Dünya ölçeğinde egemen sınıfların birbiriyle sürdürdükleri nüfuz alanı, rant ve pazar eksenli paylaşım savaşına, emekçi halklarla sürdürülen savaş eşlik ediyor. Mücadele, giderek sertleşiyor; cephe sayısı da araç ve yöntemler de çeşitleniyor.
Dünyada ve Ortadoğu’da şiddetlenerek devam eden emperyalist saldırganlığın ülkemizdeki yüzü, artık açık biçimler alan faşizmdir. Bir taraftan Nazizmi anımsatan bir kadrolaşmayla toplumun soluk alma kanalları kapatılırken, diğer taraftan saflaşmanın sınıf bilinçli tercihlerle olmasının önüne geçmek için siyasal İslam ve milliyetçilik bir arada kullanılıyor.
OHAL koşullarında KHK’lerle fiili başkanlığa devam
16 Nisan’da TÜSİAD’ın henüz oylar sayılmadan saat 17.00’de yaptığı “vakit kaybetmeden geleceğe bakmanın zamanıdır” biçimindeki açıklama ve fiili başkanın, sonuçlar kesinleşmeden OHAL eşliğinde icraatlarına hızlı geçişi, kimilerinde belirmiş olan “normalleşme” beklentilerini hızla boşa çıkardı.
KHK’lere kalınan yerden devam edilmesi, sınıflar mücadelesinin sermaye lehine gerekleri bağlamında hazırlanmış ajandada ısrarın ifadesidir. Fiili anayasasızlaştırma koşullarında, bırakalım 2019’u beklemeyi, vakit kaybetmeden rejimin tahkimatı da kıdem tazminatı dahil hak gaspları ve tasfiyeler de gerçekleştirilecektir.
İşte bu koşullarda girdiğimiz 1 Mayıs’ta, 16 Nisan’dan devralınan “Hayır” enerjisi alanlara taşındı ve emeğin kavgası onurun kavgasıyla bütünleşti.
Emeğin ve onurun kavgasının somutlandığı gün
1 Mayıs, yönetememe problemiyle giderek daha kapsamlı biçimde yüzleşen egemen sınıfların, baskısını ve sömürüsünü tüm dünya ölçeğine yayma operasyonunu sürdürdüğü koşullarda, emeğin ve onurun kavgasının somutlandığı bir gün oldu.
1 Mayıs, emeğin yüzlerce yıllık kazanımlarının bir bütün halinde gasp edilmek istendiği, köleliğin güncellenerek devreye sokulduğu bir tarihsel kesitte, birlik-mücadele ve dayanışmanın olduğu kadar; Fikri’yle, Denizlerle, İbrahim’le, “Dörtler”le, Nurhak’la örülü basamaklardan Haziran’a ve geleceğe uzanmanın bugünden verilmiş sözü, kararlı ifadesi oldu.
YOL’umuzun 40. yılında 30 Mart’an 1 Mayıs’a
Taksim’de ısrar ile Haziranca sorumluluğun (birleşik mücadelenin gereklerinin) aynı anda yerine getirilmesi, 30 Mart’tan 1 Mayıs’a uzanan kavganın diyalektiğinin gereğidir. Bu, “öz örgütlenme+cephesel örgütlenme” yani “parti-cephe” bilincidir. Hele de 2017 1 Mayıs’ı, aynı zamanda YOL’umuzun kesintisizliğinin 40. yılıysa, bu tarihsel anda ödenen bedeller daha da anlam kazanıyor ve bir onura dönüşüyor.
1 Mayıs, insanlığın ilerici birikiminin, binlerce yıllık kavgadan ve emekten süzülerek biriktirilmiş değerlerinin bayramlaştırılmış ifadesidir. Kapitalizmin temel çelişmesi olan emek-sermaye çelişmesinin gereklerini güncelleyerek itiraz edebilenlerin ve alternatif üretebilenlerin bayramıdır. Güncel bir ifadeyle söylersek, savaşa-yağmaya ve çirkinliğe “Evet” diyenlerin karşısına, bedel ödeme pahasına “Hayır” iradesiyle çıkabilenlerin, mücadeleyi büyütme ve alternatifi somutlama günüdür; birleşik mücadelenin gerektirdiği çeşitlilik ve renk uyumu bağlamında, güncel ve uygulanabilir dersler için öğretici bir zemindir.
Şimdi, 16 Nisan’dan 1 Mayıs’a taşınan “Hayır” enerjisini kavga diyalektiği içinde bir direniş odağına çevirme ve kapsam büyüterek kalıcılaşan saldırıları ayakta, örgütlü biçimde, halkların kardeşliği ve mücadele birliği ekseninde karşılama zamanıdır.