Lenin, sınıfsal karşıtlarıyla uzlaşmazlık üzerine bina ettiği ve sürece sınıfsal-iradi bir müdahaleyi içeren Nisan Tezleri’nde “yığınların, yanılgılarını deneyimleriyle öğrenmeleri için bir eleştiri ve aydınlatma çalışması yapıyoruz” der.
Şimdi Nisan’dan Mayıs’a akarken süreç, bizler de sınıfa karşı sınıf, sermayeye karşı emek bilinciyle, kendi tarihinden öğrenen kitlelerle beraber süreci örgütlemeli, Haziran’ı bir ay olmaktan çıkarıp sürekli bir iklime çevirmeliyiz.
Nisan, Mart’tan öğrenir ve Mayıs’a hazırlık yapar. 3’ünde Önder vurulmuş ama mücadeleden düşmemiştir; 8’inde kadın mücadelesi birleşik mücadelenin odağına oturmuş, 18’inde Paris’ten devralınan komünal miras hafızası tazelenmiş, 21’inde Newroz kardeşliği bir kez daha somutlanmış, 28’inde Teoman ölümsüzleşmiş, 30’unda devrimci birikim Mahir’leşmiştir.
16 Nisan’ı önceleyen yaklaşık 2 aylık süreçte kötülüğün ve karanlığın iktidarlaşmasının simgesi Evet’e karşı Hayır’ı; yani sömürünün, zulmün ve zorbalığın en katı biçiminin anayasalaşması demek olan rızaya itirazı örgütledik.
Hayır’ın muazzam enerjisi
“Hayır” çalışması, sistemin “Evet” çalışmasında da dışa vuran yozlaştırıcı, çürütücü niteliğinin aksine, daha meşru, daha kararlı ve daha ahlaklı bir zeminde yürüdü. Sol adına, halkın binlerce yıllık birikmiş değerleri adına hareket edenlerin marjinal bir avuç insan olmadığı, bu değerleri sahiplenen milyonların olduğu görüldü.
Muazzam bir birikim, bir enerji ortaya çıktı. On yıllara sığacak bir öğrenme süreci kısa sürede gerçekleşti. İnsanlar, sistemle bağını kolay kapanmayacak mesafelerle ve daha köklü biçimde sorgulamaya başladı. Tam da bu nedenle “Hayır” sayısaldan öte bir iradedir. Bu iradeye kalıcılık ve politik istikamet kazandırılabilirse, yapabilecekler çok daha uzun soluklu ve kapsamlı bir boyuta taşınabilir.
Referandum sonuçlarını sorgulama, giderek bugünkü iktidarın devamını, meşruiyetini, politik tercihlerini sorgulamaya dönüşmelidir. Bunun için iktidarın savaş politikaları ve taşeronluğuna, emek karşıtı politikalarına, asimilasyoncu tektipleştirici niteliğine karşı ezilenlerin kardeşliği ve mücadele birliği temelinde bir duruş geliştirilmelidir.
Nisan’dan Mayıs’a kesintisiz mücadele
Şimdi kesintisiz mücadele perspektifiyle 16’sını geleceğe taşıma, 1 Mayıs’ı kazanma ve 2013’te olduğu gibi Haziranlaşma zamanı. Biliyorduk, onlar sonucu tanımayacak; sandığı hep rıza oluşturma zemini olarak gördükleri için ya yeniden farklı bağlamlarda sandık kuracak ya da fiili zorbalıkla halkın iradesini yok sayacaktı. İkincisini yaptı, kazanamadığını gasp etti. Sınıfsal yüzünü ve bundan sonraki süreci hangi hesap ve araçlarla karşılayacağını gösterdi.
16 Nisan’ın hafızalarda tazelediği olgulardan biri de ezilenlerin sınıfsal niteliğinin, her bir özne için yan yana duruşu zorunlu kıldığıdır. Bu süreçte Diyarbakır’ın İstanbul’a, her bir ezilenin diğerine yakınlaşması, sisteme ise hiç olmadığı denli uzaklaşması, kurtuluş için izlenecek yola dair önemli ipuçları vermiştir.
16’sından devralınan ve Mayıs’ı müjdeleyen ipuçları, halk devriminin gerektirdiği renkte bir buluşmanın habercisidir. Adeta insanlığa 1 Mayıs geleneğini kazandıran proleterlerden Chicagolu Louis Lingg’in, “Sizi tanımıyorum! Sizin kanununuzu, kuvvete dayanan yetkinizi tanımıyorum! Bu yüzden asın beni!” diyen sesi, bugün sokaklardan yükselen “Hayır bitmedi, daha yeni başlıyor” sloganlarıyla karışıyor. Ve yarını da geleceği de kazanmanın yol haritası beliriyor.
25 Nisan 2017
Devrimci Hareket