YÜRÜYÜŞ’ÜN AMACI ÜZÜM YEMEK DEĞİL BAĞCIYI DÖVMEK
“Yabancılaşma, kapitalizmin devrimci zeminlerde de etkili asididir. Dosta yabancılaşmak, bunun etkilerden sadece biridir.”
Yürüyüş Dergisi, 23 Ekim 2011 tarihli sayısında, Dikmen’de “Halkevciler”le yaşamış olduğu bir sorundan hareketle, bir kez daha o bildiğimiz ve “size yakışmıyor” mealinde defalarca eleştirdiğimiz tarza başvurmuş; elmayla armudu karıştırmakla kalmamış, kendine devrimciyim diyen hiçbir yapının kullanmaması gereken, yakışıksız bir üslup kullanmıştır.
Elbette, ideolojik mücadele de sorun çözme yöntemi de yapıdan yapıya değişir. Ne var ki, yapılan ne ideolojik mücadeledir ne de sorun çözmektir. Her vesileyle (gerçekte her fırsatta) Devrimci Yol ardılı yapıların, şu veya bu fiili veya sözü gerekçe edilerek, yakıştırmalardan ibaret bir “iddianame” hazırlar gibi, yanıtı defalarca verilmiş, geçmişe dönük kimi öznel iddiaları alt alta sıralamak, ideolojik mücadele olmadığı gibi habercilik de değildir.
Yürüyüş de bilir ki, iki taraflı olaylar, iki tarafın rolü ile bir arada değerlendirilir. Söz konusu olan, tarih yazımı ise, çok yönlülük ve hassasiyet ihtiyacı iki katına çıkar. Bu ihtiyacı gözetmeyenler, ”resmi tarih” yazıcısı durumuna düşer.
Söz konusu yazıda verilmiş hiçbir örneğe girmeyeceğiz. Üslubumuzu, o yakışık görmediğimiz ölçülere taşımayacağız. Sadece, daha önce de hasta tutsaklarla ilgili verdiğimiz, olgunluğa ve dostluğa çağıran yanıtın anlaşılmasında güçlük çekildiğini gördüğümüz için, tek bir örnek üzerinde duracağız.
Sözümüz Yürüyüş çevresine;
Eğer, “1990’da filanca halkevine giden arkadaşlarımıza saldırıldı” diyecekseniz; ondan önce gittiğiniz kaç kurumda neler yaptığınızı da anlatacaksınız. Yoksa okuyucu, halkevine çay içmeye geldiğinizi (!) zanneder. Bu örnekten amacımız, adil olmayan bir iddianameye benzettiğimiz değerlendirmenizin içerdiği bilimsellik/objektiflik yoksunluğuna dikkat çekmektir.
Kaldı ki bir an için, Devrimci Yol ardıllarının çok saldırgan ve siyaset yasakçısı olduğunu varsayalım. Ve siz bu süreçte sütten çıkmış ak kaşık olun. Peki ne oldu da, “Devrimci Demokratik Yapılararası Çözüm ve Diyalog Platformu” kurulduğundan beri, biz hiçbir iddia ile platformluk olmamışken; siz, neden bu denli yoğun biçimde platformun gündemine geliyorsunuz? Tabi buna, platforma taşınmayan gerginlik ve çatışmalarınızı da eklemeyi unutmayın.
Evet, ne oldu, sevgili Halk Cephesi? Bizlerin, bırakalım çatışmayı, üslup kalınlaşmasını bile doğru bulmadığı ve buna tutarlı biçimde uyduğu, bugünkü koşullarda; sol içi çatışma rekorunun (saymadık ama, büyük olasılıkla) siz de olmasını, pek çok yapıyla sorun yaşamış olmayı, nasıl açıklıyorsunuz? Buna dair de bir tarih/köken teoriniz var mı? Yazık gerçekten çok yazık!… İnanın sizi bu tür yöntemlere ihtiyaç duyar halde görmek istemezdik. Otomoral veya motivasyonsa amacınız, bilmelisiniz ki devrimcilik bunun için yeterince zengin bir kimliktir. Ve o başvurduğunuz zorlama yöntemlerin hiçbirine gerek yoktur; yeter ki, gereği yerine getirilebilsin.
HATIRLATMA VE DOST TAVSİYESİ
Devrimciliği doğru okuyanlar ve gereğini yerine getirenler moral-motivasyon için zorlama yöntem ve araçlara ihtiyaç duymazlar. Çünkü devrimci olmak, hayatın içinde bunun gereklerini yerine getirmek, yeterince ruhsal doyum sağlar. Bu yolu doğru yürümüş olan devrimcilerin yüreği sevgi doludur. Dostlarını bir rakip, devrimci zemini bir yarış pisti olarak görmez; bilinçaltında bile olumlu yargılar taşırlar. Bizler bunu yıllardır Yürüyüş çevresine çeşitli biçimlerde anlatmaya çalıştık. Sübjektif kurgularla “yakıştırma” yazıları yazmanın kendilerine bir artı sağlamayacağını (sözlü veya yazılı) ifade ettik. Ama onlar ısrarla, kimsenin katılmadığı, fakat kendilerinin varsaydığı o kurgusal pistte dostlarını hep geride bırakmış olan yarışçı ruh haliyle davrandı.
Söz konusu yazı da böyle bir ruh halinin ürünüdür. Mücadelede gereği yerine getirilmemiş bir duruşun, dostlarla yaratılan yapay farklar üzerinden tahkim edilmesi çabasıdır.
Bugünün mücadele görevleri, kendini daha fazla sorgulamayı ve dostlarla mesafe büyütmeyi değil, var olan mesafeleri dahi kapatmayı gerektiriyor. Bunun da yolu, Yürüyüş’ün yaptığı gibi adeta birbirinin kopyası olan ve gerçekte sınıflar mücadelesine hiçbir katkı sağlamayan, “Devrimci Yol karşıtlığı” ile malul bu yazıları, belli aralarla ısıtıp ısıtıp sunmak değildir.
Yürüyüş, kendine bir kez olsun, özeleştiri aynasında bakabilse, bu yaptıklarının pek de yakışık düşmediğini görecektir. Belki o zaman, bugün hala hangi bölge, mahalle ve sokaklarda siyaset yasağı uygulamakta olduğunu, en azından kendine itiraf eder ve bu sevgisizlik yüklü dilini gözden geçirir. İnanıyoruz ki o zaman kendini daha iyi hissedecektir. Çünkü gerçekliğini görmek, bir eksiklik değil, bir erdemdir. Bizden söylemesi…
20 KASIM 2011
DEVRİMCİ HAREKET