KADININ KURTULUŞU KENDİ ELLERİNDEDİR.
ÖZGÜRLÜK İSE,
EMPERYALİZME, FAŞİZME KARŞI MÜCADELE İLE KAZANILIR.
1857 8 Mart’ından bugüne kadar tam 155 yıl geçti. Ve onca yıl aradan sonra New York’lu kadın dokuma işçilerinin mücadelesi yolumuzu aydınlatmaya, kapitalizme karşı mücadelenin simgesi olmaya devam etti.
O gün kadın işçileri diri diri yakan egemenler, bugün dünyanın hemen her coğrafyasında öldürmeye ve sömürmeye devam ediyor. Kadınlarımız hala fabrikalarda, cezaevlerinde yakılıyor, katlediliyor.Haklarını aradıkları için tutuklanıyor, zindanlara atılıyor. Emperyalist işgallerle üzerlerine bombalar yağdırılıyor. Emekleri her gün daha fazla sömürülür hale geliyor.
KAPİTALİZM KADINLARIN KOLLARINDAKİ PRANGADIR
Bilindiği gibi Kapitalizm özel mülkiyetçi sistemlerin en gelişmiş biçimidir. Ve diğer sınıflı toplumlardan ayrılan en belirgin özelliği, tüm toplumsal yaşamı sermaye için daha fazla kar etme hedefine göre dizayn etmesidir.Bugün Kapitalizmin aşırı kar hırsının bir sonucu olan krizlerin süreklilik arz ettiği bir süreç yaşanırken ve krizler artık aşılamayacak boyutlara varırken, kapitalizmin (dolayısıyla emperyalizmin) yeni dizayn arayışları da giderek artıyor.IMF’nin ekonomik anlamda tüm dünya ekonomisini yönetmek için yetkilendirilmeye çalışılması, G-8’in ise aynı kapsamda dünya jandarması haline getirilmeye çalışılması vb. hamleler ise bu bağlamda egemenlerin krize yönelik attığı güvenlik tedbirleri anlamına geliyor. Ülkeler açık açık işgal ediliyor, halkların canına kastediliyor. Ekonomik anlamda iseKıdem tazminatlarına el konuluyor,taşeronlaştırma ve güvencesiz çalıştırma yaygınlaştırılıyor.Doğum izinlerinin süresi düşürülüyor.Çalışma saatleri uzuyor… KısacasıDünya emperyalizmin gizli işgalden açık işgale, yeni sömürge ülkelerde askeri diktatörlüklerden faşizmin rejime içerilerek kamufle edildiğive emek sömürüsünün en azgın biçimlerinin yaşandığı sürece geçişte uyguladığı yöntemleri çağrıştıran bir konseptle karşı karşıya kalıyor.
Üstelik tüm bu hamleler demokratikleşme, insan hakları vb. gibi söylemler eşliğinde şekilleniyor.
Genel sağlık sigortası uygulamasıyla sağlık hakkı tamamıyla parayla satın alınan bir niteliğe dönüşüyor. Esnek çalışma söylemi rahat çalışma anlamında işsizliği önleme açıklamalarıyla uygulamaya geçiriliyor. Hemen her alanda sömürünün en ileri aşamalarını yaşayan ülkemizde kazanılmış demokratik haklarımız dahi birer birer ortadan kaldırılmaya çalışılıyor. Kadınlar ise böylesi bir sömürü sisteminin içinde baskının, şiddetin her türlüsüne daha da fazla maruz kalan kesimini oluşturuyor.
Kadınların ucuz işgücü olarak değerlendirilmesi, fiziki şiddete uğraması, doğum izninin düşürülmesinden, kreş hakkının elinden alınmasına kadar adeta yok sayılan bir nesne haline getirilmeye çalışılması kadın sömürüsünün en açık ifadesi anlamına gelmektedir. Bir yandan yaşamın ve üretimin her aşamasından tecrit edilmeye çalışılırken bir yandan da neredeyse salt bir meta olarak ele alınarak kapitalizmin güzel yüzü/makyajı olarak sunulmaya çalışılması ise egemenlerin kadına genel bakışını özetliyor.
KADIN ERKEK EL ELE MÜCADELEYE
Bilinmektedir ki insanlık tarihinde ezilenlerin hiçbir büyük hareketi emekçi kadınların katılımı olmadan yürümemiştir.Kölelerin kurtuluş hareketi binlerce kadın kahraman yaratmıştır. Serflerin kurtuluş mücadelesi ise yine binlerce kadının feodalizme karşı kavgada yer almasıyla büyümüş, güçlenmiştir. Kapitalizme karşı savaşta kadınların mücadelesi yadsınamayacak denli olumlu sınavlar vermiştir. Sadece 8 Mart 1857’de yaşanan direniş dahi işçi sınıfının, ezilenlerin kurtuluş hareketinin büyük geleceğinin habercisi ve yenilmezliğinin delili olmuştur. Ancak bilinmektedir ki kadınlar olmadan sömürüden kurtulunamayacağı gibi kadının kulluk yazgısından kurtuluşu da salt kadınların mücadelesi ile gerçekleşmeyecektir.Bunun örneğini sosyalist pratikler ve deneyimler yeterince kanıtlar niteliktedir.
Zira kapitalizmin kadın erkek ayırt etmeksizin sömürüsü toplumun tüm kesimlerini hedefine almaktadır. Dolayısıyla kurtuluş, emekçilerin kadın/erkek topyekün mücadelesiyle ve kadın hareketinin kurtuluşu devrimde görmesinden geçmektedir. Bu yüzden emperyalizme ve faşizme karşı mücadele emekçilerin yolunu aydınlattığı gibi köhnemiş, ataerkil ve feodal yapının silinmesiyle birlikte kadınların özgürleşmesini de beraberinde getirecektir.
DEVRİMCİLER EGEMENLERİN ÇİZDİĞİ SINIRLAR İÇERİSİNDE DEĞİL, BİZZAT BU SINIRLARI AŞARAK ÖZGÜRLÜĞE KAVUŞUR
Demokratik söylemler eşliğinde kadın haklarından sıkça bahseden egemenler ise adeta zevahiri kurtarma çabasıyla 8 Mart’ı ehil ve bir günlük merasim çabası olarak gösterme gayretindedir. Oysaki 8 Mart bir direniş simgesidir. Zorbalığa ve sömürüye karşı başkaldırının adıdır.
Her yıl olduğu gibi 8 Mart’ın yaklaştığı şu günlerde de devletin resmi ağızlarından, ayakkabı firmalarının çeşitli etkinliklerine kadar bir kadın kampanyası başlamıştır. Hayrunnisa Gül’lü, CondaleezzaRize’li, HilaryClinton’ludavetler, ve şovlar ise neredeyse her 8 Mart’ın klasiği haline gelmiştir.
Sol’da ise son yıllarda 8 Mart üzerinden yaşanan ve gittikçe daha kalın çizgilerle ayrışmaya giden, sınıfsal bakıştan ve solun kendi literatüründen uzaklaşmaya başlayan tartışmalar yaşanmaktadır. Hatta kimi sol söylemlerin feminizme varan bir duruşa/söyleme yedeklendiğine dahi tanık olunmaktadır. Derdimiz feminizm değildir. Ancak bilinirki, feministler erkek egemenliğini ve karşılaştıkları cinsel baskıyı/şiddeti erkeğin genlerinde olan niteliklerle anlatmaya çalışırlar. Dolayısıyla sinek ve bataklık denkleminde tepkiyi sineğe göstermekte ve sömürünün özünü ıskalamaktadırlar.
Oysa bataklığın nedeni ne erkek ne de sinektir.Kadının kulluk yazgısının kalıcılığından da, kendisine yönelik baskı, sömürü ve şiddet ikliminden de kapitalizmin kar hırsı sorumludur.
Yoldaş Clara Zetkin bu durumu şöyle özetler.
“Kapitalizm varolduğu sürece, kadının serveti ve kişiliği üzerindeki özgür tasarruf hakkı, özgür mülk sahibi olmanın en son basamağı ve proleter kadınların kapitalistlerce daha fazla olanak sağlanması anlamına gelir. Kadının erkekle aynı eğitimi görme ve aynı mesleğe girme hakkı, mülk sahiplerinin kadınlarına üstün meslekler denilen alanları açmak, böylelikle kapitalist rekabetin temel ilkesini buradada sınırsız bir şekilde işletmek ve cinsiyetler arasındaki iktisadi ve toplumsal karşıtlığı keskinleştirmek demektir. Hatta kadın hakları savunucularının en önemli ve en kapsamlı olanı bile, mülksüzlerle az mülk sahibi olanların kadınlarına gerçekte tam hak ve tam özgürlük sağlamaktan çok uzaktır.”
“Kadın sorunu büyük toplumsal sorunun yalnızca bir parçasıdır ve bu sorun ancak proleterya, cinsiyet ayrımı gözetmeksizin bütün sömürülenlerin ve ezilenlerin ortak mücadelesi içinde kapitalizmi parçaladığında çözülebilir.”
“Özel mülkiyet varolduğu sürece bütün burjuva kadın hakları savunuculuğu, en geniş kadın yığınlarının, emekçi halkın kadınlarının, ya mesleki çalışma sayesinde erkekten ve aileden ekonomik bağımsızlığını elde edebileceği amasınıf zıtlıklarından ötürü sömürülen olarak bir kapitalistin sömürüsü ve boyunduruğu altına, tüm kapitalist toplumun boyunduruğu altına gireceği, yada karı olarak aileye ekonomik bağımlılık içinde kalacağı gerçeğini değiştirmez. Ancak ve yalnız bizim hedeflediğimiz toplum biçimi, özel mülkiyeti ve böylelikle insanın diğer bir insan tarafından egemenlik altında tutulmasının, haklardan yoksun bırakılmasının ve sömürülmesinin temellerini ortadan kaldırır.”
Sonuç olarak;
Kadının kader demirini tersine bükerek tutsaklıktan özgürlük damıtması ise mevcut sömürü aygıtına karşı direnmekten ve ona karşı örgütlenmekten geçmektedir.
Kadının bütün prangalarından kurtulması ve ona biçilen kölelik rolünden kurtulmasının esas koşulubudur.
YAŞASIN 8 MART DÜNYA EMEKÇİ KADINLAR GÜNÜ
KADIN ERKEK EL ELE MÜCADELEYE!
TEK YOL DEVRİM!
8 MART 2012
DEVRİMCİ HAREKET