SİVAS’TA YAKAN DA AKLAYAN DA DEVLETTİR!
SİVAS’I UNUTMADIK, UNUTTURMAYACAĞIZ!
Bağımsız Devrimci Sınıf Platformu – Devrimci Hareket – Emekçi Hareket Partisi – Emek ve Özgürlük Cephesi-KÖZ- Proleter Devrimci Duruş – TKP1920 – Mücadele Birliği, 2 Temmuz Sivas katliamını lanetlemek ve şehit düşen 35 canı anmak için 1 Temmuz 2012 pazar günü saat 15:00’te Galatasaray Lisesi önünde buluşarak Taksim’e bir yürüyüş gerçekleştirdi. Basın açıklamasında aşağıdaki metin okundu:
Tarihi Alevilere ve Kürtlere, işçilere ve emekçilere, devrimci ve ilerici güçlere yönelik sayısız vahşet ve katliamlarla dolu olan devlet, bundan tam 19 sene önce, 2 Temmuz 1993’te Sivas Madımak Oteli’nde, dinci-gerici ve faşist güruhlar eliyle 35 canımızı diri diri yakarak katletti. 35 aydın, 35 sanatçı, 35 bilim insanı devletin tepeden tırnağa tüm birimlerinin bilgisinin ve katkısının olduğu bir katliamda yanarak can verdiler. Bir devlet organizasyonu olan Sivas Katliamı’nda başbakanından içişleri bakanına, valisinden emniyet müdürüne jandarma komutanlarından devletin diğer etkili ve yetkili isimlerine değin herkes, olayı saatlerce izleyerek bu katliamın gerçekleşmesini sağladı.
Aradan geçen 19 sene içinde olayın üstünün örtülmesi için gereken herşey yapıldı. Ve nihayetinde 13 Mart 2012’de Sivas Davası düşürüldü. Vahşi katliamın ardından açılan göstermelik davadan tam da beklenildiği gibi “zamanaşımı” kararı çıktı. Böylece katliamcı devlet ve onun tetikçiliğini yapan dinci-gerici ve faşist güruhlar düzen yargısı tarafından alenen aklandı.
Bu davanın düşürülmesi de tıpkı katliamın hayata geçirilmesi gibi devletin tüm kurumlarının kusursuz işbirliği ile gerçekleştirildi. Demokrasi kelimesini ağzından düşürmeyen faşist TC devletinin başbakanı Tayyip Erdoğan, davanın düşürülmesi karşısında “Vatana ve millete hayırlı olsun!” diyerek mutluluğunu, aynı zamanda katliamdaki rolünü de göstermiş oldu.
19 yıldır türlü hile ve düzenbazlıklarla halkı oyalamaya çalışan devlet, bu kararla Sivas katliamını üstlendiğini itiraf etti.
Sanıyorlar ki susacağız, sanıyorlar ki hafızamız, vicdanımız zaman karşısında yenik düşecek. Sanıyorlar ki onurumuzun, insanlığımızın ayaklar altına alınmasına izin vereceğiz.
Ama yanılıyorlar. 2 Temmuz 1993’te Sivas’ta 35 canın devlet organizasyonuyla yakılarak katledilişini unutmadık!
Evet, halka karşı işlenen suçlar zaman aşımına uğramaz!
Bizler;
Sivas katliamı gerçekleşmeden 10 gün önce “Hicret Koşusu” düzenleyip katliam için şehir dışından gelenleri otellere yerleştiren Sivas Valisini unutmadık!
Bizler;
Madımak Otelini taşlayan güruha “Gazanız Mübarek olsun” diye seslenen Belediye Başkanını unutmadık!
Bizler;
Katliamdan 15 gün önce “Gerçek Müslümanları savaşa çağıran” bir bildiriyi yerel gazetelere fakslayan Emniyet Müdürlüğü’nü unutmadık!
Bizler;
35 canın yakılışını an be an izleyen sözde laiklik savunucusu TSK’yı ve bölgenin Garnizon Komutanlığının tavrını unutmadık!
Bizler;
“Otelin çevresindeki vatandaşlarımıza zarar gelmemiştir” açıklaması yapan dönemin Başbakanı Tansu Çilleri ve “Çok şükür güvenlik güçleriyle halk karşı karşıya gelmemiştir” diyen Cumhurbaşkanını Süleyman Demirel’i unutmadık!
Bizler;
Alevi emekçilerin oylarına yaslanarak parlamentoda kendisine yer bulan ve koalisyon ortağı olan SHP’nin Genel Başkanı Erdal İnönü, “güvenlik güçlerimizin özverisiyle vatandaşlarımızın daha fazla zarar görmesi engellenmiştir” açıklamasıyla bir yandan riyakarlığın sınırlarını zorlarken bir yandan da olayların tamamen devletin kontrolü dışında geliştiği izlenimini vermeye çalışan bugünün CHP’sinin tavrını da unutmadık.
Ve bizler;
Daha dün zamanaşımı kararına “Hayırlı olsun” diyen ABD uşağı Başbakan Tayyip Erdoğan’ı unutmadık!
Asla unutmayacağız, asla affetmeyeceğiz.
Bizler nasıl ki, Maraş’ta, Çorum’da, 1 Mayıs 1977’de düzenlenen ve devlet eliyle gerçekleşen katliamları, faili meçhulleri, kayıpları, 1000 operasyonu, devrimci tutsakların 19 Aralık’ta diri diri yakılmasını ve daha nice faşist saldırıyı unutmadıysak, Sivas Katliamı’nı da unutmayacağız. Çünkü her katliam gibi Sivas Katliamı’da devletin faşist niteliğinin bir sonucudur.
Katliamcı devlet dün olduğu gibi bugün de kapsamlı bir saldırı politikası sürdürüyor. Dün olduğu gibi, bugün de emperyalizme hizmet, işbirlikçilik ve uşaklıkta sınır tanımayan TC devleti işçi sınıfı ve emekçilerin haklı mücadelesini engellemek için 12 Eylül’ü aratmayan saldırılar uyguluyor.
Bunu TSK’ya ait savaş uçaklarının, Roboski’de 35 Kürt köylüsünü bombalayarak katlettiğinde de gördük ve görmeye devam ediyoruz.
Bugün Türkiye hapishanelerinde binlerce devrimci, sosyalist, yurtsever tutsak F Tipi hücrelerde keyfi bir biçimde tutuluyor. KCK adı altında yürütülen ve temel amacı Kürt halkının siyasal mücadelesini ve örgütlülüklerini tasfiye etmek olan saldırı kapsamında, binlerce yurtsever düzmece iddialarla içeri atılıyor. Şu anda Türkiye’de 100’ün üzerinde gazeteci ve 700’ün üzerinde öğrenci düşüncelerinden dolayı hapiste bulunmaktadır.
Son olarak Kamu Emekçileri Sendikası KESK’e yönelik operasyonda KESK Başkanı Lami Özgen de dahil olmak üzere 78 kişi gözaltına alındı ve 28 kişi tutuklandı. Sendikaların, demokratik kitle örgütlerinin, partilerin yasal çalışmalarına dahi tahammül edemeyen egemenler saldırılarını gün geçtikçe daha da arttırıyorlar.
Emperyalist-kapitalist sistemin krizi derinleştiği oranda, tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de devlet, krizin yükünü işçi-emekçilerin sırtına yıkmak için ellerindeki tüm imkan ve araçları kullanıyor.
Hazırlanan İstihdam Paketleri ve çıkarılan İş Yasaları ile taşeronlaştırma ülke çapında yaygınlaştırılıyor, işçi ücretleri en asgari düzeye çekiliyor ve esnek çalışma adı altında işçilerin tüm hakları gaspediliyor. Iş cinayetlerinde her sene binin üzerinde işçi kardeşimiz katledilirken bu sayı her geçen gün daha da artıyor.
Demokraside sınır tanımayan egemen sınıflar, işçi sınıfının örgütlenme ve grev gibi en temel haklarını rafa kaldırmak için ellerinden geleni yapıyor. Türk Hava Yolları işçisine uygulanan baskı ve zulüm bu kapsamdaki en yakın örnektir. Böylelikle egemenlerin ‘demokrasi’den, daha fazla sömürü ve daha fazla baskıyı anladıkları bir kez daha görülmüştür.
İşbirlikçi TC devleti ve AKP hükümeti, emperyalistlere hizmette kusur etmiyor. Savaş tamtamlarının daha yüksek sesle çalındığı bugünlerde, AKP, adeta ABD’nin Ortadoğu konsolosluğu gibi çalışıyor. Uzun bir süredir Suriye üzerinde devreye sokulan emperyalist saldırılarda Türkiye’ye biçilen rol savaş taşeronluğudur. Komşu halkları hedefine koyan emperyalist saldırılarda Türkiye egemenleri aktif bir biçimde yer alırken bu süreçten en çok zarar görecek olan yine işçi sınıfı ve emekçi halklarımız olacaktır.
Son olarak, Türkiye’ye ait bir savaş uçağının Suriye tarafından düşürülmesi olayında da görüldüğü üzere, bir ateş çemberine döndürülen Ortadoğu’da halklar yine büyük katliamlarla karşı karşıya bırakılmaktadır.
(Bu tablodan da açıkça görüldüğü gibi, Sivas’ta 33 canımızı alan ateş bugün de yanmaya devam etmektedir. Dinci-gerici ve faşist güruhun tutuşturduğu alevler, bugün sömürü düzeninin dümeninde oturan AKP tarafından harlanmaktadır. Dün Sivas’ı 33 cana diri diri mezar edenler, bugün de kıyım ve katliamlardan vazgeçmemektedir. Dün bu katliamların üzerini örten düzen yargısı ise, bugün de katliamcı devleti aklamayı sürdürmektedir.
Ancak düzenin düzmece mahkemelerinin de göstermelik davalarının da sınıf mücadelesinde hiçbir hükmü bulunmamaktadır. Çünkü işçi sınıfı ve emekçilerin sınıfsal belleğinde zamanaşımına yer yoktur! Emekçiler, tarihin sayfalarına not düşülen tüm öteki katliamlarla birlikte Sivas Katliamı’nın hesabını da er ya da geç mutlaka soracaktır!)
Bizler aşağıda imzası olan devrimci-demokrat kurumlar olarak bir kez daha haykırıyoruz:
SİVAS’TA YAKAN DA AKLAYAN DA DEVLETTİR!
SİVAS’I UNUTMADIK UNUTTURMAYACAĞIZ!
KAHROLSUN EMPERYALİZM, YAŞASIN MÜCADELEMİZ!
SİVAS’IN HESABI SORULACAK!
Bağımsız Devrimci Sınıf Platformu – Devrimci Hareket – Emekçi Hareket Partisi – Emek ve Özgürlük Cephesi-KÖZ- Proleter Devrimci Duruş – TKP1920 (Mücadele Birliği-Katılımcı)