Aradan geçen 28 yıl sonrasında bugün, KIZILDEREyi yaşatmak; tarihsel devamlılık içerisinde varlığını sürdüren ve devrimci yaşamın dokusuna nüfus eden değerleri korumakla; onları, ölümüne sahiplenmekle mümkündür. Devrimciliği, bir yaşam biçimi olarak kabul etmek ve bunun gereği olan normlarda sonuna dek ısrar etmek, bu sahiplenmenin en somut ve gerçekçi biçimidir.
Tarihte, somuta uygunluk ölçüsünde güne uyarlanan, belirli ölçülerde değişime uğrayan birikim öğeleri vardır. Ne var ki bunlar, doğru saptanmalı ve devrimciliğin özüne dair nitelikleri aşındırma/değiştirme sebebi olmamalıdır. Öyle değerler vardır ki onlar, bırakalım zaman içinde gereksizleşmeyi; giderek daha çok büyür, kalıcılaşır ve tüm zamanların ölçüsü haline gelir. Örneğin, teslimiyet ihanete, direnmek zafere götürür gerçekliği, bugün çok daha somut ve değişmez bir hal almıştır. Bu ölçüyü biz koymadık; bu, diğer kavga değerleri gibi, hayatın içinde, sınıflar mücadelesinin bizatihi kendisi tarafından tayin edilmiş bir ölçektir. Bunu reddetmeye, kendi öznel durumlarına göre sağa sola bükmeye kalkışanlar, kavganın kendi kuralları tarafından safdışı edilirler.
MAHİRler, 1972de KIZILDEREyi nasıl bir dönüm noktası olarak tarihe geçirtmiş ve devrimcilik oyunu oynayanların yüzünü açığa çıkartmışsa; bugün de içinden geçilmekte olan süreç, KIZILDERE mirasçıları ile düzenin evcil muhalifleri arasındaki farkın anlam ve büyüklüğü tüm açıklığıyla ortaya çıkaracaktır.
Özelleştirmeye bile karşı çıkma tereddütü yaşayanlærın, Avrupa Birliğinden demokrasi bekleyenlerin, faşist rejime Demokratik Cumhuriyet nitelemesini yakışık görenlerin buluştuğu ortak nokta, faşizme karşı uysallıktır. Böyle bir duruşun insanlığı bir adım ileriye götürdüğü görülmemiş; aksine, egemenlere, soygun ve talan etme özgürlüğü tanımıştır.
Biz, dünya coğrafyası üzerinde, faşizmin hiçbir örneğinin halka gülümsediğini görmedik. Aksine, her gelen, bir öncekinin zorbalık birikimini devralmış; silahlar ve şiddet çeşitleri çoğaltılmış, kılıçlar bilenerek halkın karşısına çıkılmıştır. Bu, oyun değildir. Bu, sınıflar mücadelesidir. Sınıflar mücadelesinde, oyun oynamaya kalkanlær, ciddiyet ölçüsünü düşürenler; gerçeğin tokadıyla tanışır ve telafisi olanaksız bedeller öderler.
Düşmanın çok ve güçlü görünmesi; bakanların, kendini nasıl ve nerede gördüğü ile ilintilidir. Gerçekte düşman, hiçbir zaman halktan daha çok olmamıştır. Halkın sahip olduğu potansiyel güç açığa çıkarılabildiğinde, düşmanın gerçekte ne kadar küçük olduğu da görülecektir.
Halklara düşman olanlar, güçlerini, kapılarındaki bekçi köpeğinden ve bolca stokladıkları demir ve ateşten alıyorlar. Bu nedenle, çok daha başka güç ve üstünlüklerle donanmış olan devrimcilerin, gölgesinden bile korkarlar. Ölümü öldürmek, yenilgiyi yenmek gibi kavramlar, onlara yabancıdır.
Yüreği halk sevgisiyle dolu olan devrimciler; kendilerinin halk yanını, halkın devrimci yanını bilir ve hiçbir zaman kendilerini yalnız veya güçsüz hissetmezler.
MAHİRler, KIZILDEREye giderken yalnız değildi, MAHİRler, katledilirken güçsüz değildi. MAHİRler, miras bıraktıkları yaşamlarıyla, devrimciliğin en canalıcı niteliklerinin altını çizmiş; düzenle dirsek teması içinde sürdürülen devrimcilikle aralarındaki mesafeyi, teorik ve pratik kalın çizgilerle somutlamıştır.
Bugün, koşulları doğru tanımlamak, devrimci değerlerin kalıcılaşarak kökleşmesinin güvencesi olmak; gündemin peşinden sürüklenen değil, gündem yapan bir konumda olmak; KIZILDEREye yakışan bir çizgide olmaktır.
-
KIZILDERE, YAŞAMINI DEVRİMCİLEŞTİREBİLENLERİN YOLUDUR
-
KIZILDERE, DEVRİMCİ YOLDUR
-
SAHİPLENDİK, YAŞATTIK VE GELECEĞE TAŞIYORUZ
28 Mart 2000
DEVRİMCİ HAREKET