Birleşik Haziran Hareketi, son zamanların en etkili, halkın ilgisi ve katılımı noktasında ise en çok gündeme oturan eylemlerinden birine imza atı. “Bilimsel ve Laik Eğitim İçin Ayaktayız!” şiarıyla örülen ve 13 Şubat’ta bir boykotla taçlandırılan kampanya, ülke genelinde ses getirdi; dostun da düşmanın da gündemine oturdu.
27-28 Aralık tarihlerinde gerçekleşen Birleşik Haziran Hareketi Türkiye Meclisi’nde aldığımız kararla başlattığımız kampanyamız, o günden bugüne dek sabırlı, kararlı ve direngen bir biçimde örgütlendi. Yurt genelinde arkadaşlarımız defalarca gözaltına alındı. Afişlerimiz, bildirilerimiz, standlarımız yasaklandı. Valilikler çalışmalarımızı engellemek için 7/24 görev yaptı. Fezlekeler hazırlandı. Ama Haziran’cılar engelleri hep birlikte aşarak, yılmayarak sürdürdüler çalışmalarını.
Alevi örgütlerinin 8 Şubat’ta Maltepe Dolgu Alanı’nda yapmaya karar verdikleri miting, Haziran Hareketi’nin ısrarıyla Kadıköy’e alındı. Kadıköy Mitingi, diğer devrimci-demokrat-yurtsever güçlerin de katılımıyla son zamanların en kitlesel mitingi oldu.
8 Şubat’tan itibaren Haziran Hareketi “Boykot” çağrısını tüm yurtta yoğunlaştırdı/ öne çıkardı. Halkı gerici eğitime karşı 1 günlük boykota çağırdı. 13 Şubat günü, sabahın erken saatlerinden itibaren Boykot’un etkisi görülmeye başlandı. Okulların kapıları ve Haziran’cı kurumların önü polis otoları ve akrep araçlarıyla tutuldu! Okul önlerinden, sokak aralarından onlarca arkadaşımız gözaltına alındı. Haziran, o gün bir yandan Boykot’u örgütlerken diğer yandan da gerici eğitim sistemine alternatif bilimsel eğitim programları organize etti. Sadece eleştiren değil; aynı zamanda alternatif üreten niteliğin, Haziran’ın en önemli niteliklerinden biri olduğunu bir kez daha göstermeye çalıştı.
13 ŞUBAT BOYKOTU’NDAN ÇIKARACAĞIMIZ DERSLER
Birkaç maddede, öne çıkan yanlarını ele alarak 13 Şubat Boykotu’ndan çıkarabileceğimiz dersler ve sonuçları yazmak gerekirse:
–Henüz yolun başında olmamıza, Boykot’un Haziran Hareketi’nin ilk kampanyası olmasına rağmen sonuç beklentilerin üzerindedir ve başarılıdır.
–Haziran, halkın gerçek gündemine değen bir karar almış ve bu konudaki öngörünün isabetli olduğu yaşam içerisinde görülmüştür.
–Egemenlere ve onların siyasal temsilcsi AKP’ye dönük halk tepkisinin sönümlenmediği, doğru söylem hayata geçirildiğinde, halkın bunun arkasında olacağı görülmüştür.
–Haziran’ca siyasetin temel ilkesi olan; sokaklardan doğru gündemi belirlemek ve bu yöntemle bir halk hareketi ortaya çıkarmak ilkesi ete-kemiğe bürünmeye başlamıştır. -Çalışma yapılan yerlerde mutlaka çalışmanın karşılığı alınmış, verilen hiçbir emek boşa gitmemiştir.
–13 Şubat Boykotu ile elde ettiğimiz kazanımlarımızı ileriye taşıma, bu süreçte tanıştığımız insanlarla daha organik bağlar kurma sorumluluğumuz öne çıkmıştır.
“HAZİRAN”CA SİYASETİN İLKELERİ BELİRGİNLEŞİYOR
Haziran Hareketi’nin oluşturulması sürecinde yapılan tartışmalarda iki noktaya vurgu yapmıştık:
1-Asgari, acil ve demokratik bir programın oluşturulması
2-Emperyalizm-AKP işbirlikçiliğinin, faşizmin ve gericiliğin ülkemizdeki icraatlarının günlük dile tercüme edilerek anlaşılır bir biçimde hayata geçirilmesi, sokaklarda var edilmesi.
Bugün itibariyle Haziran Hareketi, yukarıda sözünü ettiğimiz bu iki önemli olguyu yaşama geçirmekte belirli bir yol kat etmiştir. Asgari, acil bir demokratik program oluşturulmuş ve kamuoyuna deklare edilmiştir. Emperyalist saldırganlığın günlük dile tercüme edilmesi noktasında ise Haziran’ın dili olumlu sayılabilecek bir çizgidedir.
Haziran’ca siyasetin bir başka niteliği ise; etkisiz/sönük ve biz bize eylemler yapmak değil, önüne koyduğu işi geniş kitlelerin meselesi haline getirmektir. Bunu yaparken, çok bilmiş ve buyurgan bir tarzla değil; aksine tabanımızdaki ve çevremizdeki insanların irade ve fikirlerini en direkt biçimde sürecin içine katmak önemlidir. Bu süreç, böyle devam ettirilebildiği oranda “Haziran”cılık ortak paydası/kimliği daha da güçlenecek ve oradaki tüm düşünsel farklara rağmen gerçek bir yoldaşlaşma ortaya çıkacaktır.
13 Şubat Boykotu, Haziran’ca siyasetin ilkelerinin belirginleşmesinde bir noktada daha etkili olmuştur. Haziran Hareketi, yola çıkarken Gezi Direnişi’ni referans almış, Gezi Direnişi’nin öğrettiklerini sınıfsal bir perspektifle hayata geçirmeyi ve Gezi’de alanlara inen milyonlarla bağ kurmayı önüne koymuştur. Bugün Haziran Hareketi zemininde emek veren binlerce insan var. Fakat bunun ötesinde Haziran’ı dikkatle izleyen, tanımaya çalışan yüzbinlerce insanın varlığından söz edebiliriz. İşte 13 Şubat Boykotu, sözünü ettiğimiz geniş kitlenin bir kısmı ile de olsa tanışmamıza/iletişim kurmamıza vesile oldu.
13 Şubat’ın “Haziran’ca Siyaset”in belirginleşmesine yaptığı en büyük katkı ise, egemenlerin ve onların siyasal temsilcisi AKP’nin nerede/nasıl durdurulabileceğini, geri adımın nerede/nasıl attırılabileceğini göstermesi bağlamında olmuştur. Halkların gerçek gündemi sokaklarda yaşam bulmaktadır. Yaşam, hergün yeniden sokaklarda örgütlenmektedir. Egemenlerce halka uygulanan her türlü baskı, saldırı sokaklarda somutlaşmaktadır. Dolayısıyla faşizmin herşeyiyle kendini var ettiği, görünür olduğu, dayattığı yer sokaklardır. O sokaklardaki evler, işyerleri, okullar vb.dir. Sokakları temel alan ve oradan doğru kurulan bir mücadele hattında ısrar edilmesi gerekmektedir.
DEVLETİN GÖZALTI VE TUTUKLAMA TERÖRÜNDEN NE ANLAŞILMALIDIR, HAZİRAN’IN TAVRI NE OLACAK?
Son bir haftadır Haziran Hareketi üyelerine dönük bir gözaltı/tutuklama furyası yaşanıyor. Gözaltına alınan arkadaşlarımız savcılığa dahi çıkarılmadan tutuklanıyor.
İzmir Valiliği, polise hazırlattığı ‘fezleke’ diyebileceğimiz raporu, İlçe Milli Eğitim Müdürlükleri’ne ve okullara gönderiyor. Fezlekede, “Haziran Hareketi, Cumhurbaşkanına, Başbakana ve de AKP’ye karşıdır!” minvalinde zekice (!) bir tespit de yapılıyor. Medyada boy gösteren AKP kalemşörleri ve medya tetikçileri, “Birleşik Haziran Hareketi de nereden çıktı, neden ille de sokakta olacağız diyorlar?” diye soruyorlar.
Durum açık ve nettir. Haziran Hareketi, dosta güven, düşmana korku salmıştır. Bu korkunun Türkiye egemenleri ve AKP açısından somut sebepleri vardır. Emperyalist kriz sebebiyle daralan pazar alanları, işbirlikçi Türkiye burjuvazisinin karlarını düşürmüş; Avrupa’ya ihracat durma noktasına gelmiştir. Libya, Suriye, gibi pazarlar ise neredeyse bütünüyle ortadan kalkmıştır.
Emperyalist sermaye çevrelerinden akan ve büyük oranda kamusal kaynakların bu çevrelere haraç-mezat peşkeş çekilmesine ve sıcak para girişine bağımlı Türkiye ekonomisini, egemenler tarafından ayakta tutmanın tek yolu: işçi ve emekçilerin daha fazla sömürülmesi, ekonomik, sosyal ve siyasal haklarının daha da geriletilmesidir. İşte bu saldırı bütünüyle ‘rıza’ ile sağlanamayacağından iç güvenlik paketi denilen ‘sopa’ yöntemi ile hayata geçirilmeye çalışılıyor. En azından bugünden yarına, faşizmin güncellenerek daha da saldırganlaşması yönünde altyapı çalışması yapılıyor.
Önümüzdeki sürecin, bu anlamda daha da sertleşeceğini görmek için kahin olmaya gerek yok. Seçimler, yeni anayasa, başkanlık tartışmaları, Kürt Sorunu’nun ‘çözümü’, işsizlik oranlarının tavan yapması, kentlere ve doğaya yönelen saldırıların dizginsiz biçimde sürmesi, toplumun gericileştirilmesi oranında kadına dönük saldırıların ve cinayetlerin artması, iş cinayetlerinin yüzlerce kişilik katliamlara dönüşmesi, hırsızlık-yolsuzluk ve tüm bunların toplum nezdinde biriktirdiği öfkeyi egemenler ve AKP de yakından izliyor. Bülent Arınç’ın; “Bu ülke yönetilebilir bir ülke olmaktan çıkıyor” söylemi bu bağlamda okunmalıdır.
Haziran Hareketi, halkta biriken öfkeye tercüman olup bunu örgütlü bir güce dönüştürme yönünde adım attığı oranda devletin, AKP’nin de saldırı menziline daha yakından girecektir.
Son bir haftada başta Onur Kılıç yoldaşımız olmak üzere, birçok arkadaşımızın tutuklanması, egemenlerin Haziran Hareketi nezdinde halkın potansiyel gücünden duydukları korku sebebiyledir. Onur Kılıç arkadaşımız, “Hırsız-Katil Erdoğan” demesinin sonucunda tutuklandı. Haziran Hareketi ise Onur Kılıç’ın ifadesinin noktasına, virgülüne kadar arkasındadır. Haziran Hırsıza Hırsız Katile Katil demeye devam edecektir.
HAZİRAN MECLİSLERİNİ GÜÇLENDİRMEK EN ÖNCELİKLİ GÖREVLERİMİZ ARASINDADIR
Bilindiği gibi Haziran Hareketi, örgütlenmesini, meclisleri üzerinden gerçekleştiriyor. Mahalle meclisleri – İlçe Meclisleri – İl Meclisleri – Türkiye Meclisi olarak kurgulanan bu model, olabilecek en sağlıklı biçimde örgütlenmeye çalışılıyor.
Haziran Meclisleri, bir anlamda Direniş Komiteleri’nin bugüne izdüşürülmüş formlarıdır. Meclislerimizin bir yandan sistemden yana rahatsızlığı olan halk kesimlerini biraraya getirmeyi hedeflerken, diğer yandan hedeflediğimiz yeni yaşamın tohumlarının ekildiği, alternatif bir toprak olmalıdır. Bugün itibari ile yurt genelinde 150 civarında meclisimiz var. Önümüzdeki en önemli görevlerden biri mevcut meclislerimizi güçlendirmek, daha geniş halk kitleleri ile meclislerimizi buluşturmaktır. Bu, içinde bulunduğumuz bu günlerde en öncelikli görevlerimizden bir olmalıdır. Hepimizin bildiği gibi kuruluş sürecinden bugüne uzanan süreçte kurduğumuz meclisler, çağrılarımıza ilk anda cevap veren ve sürece katılan insanlardan oluşmaktadır. Diğer bir ifadeyle geniş halk yığınları hala meclislerimizin içerisinde değil; dışındadır. Bir mahalle bağlamında düşünmek gerekirse, ev kadınından esnafına, öğrencisinden mahalledeki okullarda çalışan öğretmenlere, işçilere değin geniş bir toplama birebir iletişim yöntemini kullanarak ulaşmak durumundayız.
Diğer bir önemli nokta ise; henüz meclislerimizin oluşturulamadığı noktalarda, oluşturma yönünde adımlar atılmasıdır. Bu iki öncelikli görev eşgüdüm halinde yerine getirilebildiğinde, Haziran toplumsal muhalefetin odak noktası olabilecektir.
HAZİRAN’IN GÜNDEMİ HALKIN YAKICI GÜNDEMLERİDİR
Haziran, bir yandan programı olan ve bu program çerçevesinde örgütlenen, uzun erimli hedefleri olan bir yapıdır. Diğer yandan ise ani gündemlere hızlı refleks verme kabiliyeti olması gereken bir oluşumdur. Ani/hızlı refleks verebilme kabiliyetimiz, bugün için yeterli seviyede olmasa da bu önümüzdeki süreçte aşacağımız bir durumdur.
Kuruluşumuzdan bugüne dek olduğu gibi bundan sonra da Haziran Hareketi’nin gündemi halkın yakıcı gündemleri olacaktır. Şubat ayının soğuk günleri yerini bahara, aydınlığa ve güneşli günlere bırakacaktır. Bugün toprağa ektiğimiz tohumlar ilkbahar güneşinin altında filizlenecektir. 1 Mayıs’ta karanfilleşecek, 13 Mayıs’ta SOMA’da kızıllaşacak. İşçinin, emekçinin yani bu ülkenin neredeyse tamamının meseleleri daha öncelikli bir biçimde yaşamdaki yerini alacaktır.
Asgari ücret, sendika-grev hakkı, taşeronlaşma, iş cinayetleri, kısacası çalışma yaşamında işçi-emekçilerin karşılaştığı bütün sorunlar, kazanmamız gereken haklarımız Haziran perspektifi ile yeniden ele alınacaktır.