Normal bir süreçten geçmiyoruz
Dünya, sınıflar mücadelesi açısından görülmemiş bir hızla dönüyor. Gündeme damgasını vuran konular da yapılan değerlendirmeler de aynı hızla değişiyor. Suriye’de aradığı başarıyı bulamayan ABD’nin şimdi de Irak’taki varlığı tartışılıyor. Bu arada, toplam tablo açısından bir başarı hikayesine ihtiyaç duyan Trump, bir taraftan Latin Amerika’yı tepeden tırnağa biçimlendirme hesabı yaparken diğer taraftan Venezuela’ya müdahale için her yolu deniyor. Gerek Kolombiya’da gerekse Bolsonaro’nun Brezilya’sında sınırdaki hazırlıklar bunu gösteriyor.
Türkiye’nin Suriye sınırına yığınak yapmaya devam ettiği, tampon bölgenin ve İdlib’e müdahalenin tartışıldığı bu koşullarda uluslararası konjonktür, Türkiye’deki yerel seçimleri bir yanıyla da yerel sorunları aşan genel bir tavır alış noktasına doğru taşıyor. İnsanlar, seçilecek olan muhtar veya belediye başkanı olsa da bunu aşan boyutta hedefler doğrultusunda tavır alıyor. Seçim yaklaştıkça çelişmelerin keskinliği daha net biçimde gözleniyor. Yapılan anketlerde alınan yanıtların büyük oranda geçim derdine, ekonomiye, dolayısıyla da geleceksizlik ve güvencesizlik sorununa işaret ettiği görülüyor.
Yapılan yasa değişikliği ile merkezin yerel yönetimler üzerindeki idari vesayetinin artırıldığı, iktidar ve ortaklarının kayyum tehdidi savurduğu, muhtarların görevden alındığı, belediye bütçelerinin merkezileştirilerek yerel yönetimlerin alanının daraltıldığı, adil ve güvenli seçim olasılığının büyük oranda ortadan kaldırıldığı bir zeminde, faşizmin kitle tabanı oluşturma adımları da toplumun soluk alma kanallarını tıkama atraksiyonları da devam ediyor. Bu amaçla Saray’a toplanan muhtarlar da Millet Kıraathaneleri ve Millet Bahçeleri de işlevlendiriliyor. Özetlemeye çalıştığımız bu tablo, normal bir süreçten geçmediğimizi gösteriyor.
İşte insanların içinde bulunduğu koşullardan hoşnut olmadığı ve çeşitli boyutlarda arayış içine girdiği bu tarihsel kesitte yaşanacak olan göstermelik bir seçim dahi olsa bir duyarlılık ortamı oluşmuş durumda. Bu, alternatif bir perspektifle hareket edenler için alan çalışmasını kolaylaştıran bir faktördür. Özellikle halk içinde canlı uçların olduğu, arayışların somutlandığı bölgelerde bu tür çalışmalar önemsenmelidir. Örneğin daha önce de çeşitli biçimlerde somutlandığını gördüğümüz gibi tutarlılığına inanılan kimi adayların etrafında oluşacak olan yerel potansiyelin, halk inisiyatiflerinin daha kalıcı sonuçlar vermek üzere desteklenmesi, içerisinde yer alınması vb. söz konusu olabilir. Ancak bu türden ittifaklarda ilkesizlikten pragmatizme kadar uzanan risk potansiyeli de akıldan çıkarılmamalı, her örnek kendi özgünlüğü içinde değerlendirilmelidir.
Daha önce de çeşitli vesilelerle belirttiğimiz gibi yerel seçimlerin özgünlüğü, yerellik fetişizmini veya destek için kıstasta özensiz olmayı beraberinde getirmemelidir. Buradaki ölçütümüz, adayın temsil ettiği değerler ve çalışma programıdır. Örneğin “iyi niyetli” olmak veya böyle bir izlenim bırakmak, belki bir AKP adayına oranla tercih sebebi sayılabilir. Ancak uzun erimli devrimci bir çalışma için yola çıkmış ve attığı her adımda halka gerektiğinde hesap verme sorumluluğu da taşıyan devrimciler için adayın “iyi niyetli gibi görünmesi” destek için yeterli değildir. Desteklenecek olan adayın seçildikten sonra da yaptıklarının takibi söz konusu olabilmeli, bunun araç ve yöntemleri (mekanizmaları) geliştirilmelidir.
Ovacık deneyimi, Fatsa ve Maçoğlu adaylığı
Fikri Sönmez’in önderliğinde gerçekleşen Fatsa deneyiminden sonra sistemin bir parçası olan, rant ve talan ikliminin dışına çıkamayan örneklere oranla bir nebze olumluluk çağrışımı yapan hemen her deneyim, Fikri Sönmez ve Fatsa ile ilişkilendirilir/kıyaslanır oldu. Örneğin Fikri’yi, Ankara’da Vedat Dalokay, İstanbul’da Ahmet İsvan’la benzeştirerek değerlendirme yapanlara tanık olduk. Benzer şekilde Hopa veya bugün devam eden Ovacık deneyimi arasında denklik/eşitlik ilişkisi kurulduğunu biliyoruz.
Belediyecilikten, yerellikten, halkın kendi sözünü söylediği inisiyatiflerden söz ederken konunun bir şekilde Fatsa’ya gelmesi doğaldır; bu bir yanıyla da doğrudur. Ancak gerçekte Fatsa’nın, belediyeciliğin de Hopa, Ovacık gibi özgün/yerel örneklerin de dışına taşan farklı nitelikleri vardır.
Fatsa, seçilmiş bir belediye başkanının kişisel yeteneklerine sığmayan, bir yanı belediyecilik olsa da diğer yanıyla dayandığı Direniş Komiteleri üzerinden “cephesel örgütlenmenin örgütsel alt birimlerini, demokratik halk iktidarının nüvelerini” oluşturma perspektifinin, dolayısıyla da “parti+cephe” ile ifadesini bulan devrim ufuklu Leninist örgütlenmenin alandaki somutlanmasıdır.
Fatsa’nın sözünü ettiğimiz farkı/gerçekliği, elbette Maçoğlu’yla ifadesini bulan Ovacık deneyiminin önemini zayıflatmıyor. Ovacık, kendi yerelinde/özgünlüğünde, yaratıcılığıyla ve katılıma imkan tanıyan niteliği ile değerli bir örnektir. Sürdürülmeli, çoğaltılmalı ve kolektif katkılarla zenginleştirilmelidir. Maçoğlu’nun Dersim adaylığı da bu kapsam içinde ele alınarak desteklenmelidir.
Beyoğlu’nda ittifak ve Alper Taş’ın adaylığı
Bilindiği gibi aday belirleme çalışmaları sürecinde, bir ilke ve değerler bütünü üzerinden değil günü kurtaran pragmatik hesaplar ve kişilere kadar daralmış çıkarlar, grup dengeleri vb. üzerinden aday tartışmalarının son güne kadar yaşandığı CHP’de, Beyoğlu ilçesinde ÖDP ile ittifak yapılarak Alper Taş’ın adaylığında karar kılındı.
Adaylığın gündeme gelmesiyle beraber ve devamında yansıyan haberlere ve yapılan tartışmalara baktığımızda ne yazık ki konunun hak ettiği derinlikte/içerikte değil, tam da burjuva zemindeki aday pazar(lığ)ında yaşandığı gibi “hiç yoktan iyidir” eksenli kısa erimli hesaplarla ele alındığını gördük.
Öncelikle ittifakların, sol içi birlikten farklı olarak çeşitli sınıf ve tabakalar arasında gerçekleşen bir katılım/ortaklaşma olduğunu anımsatalım. Bolşeviklerin 1907’de Duma seçimlerinde “Sosyalist Devrimciler” ile bir siyasi blok oluşturduğunu ve Lenin’in “Çarlığın iktidardan düşmesine kadar, Rusya’nın devrimci sosyal demokratları çok kez liberallerin yardımına başvurmuşlardır, yani bunlarla birçok pratik uzlaşmalar yapmışlardır.” dediğini biliyoruz. Yani mesele uzlaşmalara/ittifaklara karşı çıkmak değil, bunun ilkeli ve doğru biçimde uygulanmasıdır.
“Bırakın şimdi solun itibarını, ilkeleri vb. küçücük bir başarıya bile ihtiyacımız var, günü kurtarmak veya bir iki aylık süre içinde sosyal medyada destek bağlamında oluşacak köpük bile yeter, hiç yoktan iyidir” diye düşünenler varsa, onlara diyecek bir şey yok. Ama mesele, bu ülkede sınıflar mücadelesi adına, tarihsel sorumluluk üstlenmek ve stratejik hedefe yani köklü çözüme gidecek yolun şaşırılmasını önlemek ise sorunu günlük akılla düşünen bir aktivistten öte bir ufukla tartışmak gerekiyor.
Alper Taş, ÖDP’nin fiili önderi olmasının yanında sol kamuoyunda sevilen bir öznedir. ÖDP’nin politik çizgisinden/programından bağımsız olarak genel boyutuyla söylersek, siyasal konumu itibarıyla halka daha ileri kazanımları, stratejik bir ufku işaret etmesi gereken devrimcilik iddialı bir öznenin, CHP’nin bir ilçe biriminde belediye başkanlığına aday olması, devrim/sosyalizm ufkunun yerini günübirlik hesaplara bırakması anlamına gelir. Bu, eşit koşullarda ilkeli bir ittifak değil, solda öne çıkmış bir kadronun CHP tarafından istismarıdır.
Bilinir ki özgüvenin yitirildiği yerde günü kurtarma, dolayısıyla da pragmatizm öne çıkar. CHP’nin hesaplarından bağımsız olarak, bir dönem Haziran yoldaşlığı da yaptığımız Alper Taş’ın bu tercihine/yönelimine üzüldük. Çünkü bu, tüm devrimci demokratlar için bir itibar kaybıdır.
Mesele ÖDP-CHP arasında bir ilçede ittifak olsaydı, adayın Alper Taş olması şart değildi. Ancak bu örnekte doğrudan Alper üzerinden bir pazarlık söz konusudur. Kazanıp kazanamayacak olması, seçilirse istifa edebilme koşulunun bulunması vb. birer ayrıntıdır. Ve işaret ettiğimiz gerçekliği değiştirmemektedir.
Beyoğlu özgülünde Alper Taş üzerinden yapılacak çalışma, bir an için yanılsama eşliğinde bir “kazanım” gibi görünse de uzun vadede bu, özelde Alper Taş ve genelde tüm sol için bir kayıp/yıpranma etkisi yaratacaktır. Bu noktada bugün pragmatizm eksenli olan ve gerçekte genel boyutuyla tüm devrimci demokrat çevreleri ilgilendiren bu tercihin karşısında yapılması gereken, yedeklenme ya da kayıtsız şartsız destek değil eleştirel dostluktur.
Özetle bu, bir seviye/kariyer tartışması değil, bizzat siyasal kimlik tartışmasıdır. Alper Taş; İstanbul’da eski bir ANAP’lıyı, Ankara’da MHP’lilikle tescilli birini aday gösteren CHP’nin, tabanı karşısında görüntüyü kurtarmak ve vizyonu dengelemek için harcanacak bir kimlik değildir. Sol adına bunun ne anlama geldiğini düşünüp, o bağlam içinde karşı durmak yerine destek tweetleri atmak, solun içine düştüğü/düşürüldüğü durumu bir başka noktadan anlatan işaretlerdir. En azından devrimden, sosyalizmden, bunun gerektirdiği mücadele ve duruş ciddiyetinden haberdar olanları bu konuda düşünmeye ve tabii ki dostluk zeminini koruyarak, “birlik-eleştiri-birlik”anlayışı içinde tutarlı bir duruş sergilemeye çağırıyoruz.
Devrimci Hareket
7 Şubat 2019