BAĞIMSIZ ADAY VETOLARINI DOĞRU OKUMAK
VEYA FAŞİZMİ GERİLETMENİN YOLU
Bilindiği gibi 12 Haziran seçimleri için başvuru yapan, Özgürlük ve Demokrasi Blok’u adaylarından 7’si YSK tarafından önce veto edildi, daha sonra toplumsal direnç dahil, çeşitli olguların etkisi altında bu karar, 6 aday için düzeltildi.
Yaşananların, bir evrak eksiği veya teknik bir hata olarak okunması, büyük bir yanılgı olur. Aksine, bu yaşananlar, sistemi en küçük bir direnç noktası bırakmaksızın, emperyalizmin ihtiyaçları çerçevesinde yeniden düzenleyenlerin yöntemini olduğu kadar, neleri göze alabileceklerini de ortaya koyuyor.
Bu gelişmeden, Ortadoğu ve Afrika’daki olayların ardında önemli oranda ABD’nin (emperyalizmin) olduğunu kabul etmeyen ve sisteme demokratiklik atfetmek için, adeta sosyal ve siyasal bilimin suyunu sıkan kesimlerin; AKP ile yaşanan sorunları zihniyet sınırlılığında değerlendirip, diyalogla bu sınıfsal engelleri aşabileceğine inananların özellikle ve öncelikle çıkarması gereken dersler vardır.
Türkiye’de 60 yılı aşkın bir süredir yukarıdan aşağı kurumlaşmış sömürge tipi, sürekli faşizm vardır. Rejim, emperyalizmin ihtiyaçları paralelinde önce darbeler eşliğinde, 80 sonrasında da bir darbeye ihtiyaç bırakmayacak biçimde tahkim edilmiş; faşizm, devletin tüm kurumlarında tanımlayıcı bir nitelik haline gelmiş, derinleşmiş ve kalıcılaşmıştır.
Yaklaşık 10 yıldır, AKP eliyle yapılmakta olan düzenlemeler, ABD’nin 11 Eylül konseptiyle doğrudan ilintilidir. Ve bugün artık, özellikle krizin ortaya çıkması ve derinleşme eğilimleriyle beraber, gecikmeye de, itiraza da tahammülü kalmamıştır.
Dünya ölçeğinde Obama’dan, ABD Başkanı olduğunu ve kriz sürecinin aktörü olarak seçildiğini unutarak, derisinin rengine ve kimi kişilik özelliklerine bakarak demokrasi beklemek nasıl bir yanılgı ise; Türkiye’de AKP’den Kürt Sorunu dahil demokratik çözüm gerektiren konularda “emperyalist çözüm” dışında adımlar beklemek de en az o boyutta bir yanılgıdır.
Egemenler, tarihin hiçbir döneminde algıyı teslim almaya bu denli yer/önem vermedi. Artık ne metro, sadece metrodur; ne adliye sarayı, sadece bina, ne camiler sadece ibadet yerinden ibaret, ne de imamlar, “imam”dır. Her bir olgunun, egemen toplumsal hipnozda özel bir yeri vardır. Evet, Babil Kulesi’nin de, Ortaçağ’da inşa edilen heybetli katedrallerin de, inşa ettirenlerce, o döneme dair özel bir anlamı/işlevi vardı. Ernst W. Heine’nin “Alamut’a Dönüş”ünde söylendiği gibi “Bu mekanlar yeni insan için bir eritme potası” , “Tüm halk için düşünülmüş kutsal bir gizem ayini”. Bugün o potaya, bütün bir toplum konmuş durumda. Katedrallerin, Babil Kulesi’nin veya Mısır Piramitleri’nin yerini, ‘Marka Kentler’, “Çılgın Projeler” almış.
Emperyalizmin (dolayısıyla da faşizmin) hiçbir ölçü/ engel tanımayan bu “çıldırmış” biçimine karşı, aynı potaya girerek, benzer yöntem ve araçlarla karşı durmanın koşulu yoktur. Benzeyerek veya öykünerek panzehir üretmek olası değildir.
Başbakan, seçim bildirgesini açıklarken, yani göz boyayacağı, vaatte bulunacağı, sahte de olsa şeker uzatacağı bir anda bile “Artık Kürt sorunu yoktur” dedi. Bu, kişisel veya partiyle sınırlı bir yaklaşım değildir. Bu gerçeklik görülemediği sürece, temel önemde sorunların diyalogla çözüleceğine olan inanç ve dolayısıyla yanılgı devam edecek; alternatif güç ve imkanlar yanlış bir dizilim içerisinde istihdam edilecek; kitleler, beklentilerini ve umudunu yoran süreçlerden geçirilecektir.
Tersine, bu toplu durum doğru okunabilirse görülecektir ki, Dünya, kriz sürecinde olduğu gibi Marksizm’i, dolayısıyla da sınıfsal bakış açısının algı, duruş ve mücadele biçimlerini bir kez daha doğrular yönde dönmektedir. Tarih, hatırlayanların ve dün ile doğru bağlar kuranların önüne yeterince öğretici birikim koymuştur. Bundan doğru yararlanmak, gelişmelerin doğru değerlendirilmesinin de koşuludur.
Ne sistem ne de imkanları, hafife alınmamalıdır. Sürecin uyarması gereken belki de ilk refleks, ortak hareket refleksi olmalıdır. Daha önce de söylediğimiz gibi, seçim menzilli değil, sınıflar mücadelesi menzilli, sistemin devamından yana çıkarı olmayan en geniş kesimleri kapsayan, tanımlı ve ilkeli bir ortak duruşa ihtiyaç vardır.
Egemenlerin bu cüretini, bu, halkı yok sayma duruşunu, emperyalizmin ihtiyaçlarına göre temize çekilmiş bu faşizmi geriletmenin başka yolu yoktur.
5 MAYIS 2011
DEVRİMCİ HAREKET