DEVLETİN ATANMIŞ TERTİP KOMİTESİYLE
1 MAYIS’I EHLİLEŞTİRME ÇABASI
İŞÇİ VE EMEKÇİLERİN MÜDAHALESİYLE BOŞA ÇIKTI
Emperyalist-kapitalist sistemde yaşanmakta olan ekonomik kriz, işçi sınıfı ve emekçi kitleleri hareketlendirmeye başladı. Krizin faturasının emekçilere yükleniyor olması; emekçileri, itiraz etmeye ve yeni çıkış yolları aramaya itiyor. Bu durumu en az Marksistler kadar iyi bilen egemen sınıflar, emekçilerin tepkilerini sistem içi kanallarda eritmeyi hedefleyen yöntemler geliştirmekten geri durmamaktadır. Egemenler, çoğu zaman bilinçleri çelmeyip aslolanı değil, tali olanı öne çıkartarak yol almaya çalışıyor. Ancak bu hesapları her zaman tutmayıp tersi durumları da açığa çıkartabilmektedir.
Ülkemizde 2007’den beri 1 Mayıs, Taksim üzerinden konuşulurken işçi sınıfının ve emekçilerin sorunlarını dile getirme şansları da geri plana düşmekteydi. Ama aynı zamanda hükümetin maskesi,1 Mayıs’larda düşmüş ve faşist yüzü görünür olmuştu. Bu sene AKP iktidarı çatışmayı göze alamadı ve Taksim de kutlama yapılacağını açıkladı. Çatışmayı göze alamayışının nedeni ise anayasa değişikliği, demokratikleşme (!), seçim vb demagojilerinin arasına sıkışmasıydı.
Ancak tüm bu adımları atarken, süreci kendi lehine çevirme gayretinden de vazgeçmedi. Atama yoluyla bir tertip komitesi oluşturup,1 Mayıs’ın içini boşaltmaya ve kitlelerin öfkelerini de tertip komitesi üzerinden sisteme yedeklemeyi hedeflemişti. Bugüne kadar 1 Mayıs alanlarında görmediğimiz konfederasyonları direksiyona oturtup, kitlelerin devrimcilerle buluşmasını engellemeyi planlamıştı. Hatta kürsü üzerinden dayatılacak kimi kurallar ve oluşturulan güvenlik çemberi, devrimcileri alana almamayı veya en azından kutlamayı erken bitirerek devrimcilerin sesini kısmayı hedeflemişti. Tüm bunları kürsü denetimi sayesinde yapabileceğini düşünüyordu. Ancak hesaplamadığı bir şey vardı. Devrimcilerin ve işçi sınıfının iradesi! Bu konuda 19 Nisan 2010 tarihli açıklamamızda şunları belirtmiştik : “Devletin bütün kirli oyunları bozulabilir…”
Her ne kadar devrimci yapıların örgütlü, iradi müdahalesi olmasa da Tekel ve İtfaiye işçilerinin kürsüye müdahalesi her şeyin rengini değiştirmiş ve 1 Mayıs kürsüsünü kısmen özgürleştirmiştir. Bu müdahalenin sonucunda Türk İş genel başkanı alandan kaçırılmıştır. Hak İş Genel Başkanı ise alanı hızlı bir şekilde terk etmiştir.
Aslında kürsüye yapılan demokratik müdahale yalnızca alanı özgürleştirmekle kalmamış, başka bir hesabı daha bozmuştur. Devlet, yıl boyunca saldırılarında sessiz/tepkisiz kalarak kendine yardımcı olan sendikaların imajını da düzeltmeyi amaçlamıştı. Mevcut sendikaları, işçi sınıfının biricik önderliği gibi gösterme çabaları da boşa çıkartılmıştır.
1 Mayıs sonrası Başbakanın sesine yansıyan öfkenin başka bir nedeni ise hükümete destek beklentilerinin boşa çıkmasıdır. Hazırlık aşamasında konfederasyon başkanlarından teşekkür alan Başbakan, kürsüden anayasa paketini destekleyen cümleler duymayı umuyordu. Ancak vilayet binasındaki hesap Taksim’de tutmadı.
Sınıflar mücadelesinde 1 Mayıs her ne kadar özel bir yere sahipse de bir başlangıç ya da final olarak ele alınamaz. Öncesindeki örgütlenme ve mücadele pratiklerinin bir yansıması olarak okunabileceği gibi, devamına bıraktıklarıyla da değerlendirilebilir. Kısacası 1 Mayıs, süreklilik zinciri içerisinde değerlendirilmelidir.
1 Mayıs 2010’a evrilen pratiklere bakıldığında, işçi sınıfının ve emekçilerin devrimci yapılarla bütünleşmeksizin yol aldıklarına tanık olmaktayız. Başta Tekel direnişi olmak üzere, emek eksenli gelişen irili ufaklı direnişlerin hemen hemen hiçbirinde devrimcilerin önderliğini görmek mümkün olmadı.
Bu genel görünüm 1 Mayıs alanlarına da yansımıştır. Başta Taksim olmak üzere Türkiye genelinde alanlardaki kitlesellikte bir artış gözlenmişse de aynı paralellikte bir coşkuya rastlanılmadı. Bunun temel nedeni ise kitlelerin, devrimci yapıların kortejlerinden bağımsız alana girmesiydi. Emekçiler hala örgütlülükten yoksundur. 1 Mayıs alanlarında örgütsüz emekçilerin örgütlü olanlardan daha yoğun olduğu da herkesçe gözlenmiştir.
Bu durum, örgütsüz büyük bir potansiyelin olduğunu ve devrimcileri göreve çağırdığının göstergesi olarak okunmalıdır. Dipten gelen bir dalga var ve bu potansiyel hala devrimci özneyle buluşabilmiş değildir. Tarihsel bir dönemeçten geçildiği gerçeği, örgütlenmedeki nicelik ve nitelik açısından da yakıcılığını korumaktadır. Eğer, işçi sınıfı ve emekçilerin tepkileri devrimci özneyle buluşamazsa sistem içi kanallarda enerjisinin tüketileceği gerçeğini unutmamak gerekir
4 MAYIS 2010
DEVRİMCİ HAREKET