ANTEP’TE YAŞANAN ACI VE KAYIPLARIN SORUMLUSU
EMPERYALİZM VE ONUN TAŞERONLUĞUNU YAPAN
TÜRKİYE EGEMENLERİDİR
Antep’te 20 Ağustos’ta patlayan bomba sonrasında, yine nasıl düşünmemiz ve ne yapmamız gerektiğini “öğreten” egemen bir rüzgar estirilmeye başlandı. Deyim yerindeyse, geleceğimizi çalanlar, bugün aklımızı çalmakla meşgul. Bu nedenle ne olup bittiğini anlamak için, egemenin işaret parmağına değil, oynadığı oyunlara bakmak gerekiyor.
Yapılan yönlendirmelerle, Suriye ile bağ kurmamız isteniyor.
Elbette kuracağız; ama nasıl?
Artık, Suriye’de on binlerce yabancı pasaportlu paralı askerin cirit attığı, Suriye’deki morg kayıtlarından bile izlenebilmektedir. Bu, Suriye’ye dışsal müdahale değil de nedir? Bu müdahalenin hemen tüm aşamalarında doğrudan rol alan ve bunu gizleme ihtiyacı duymayan ve hatta elindeki çomağı Suriye’nin hemen her işine sokan Türkiye’nin, Suriye’ye sınır bir ilinde bir bomba patladığında, elbette bunu Suriye ile ( Türkiye’nin Suriye politikaları ile ) bağlantılandırmalı. Bizler bu tür değerlendirmeleri hiçbir zaman, üçüncü sınıf hafiyelerin yaptığı türden, kriminolojik testler veya ekspertiz raporları üzerinden yapmadık; bugün de yapmayacağız.
Kimin ve nasıl yaptığı ayrıntılarına girmeden söylüyoruz. Antep’te yaşanan kayıpların, acı ve yıkımın müsebbibi, Ortadoğu’da emperyalist denklemlere eklemlenerek, halkların dökeceği gözyaşından rant uman, taşeron zihniyetli, işbirlikçi Türkiye egemenleridir.
Eylem sonrasında köpürtülen milliyetçilik, eylem öncesinde köpürtülen milliyetçiliğin devamıdır. Bunlar geçici-günlük politikalar değildir. AKP’nin bölge politikası, ajandası, doğrudan ABD tarafından hazırlanmıştır. Bu strateji içerisinde, Antep’teki yıkım küçük kalmaktadır. Libya’da yapılan bile bir nevi provadır. Böyle bir savaş arabasına bir kahya-taşeron olarak binmek, Antep’tekinden öte bombaların fitilini peşinen ateşlemektir.
Hesap sorulacaksa, halkların en temel haklarını gasp etmeyi ve hemen her talebi şiddetle bastırmayı kimlik edinmiş olan, özel yetkili AKP’den sorulmalı; karşı durulacaksa, emperyalizmin bölgeyi ateş çemberine çeviren politikalarına karşı durulmalıdır. Bunun dışında fail aramak, egemen politikalara alet olmaktır.
Ortadoğu coğrafyası, halkların farklılıklarının bir soruna dönüşmediği; çelişme değil renklilik sebebi oluşturduğu bir coğrafyadır. Bu topraklarda, halklar arası kardeşlik, yazılı tarih öncesine dek uzanır. 1. Yeniden Paylaşım Savaşı sonrasında, masalarda yapılmış hesaplar eşliğinde, cetvelle ülke sınırı çizenler, bugün bir kez daha, ölüm ve yıkım üzerine kurulu projelerini hayata geçirmektedir.
Onları geriletecek olan, dökülen kan ve gözyaşı miktarı değil, gösterilen direncin çapı ve istikrarıdır. Bu nedenle Antep’te de Suriye’de de; İzmir, Şırnak veya Kerkük’te de gelişmeleri doğru okumalı; nerede ve nasıl saf tutulacağı, duygusal yönlendirmeler üzerinden değil, “haklılık” ölçeği üzerinden belirlenmelidir. Ezilenlerin kimliği ve ortak “kader”i bunu gerektirmektedir.
24 AĞUSTOS 2012
DEVRİMCİ HAREKET