Bizimki gibi ülkelerde sınıflar mücadelesi neden serttir; neden iki liderin tokalaşması ile yumuşamaz gibi gerçekleri bilmek, nerede-nasıl durmak gerektiğini bilmek açısından tayin edici öneme sahiptir. Devlet-toplum, emek-sermaye ilişkisini doğru ve bütünlüklü okuyabilenler, Akbelen‘de doğayı savunanların karşısına dikilenin devletin kendisi olduğunu görür ve bunun neden böyle olduğunu değerlendirir. Benzer şekilde 1 Mayıs’ta Bozdoğan kemerindeki tahkimat devletin kendisidir. Ve o görülmeden yapılacak değerlendirmelerin hepsi ya eksik ya da yanlış olacaktır.
Pederşahi gelenekten midir yoksa küçük burjuva dar görüşlülüğü ve rekabetçiliğinden midir tartışılabilir; solda “abilik”, ev sahipliği vb. rollere soyunanlara hemen her zeminde rastlanabiliyor. Örneğin birkaç yapı bir araya gelip ülkenin tüm sol sosyalist yapılarının temsilcisi gibi davranabiliyor. Veya sendika başkanı, tüm işçilerden hatta hızını alamadığı durumlarda tüm sol yapılardan sorumlu bir abi/abla rolüne soyunabiliyor; 1 Mayıs’ın sahibi gibi davranabiliyor.
Bu elbette “sol”u sol yapan nitelikler bağlamında sol değildir. Tersine düzenin solun içine sarkan niteliklerinin dışavurumudur; alternatif bir duruş ve ölçülere sahip olması gerekenlerin sınıf karşıtlarına öykünmesi; sistemi bulunduğu alanda yeniden üretmesidir.
İşçi sınıfının fiziki varlığı ile sol-sosyalist yapıları çelişmeli olgularmış gibi ayırmak; bunu yaparken gerçekte hiç ilgisi olmadığı halde Lenin’in “Kurtarıcılardan Kurtulmak” ifadesine sığınmak, kimseyi ne daha proleter ne de Leninist kılıyor. Tersine “proleter devrimler çağı”nın niteliklerinin anlaşılmadığını gösteren bir kavrayış sorununa işaret ediyor.
Devrimci sol yapıları sınıfla karşı karşıya getirmek, 1 Mayıs’ı solun-devrimcilerin olduğu bir alan olarak görmemek; gerçekte bir devrim anlayışı, örgüt anlayışı ve çalışma tarzı sorunudur ve bu mantık nasıl savunulursa savunulsun sahibini birçok açıdan vurur; tutarsız hale getirir.
Sınıftan ne anlaşılmalıdır; sınıflar mücadelesini sadece işçi sınıfı mı verir; farklı mücadele biçimlerini ve farklı alanlardaki mücadeleyi bütünlük içinde yürütme işleviyle karşı karşıya olan parti/örgüt sadece işçilerden mi oluşur, sadece fabrikalarda mı çalışma yapar; dolayısıyla da 1 Mayıs’ta sol/devrimciler olmaz mı?
Mevcut tablo gösteriyor ki duruş ve kavrayış sınıfsal bakıştan, programatik ufuktan uzaklaşınca alanda bir mitingin en zorunlu gerekleri yerine getirilmez ve sınıfın en güncel, en acil meseleleri dillendirilmezken konu ilgili/ilgisiz, bilir/bilmez her aklı esenin ağzında, barikata yüklenen devrimci gençlere gelir. Kimisi sınıfsal niteliklerini tartışır, kimisi “provokasyon” atfında bulunur.
Elbette herkese yanıt verecek, söz yetiştirecek değiliz. Bazılarını muhatap almayı bile doğru bulmuyoruz. Ama bu tartışmaları samimiyetle izleyen binlerce insan için yazmak gerekirse; öncelikle en bilinen, en zorunlu yerinden söyleyelim; sınıflar mücadelesi barışçıl olanından en radikal olanına kadar geniş yelpazede seyreder. Araç, alan ve yöntem bütünlüğü, bu çeşitliliğin karşı karşıya getirilmesini değil işlevselliğinin gözetilmesini gerektirir. Bir parti ile bir sendika, bir dernek ile bir mahalli birim nasıl karşı karşıya getirilmemesi gerekiyorsa sahada slogan da sayısal varlık da ve gerektiğinde fiziki müdahale de karşı karşıya getirilmemelidir. Bunların tek tek her biri ve bir arada hepsi gerekli ve anlamlıdır.
Bugün bu genel doğruları ya bilmiyormuş gibi davranan ya da bilerek çiğneyen, barikatı zorlayan devrimci yapıları akla zarar bir muhakeme ve dille eleştiren kişi ve yapılar gerçekte 1 Mayıs’a da sola da sendikalara da zarar vermektedir.
Çeşitli nedenlerle direnen, hak talep eden kitleler karşısında kendi yasalarını dahi çiğneyerek barikat oluşturan, en temel hak ve özgürlükleri şiddet yoluyla bastıran faşist bir duruşun barikatlaşmış hali karşısında direnmek, sembolik de olsa zorlamak, doğru devrimci bir eylemdir; meşrudur ve gereklidir. Daha da önemlisi (provokasyon tabii ki değildir ama) turnusoldur; “küçük burjuva devrimciliği” atfında bulunanların yüzünü açığa çıkaran bir turnusol. Belki de şaşkınlık ve öfke bundandır; barikatın karşısındaki bu devrimci duruş; örneğin sahip olduğu gençlik yapılanmasını kendi eliyle tasfiye edenlerin, Denizlerin-Sinanların (Nurhak’ın) siyasal miraslarıyla yol aldığını iddia etse de pratikte çok farklı patikalara sapmış olanların niteliğini açığa çıkarmış, görünür kılmıştır.
Kısa da olsa değinme ihtiyacı duyduğumuz bir diğer olgu, her vesileyle yanında olduğumuz Kürt örgütlülüğünün, yaşanan ev baskınları ve tutuklamalar karşısındaki tepkisizliğidir. Bu durumun üçüncü sınıf bir atraksiyondan ibaret olan “yumuşama” hamlesine ve bununla beraber ortaya atılan anayasa tartışmalarına dair taşınan beklentiyle ilintisi olmamasını umuyor ve diliyoruz.
Devrimci Hareket
7 Mayıs 2024