Son zamanlarda solda, genelde hemen her konuda içerikli ve yöntemli tartışma kültürünün yerini büyük oranda sataşma ve yakıştırmalara bıraktığını, daha ileri bir noktaya geçmek, tüm sol adına aşama katetmek için değil birbirini mahkûm etmek için tartışmaların yapıldığını görüyoruz. 40-50 yıllık bir gelenekten gelen yapılar, kendilerini ideolojik politik olarak anlatmayan çalışma tarzlarına yedekleniyor; pragmatizm, programatik duruşun yerini alıyor ve dolayısıyla da bu durum tartışmalarda objektifliğin yerini sübjektivizme bırakmasını beraberinde getiriyor.
Irak Kürdistanı’ndaki referandumla beraber gündeme gelen tartışmalarda kimilerince hiçbir kesime yararı olmayacak bir tarzın izlenmesi, böyle bir yeterliliği de hakkı da olmayan kişilerin devrimci bir yapı adına tüm tarihini/duruşunu yok sayacak şekilde açıklama yapması ve bunların ne yazık ki kimi çevrelerce ciddiye alınması, bazı özel/kişisel meselelere değinmeyi ihtiyaç haline getirmiştir.
Daha da önemlisi bugün artık ortamın/koşulların istismara açıklığından da yararlanarak bilir-bilmez, ilgili-ilgisiz herkes her şeyle ilgili konuşuyor, tahlil yapıp iddialarda bulunuyor. Örneğin Devrimci Yol’un o koca tarihten hayal kırıklığı, Fatsa’dan ise pişmanlık damıtanlar oluyor. Bunlardan biri de son olarak Kürt sorunu bağlamında açıklama yapan Yaşathak Aslan’dır. Yaşathak bir anda Devrimci Yol ve Kürt sorunu eksperi kesiliyor. Daha önce de yaptığımız bir değerlendirmede Yaşathak Aslan’ın geçmişteki kır süreci dahil olguları aktarırkenki sübjektivizmine, askerlik anısı anlatır gibi anlatan ve sürecin sahibi gibi davranan niteliğine değinmiştik. Mevcut veriler, geçmişte ne yapmış olursa olsun Yaşathak’ın Devrimci Yol kültüründen/değerlerinden uzaklaştığını, bir yabacılaşma hali yaşadığını gösteriyor.
Bunca öznellik ve tahrifat neden?
Yaşathak Aslan’ı, bu kez de Devrimci Yol’u Kürt sorunu üzerinden tahrif ederken görüyoruz. Ona göre, Devrimci Yol’un Kürt meselesinde bütünlüklü bir bakış açısı yoktu. Devrimci Yol Kürtler için hiçbir şey yapmamıştı; genelde de devrimci, ilerici güçler Kürt halkıyla dayanışma içinde değildi…
Ona “Sen nerede yaşıyorsun” veya “sen kimsin” diye sormak gerekiyor. Bunca tahrifat, bunca öznellik niye? Bu şekilde Kürt halkının/örgütlülüğünün sevgisi de kazanılmaz.
Açık söylemek gerekirse Devrimci Yol’a taammüden (bilerek, isteyerek, tasarlayarak) haksızlık yapma noktasına gelmiş, gerçekte Devrimci Yol cahili olan birinin hezeyan içindeki hali, muhatap alınmayı bile hak etmiyor. Ancak söylediklerinin internet ortamında yaygınlaşmasının yarattığı kimi kafa karışıklıklarını gidermek açısından, bir oranda da olsa sözü geçen konulara değinme ihtiyacı duyduk.
Süreç Devrimci Yol’u doğrulamaktadır
1980 öncesinde Devrimci Yol’un önemle üzerinde durduğu konulardan biri de Kürt sorunuydu. Bugün gelinen aşamada hemen her yapının artık birlikte/ortak mücadeleden söz eder hale gelmesi, Devrimci Yol’un doğrulanmasıdır. Emperyalizmin dünya ölçeğinde yaygınlaşıp derinleşmesi, yaşanan içselleşme, Leninist Kesintisiz Devrim Anlayışı’nı dolayısıyla da Türkiye’ye izdüşümünü daha da önemli/isabetli hale getirmiştir.
Lenin’in “devrimci mücadeleyi tüm demokratik taleplerle ilintili program ve taktiğe bağlamak zorundayız” sözü, ulusal sorunu da kapsar. Leninizmin bu konudaki tanımı; Kürt sorununun, kadın sorununun, inanç sorununun, doğa ve insan mücadelesinin emekçi başlığı altında toplanmasının, dolayısıyla da ittifakların neden geniş olması gerektiğinin hem koşulu hem mantığıdır. Emperyalizmin bugün geldiği boyut ve sebep olduğu değişimler doğru kavranmayıp programatik boyuta taşınmadığı sürece öyle görülüyor ki gerçekte Barzani’nin kaderinin tayini veya oluşturduğu Aşiret Cumhuriyeti’nin meşrulaştırılması için atılmış adım, Kürt halkının kaderini tayini ile karıştırılacak ve yanlış yerde saf tutma hali devam edecektir.
Evet Kürt halkının ayrılma ve bağımsız devlet kurma dahil kaderini tayin hakkı tartışmasızdır. Ancak bu tartışmasızlık hakkın kendisiyle yani bu hakka sahip olma ile ilintilidir; hakkın yanlış kullanımı ile değil. Yani söz konusu tanım, “uygulama anında kayıtsız şartsız destek sunulur, ne yapılırsa doğru ve yerindedir” anlamına gelmiyor. Dostların bu konudaki söz hakkı, iki halk arasında birbirini sahiplenme/önemseme çabasıdır; bunu tartışma konusu yapmak, sapla samanı karıştırmaktır.
Orhan Keskin onurumuzdur
Devrimci Yol’un 1980 öncesindeki süreçte Kürt halkı için ne yapıp yapmadığı, bölgede yaptığı örgütlenme ve verdiği mücadele üzerinden değerlendirilir, kimi kişilerin “ben şunu ettim bunu yaptım” sözleri üzerinden değil. Kars’a kadar uzanan örgütlülüğü ve mücadeleyi, Yaşathak bilmiyor değildir. Ama herhalde bugünkü duruşu ve değer algısı içinde onu önemsiz görmektedir. Tam da Marks’ın dediği gibi bireyin yaşamını ortaya koyuş tarzı gerçekte ne olduğunu yansıtıyor.
Yaşathak Aslan’ın, haddini aşarak girdiği tartışmanın en hassas boyutu Orhan Keskin’le ilintili olanıdır. Orhan yoldaşımızın mücadelesi ve Diyarbakır hapishanesindeki ölüm orucu süreci dahil, bir bütün halinde tavrı/direnişi onurumuzdur. Ancak Devrimci Yol’un Kürt sorunu konusundaki fikrî ve fiilî duruşunu salt onun üzerinden okumak, gerçekçi olmaz; meseleyi Yaşathak’ın kendi üzerinden de yaptığı gibi kişiselleştirir.
Bu vesileyle bir kez daha belirtme ihtiyacı duyuyoruz ki Devrimci Yol, hiçbir öznel tanıma sığmayacak denli tarihsel öneme sahip, yaşayan bir değerdir. Dolayısıyla da Devrimci Yol adına konuşma hakkı elbette yalnızca bizde değildir. Ancak bunca öznellik ve tahrifat yapanı uyarmak da bu hakkın içinde değerlendirilmelidir.
Devrimci Yol değerlerinin zaman aşımına uğramadan bugüne taşınmasının, güncellenerek yeniden üretilmesinin gecikmiş bir ihtiyaç haline geldiği bu koşullarda, sınıflar mücadelesinin gereklerini değil şahsi hesap ve çıkarlarını öne çıkaranların hala bu zeminde, bu gelenek içinde kabul görüp görmemesini ise, söz konusu değerleri taşıyan binlere bırakıyoruz.
10 Ekim 2017
Devrimci Hareket