Sınıflar mücadelesinde, geçmişten öğrenerek, deneyim ve birikim donanımıyla yol almak gerektiğinde akla ilk gelen süreçlerden biri de 68’dir. Anımsanacak olursa 1960’lı yılların sonunda, kapitalizmin 2. yeniden paylaşım savaşı sonrasında sağlanmış olan görece istikrar ve refahın yerini krizin habercisi gelişmelere bırakmasıyla birlikte, bu süreçte biriken ve giderek keskinleşen çelişmeler, egemen sınıfları, kapitalizm karşıtı mücadelelerle karşı karşıya bıraktı. Ve metropollerde gelişen bu mücadelelere dünyanın çeşitli coğrafyalarından yükselen ulusal kurtuluş mücadeleleri de eşlik etti.
Eğer 68’e bakarken sıkça yapıldığı gibi dışavurum noktalarından seçilmiş öznel veya duygusal karelerle yetinilmeyecek ve toplu görünümünün sınıfsal tahlili yapılacaksa, öncelikle akla “başka bir dünyanın mümkün olduğunu” gösteren, grevlerle güçlendirilmiş bir sınıf hareketi, hayatın hemen her kesitinde gözlenebilen devrimci/kolektif bir isyan gelir.
Toprak, fabrika ve üniversite işgalinin birbirini tamamladığı, antiemperyalizmin antifaşizmle bütünleştiği, savaşa ve ırkçılığa karşı mücadelenin yükseldiği 68, Enternasyonal’in bizzat halk tarafından farklı enstrümanlarla söylenmesidir; söz ve eylem diyalektiğidir; hem emperyalist-kapitalist ablukaya karşı eylem hem de hayatın özgürleştirilmesidir. Bu süreçte, Fransa’nın bilinen en büyük grevinin 10 milyon kişinin katılımıyla gerçekleşmesi, Avrupa’daki veya ABD’deki başkaldırının Latin Amerika’da, Türkiye’de veya Filistin’de karşılık bulması, sürecin sınırları aşan sınıfsal niteliğinin ifadesi oldu.
O gün Avrupa sokaklarında yükselen “Bütün iktidar hayal gücüne!” sloganı, Türkiye’de Deniz’in, Mahir’in ve İbrahim’in yaratıcı üretkenliği ile karşılık buldu. Bugünkü süreçte, dünya ölçeğinde artan tekelleşmeye siyasal gericiliğin eşlik etmesi, hemen tüm coğrafyalarda sömürünün, baskı ve zulmün, doğa ve insan talanının güncellenerek geliştirilmiş ve çeşitlenmiş araçlar eşliğinde yoğunlaşması, tek tek her ülkede ve bir arada tüm dünyada halkların kardeşliğini ve mücadele birliğini gerektiriyor.
68’in 50. yılında Brecht’in dediği gibi bugün yarına dünden beslenerek yol alacaksa, deneyimler güncellenirken aynı zamanda Kürt sorununun, kadın sorununun, inanç sorununun, doğa ve insan mücadelesinin emek mücadelesiyle bütünleştiği, tüm ezilenlerin aynı barikatta yoldaşlaştığı bir duruş geliştirilmelidir.
1 Mayıs da Fikri Sönmez’in tutsaklıktan sonsuzluğa firar ettiği 4 Mayıs da devamında Mayıs’tan Haziran direnişine uzanan değerlerin bütünü de bize, anmalarla sınırlı olmayan sorumluluklar yüklüyor. Süreç, 68’den Gezi’ye uzanan birikim ve deneyimi, geleceği kazanma ufkuyla birleştirmeyi zorunlu kılıyor. Ve bir kez daha, kapitalizmin çürütücü, bozucu, yok edici kuşatmasını yarmak üzere devrimcileri göreve çağırıyor.
10 Nisan 2018
Devrimci Hareket