Yıllar öncesinde bir şiirinde Bertolt Brecht, halkın ekmeği olarak tanımladığı adalet için, “Adaletin ekmeğini de/ kendisi pişirmeli halkın/ gündelik, ekmek gibi” diye seslenir. Bugün, sınıflar mücadelesinin keskinleştiği, adalet talebinin ekmek ve özgürlük talebiyle iç içe geçtiği, sermayenin kendi arasındaki paylaşımı büyütürken emeğin kazanım alanlarını küçültmeyi ve mümkünse sıfırlamayı gündemine aldığı bu koşullarda yükselen itirazların, direnç noktalarının her biri başlı başına önemlidir.
Yürümek de açlığa yatarak açlığı bir tehdit ve terbiye aracı olmaktan çıkarmak da Ankara sokaklarında her gün saldırıya uğramaya rağmen kesintisiz biçimde ses verebilmek de bir dirençtir, bir mücadele yöntemidir. Ne var ki mevcut tablo; sonuç almak, gözünü kâr ve paylaşım hırsıyla karartmış olan sermaye güçlerinin saldırısını geriletmek için yeterli değildir.
İnsan ve değer kıyımı, faşizmin sınıfsal karakteridir
Egemen sınıflar, baskı ve zorun örgütlü biçimi olan devletin tüm imkânlarıyla halkı kuşatır ve itiraz potansiyellerini baskılarken, itirazı bütünüyle söndüremeyeceğini bilir; bu nedenle de ya ehlileştirerek ya da parçalayarak etkisizleştirmeyi amaçlar.
Bir taraftan geleceksizlik ve güvencesizlik yaygınlaştırılırken, diğer taraftan tüm tehdit ve baskılara rağmen grev kararı alması engellenemeyen işçinin grevi yasaklanır ve bu grevin diğer grevlerle ve itiraz noktalarıyla bütünleşmesi yerine söz konusu işçilerin kendi sorunu olarak görülmesi istenir. Bunun için de algıyı yönlendirmeden yalana, tehditten ayrıştırıcı müdahalelere kadar egemenlerin hanesinde birikmiş tüm tecrübeler devreye sokulur. Benzer şekilde bir KHK mağdurunun diğer mağdurla, işten atılan bir işçinin/akademisyenin, aynı konumdaki on binlerce insanla eylem ve arayış birliği içine girmesi engellenmeye çalışılır.
Özellikle 15 Temmuz sonrasında darbe girişiminin istismarı üzerine bina edilerek 20 Temmuz’da OHAL ilanıyla devreye sokulan gerçek darbe, bugün kesintisiz ve kalıcı bir nitelik kazanmıştır. Artık bir darbe iklimine girilmiştir. Başkanlığın fiili mi resmi mi olacağı, ihtiyaç duyulan yasanın parlamentoda mı yoksa KHK adıyla Bakanlar Kurulu’nda mı kararlaştırılacağı bir ayrıntıdır; dünya ölçeğindeki yeniden paylaşıma paralel olarak rant-talan ve hatta gasp ekonomisi ne pahasına olursa olsun işleyecek, var olan tüm imkanların yağması için sermayenin önündeki her türlü engeli kaldırmak üzere ne gerekiyorsa yapılacaktır.
İnsanı da emeği de boy hedefi haline getiren ve giderek boyutlanan saldırılardan ne zeytinlikler, ne meralar, ne de yeşil alanlar veya kıyılar muaf değildir. Söz konusu saldırılar, ricayla, saldırganların duygularına hitap ederek durdurulmaz. Çünkü insan ve değer kıyımı, faşizmin sınıfsal karakteridir; dolayısıyla saldırılar ancak ezilenlerin sınıfsal duruşuyla, bu duruşun somutlandığı birleşik mücadele ile durdurulabilir. Bunun da bugün en uygun ve gerçekçi biçimi Nuriye ve Semih’in sesinin yüz binlerin sesinde yankılanmasıdır; Adalet Yürüyüşü’nün Gezi bilinciyle donanması; Ethem’de, Berkin’de, Medeni’de… olduğu gibi nerede acil ihtiyaç oluşmuşsa güç ve imkanların oraya odaklanmasıdır.
Rüzgâr tersine çevrilebilir
Kapsam büyüterek çeşitlenen topyekûn saldırıyı durdurabilmenin olmazsa olmaz koşulu, faşizme karşı birleşik cephe bilinciyle örgütlenmiş topyekûn bir karşı duruştur. Semih ve Nuriye’den Veli Saçılık’a, yasaklanmış grev alanlarından henüz sesini yükseltememiş itiraz potansiyellerine kadar uzanan, empatiyi de güç ve eylem birliğini de içeren çok sesli birleşik bir harekete ihtiyaç vardır.
Ne/nasıl yapılacağına dair, 2013 Haziran direnişi ve 16 Nisan “Hayır” çalışması önemli veriler sunmuştur. Bugün devam etmekte olan Adalet Yürüyüşü böyle bir potansiyel taşımaktadır. Oraya verilecek fikri, fiziki ve içerik zenginleştirici destek, başlangıç noktasından çok daha ileri bir sonucu beraberinde getirebilir.
Nuriye ve Semih’in sesi, yüz binlerin sesinde yankılanabilirse; grevci işçi, güvencesiz veya işsiz bırakılan ve peş peşe gelen zamlarla yaşamını idame ettiremez hale gelen emekçi yalnız olmadığını görebilirse, rüzgâr tersine çevrilebilir, ölümler de kıyımlar da önlenebilir.
26 Haziran 2017
Devrimci Hareket