Prof. Dr. Korkurt Boratav, Hürriyet Gazetesi’nden Cansu Çamlıbel’le yaptığı söyleşide “Türkiye sosyalizminin kendi mazisine dönmesi lazım ” dedi ve sosyalistlerin, CHP ve HDP’nin seçimlerde bir muhalefet cephesi kurması gerektiği yönünde bir tavsiyede bulundu. Daha önce de Haziran Hareketi içinden bu türden veya tersine, örneğin “ BHH HDP ile ittifaka kapalı ” biçiminde değerlendirme yapanlar oldu.
Bu değerlendirmeleri, Haziran Hareketi’nin bileşen çokluğuna bağlamak ve bileşenlerin kendi temennileri olarak görüp geçmek mümkün. Ancak ne yazık ki bugün (birden çok nedenle) solda, söylenen her lafın, kurulan her cümlenin, maksadı aşan boyutlarda değerlendirilme ihtimali, hiç olmadığı denli çoğalmış durumda. Niyet okumalar, yakıştırmalar ve hatta spekülatif (temelsiz) yorumlar adeta önlenemez bir hızla büyüyor. Tam da bu nedenle biz, Haziran Hareketi’nde yoldaşlaştığımız bu arkadaşlarımızın daha özenli olmalarını, deyim yerindeyse iki düşünüp bir konuşmasını beklerdik.
Özellikle konu seçim olunca, taban tabana zıt öneriler, yakıştırma ve beklentiler söz konusu oluyor. Mücadeleyi seçimden, sandıktan oy yarışından ibaret gören akıldan, ittifakı sandıkta işbirliği olarak algılayan yanılgılı duruşa kadar geniş zeminde bir basınç, bir algı ve yorum karmaşası söz konusu. Solun ortak aklı belli oranlarda yitirmesi, birbirini anlamayı güçleştirirken, yakıştırmada ölçüsüzlüğü de beraberinde getiriyor.
Türkiye sosyalizminin mazisi
Türkiye sosyalizmine dair maziden ne anladığımız, hangi niteliklerin öne çıkarılması gerektiği, başlı başına bir tartışma konusudur. Ancak bundan (konu bağlamında söylemek gerekirse) geniş bağlamlı ortaklaşmaları anlıyorsak, bunun sandıktan çok kavganın fiili zeminlerinde yaşandığının ve mutlaka ilkeli olduğunun altı çizilmelidir.
Elbette hiçbir dostumuz ilkesiz birlikten söz etmiyor. Ancak kimi tanımlar, niyetten bağımsız olarak o anlama geliyor. Eğer “Sosyalistler, CHP ve HDP seçimlerde cephe kurması lazım” cümlesi bir temenni ise ve CHP denince programlarından ve kurmaylarından öte tabanı kastediliyorsa, bu anlaşılabilir bir yaklaşımdır. Nitekim 2013 Haziran’ında yaşanan da budur.
Ne var ki mesele HDP, CHP ve sosyalist yapıların aynı masaya oturup seçim ittifakı yapması ise, mevcut programlarının birbiriyle uyuşmayan nitelikleri nedeniyle olanaklı görünmüyor. Dikkatli bakıldığında, CHP önderliğinin mevcut programını değiştirmesinin söz konusu olmadığı; MHP, AKP eskisi kadroları aday göstererek süreci karşılama niyetinde olduğu, Cemaat dahil egemen sınıfların her kesimiyle ilişki içinde hareket ettiği görülür. Bu program ve önderlik dururken, Kürt sorunu dahil ezilen halkların hangi sorununu çözmek üzere CHP ile ittifaktan söz edildiği ya açıklanmalı ya da yanlış anlamalar giderilmelidir.
HDP’yle, seçim ufkunu aşan bir ittifak anlayışıyla görüşülmelidir
HDP uzun süredir “Demokratik ekolojik cinsiyet özgürlükçü paradigma” bağlamında kimlik sorununa, özelde ise Kürt sorununa odaklanmış durumda. Bu duruşu anlayıp saygı duymak ile aynı koordinatlarda hareket etmek aynı şey değildir. Bu konuda da temennilerin içerdiği iyi niyet anlaşılabilir çerçevededir. Ancak seçim politikasından seçim sonrasında mecliste veya sokakta ne yapılacağına kadar hemen her konuyu “çözüm süreci” bağlamında yürütecek olan bir yapıyla, sınıfsal paradigmanın gerekleri dahilinde nasıl beraber yürüneceği, temennilerin hiçbirinde yer almıyor.
Mevcut tablo, HDP’nin ortak mücadele niyetiyle masaya otursa da o masada eşit ilişki kurma şansının olmayacağını, o ittifakın HDP’ye oy isteme ve adayların kimlerden oluşacağının belirlenmesi sınırlılığında kalacağını gösteriyor. Nitekim Selahattin Demirtaş’ın Haziran Hareketi’yle görüşme sonrasında yaptığı açıklama, bu değerlendirmemizi doğruluyor. Özetle Demirtaş, “ÖDP’yle, Haziran Hareketi’yle görüştük. Sol-sosyalist kesimlerle görüştük. İttifak için değil, bazı yerlerde onların adaylarını gösterebiliriz. Meclis’e girerlerse istifa edip partilerine katılabilirler. Ama daha çok toplumsal kesimlerle görüşüyoruz, Alevilerle, azınlıklarla, dini cemaatlerle. Buralarda daha çok karşılığımız var. Onlarla ilişkilerimiz daha iyi görünüyor, ” değerlendirmesini yaptı. Dikkat edilirse bu değerlendirmede Demirtaş’ın kendisi ittifak önermediğini ve azınlıklar, dini cemaatler gibi yapılarla daha yakın olduklarını söylüyor. Eğer mesele tartışılacaksa bu gerçeklik ıskalanmadan tartışılmalıdır. Basına yansıyan doğru veya yanlış her ittifak/seçim haberini Haziran Hareketi’ni eleştirmek için bir gerekçe yapmak yerine, dostluğu uzun erimli düşünen, sakin ve kapsayıcı bir duruş tercih edilmelidir.
Söz konusu açıklamalar HDP ile görüşmenin önünde bir engel değildir, elbette görüşülmelidir. Sandıkla sınırlı olmayan ilkeli ve uzun erimli bir ittifak oluşturulamasa da, mücadelenin çeşitli kesitlerinde mümkün olan ortaklaşmalar ve birbirini doğru anlamak için, bu türden diyaloglar önemlidir. Mücadeleyi paradigma farklarına rağmen pek çok noktada ortaklaştırmak mümkün, yeter ki eşit ilişki kurulabilsin ve süreç, sandığı (oy aritmetiğini) aşan bir perspektifle ele alınabilsin.
Haziran Hareketi sandığa da alternatiftir
Haziran Hareketi’nin seçimlerde ne yapacağı, yapısı ve işleyiş ilkeleri gereği meclislerde tartışılarak kararlaştırılacaktır. Önemli olan, Haziran’ın büyük resmi içinde seçim olgusunu doğru yere ve doğru biçimde oturtmaktır.
Haziran Hareketi Türkiye Meclisi’nde alınan, “Yüksek seçilme barajı, antidemokratik seçim/parti yasaları, tek parti diktatörlüğünün sandık hileleri, ülkemizde seçme-seçilme hakkını hukuken ve fiilen ortadan kaldırmıştır. (…)
Harekete bağlı tüm yerel meclisler, faaliyet gösterdikleri yer ve konular üzerinde halkın kolektif karar ve uygulama organları olarak çalışacaklardır,” biçimindeki karara bakıldığında, sandığa da seçime de temsil olgusuna da alternatif bir perspektifle yaklaşıldığı görülür. Önemli olan, bu ölçülerin, Haziran’ı Haziran yapan duruşun seçimlerde de gözetilmesidir. Bu, Birleşik Haziran Hareketi dışındaki dost yapılarla kurulacak diyaloglarda da, ezilen tüm halk kesimleriyle kurulacak ilişkilerde de geçerlidir.
Mesele, öznel hesaplardan, duygusal ve psikolojik yönlendirmelerden etkilenmeden Haziran perspektifiyle ele alınmalıdır. Haziran Hareketi, büyük iddialarla yola çıkmıştır. 2013 Haziran’ında olduğu gibi kısa sürede gönüllerin de akılların da ortaklaştığı bir zemin oluşturmuş, umudu büyütmüştür. Ancak bu pozitif tabloya rağmen henüz rüştünü yeterince ispatlamamış, sınavı geçmemiştir. Birleşik Hareket’in, bir seçim hareketi olmadığı açıktır. Buna rağmen böyle bir kanaati besleyecek adımlardan kaçınılmalıdır.
Seçime katılmamak, aday göstermemek, egemen sınıfların seçim adı altındaki bu orta oyununa sessiz veya kayıtsız kalmak anlamına gelmiyor. Doğru değerlendirilebilirse bu süreç, Haziran Hareketi’nin kendi meclislerini alternatif olarak göstermesi için bir fırsattır. Bu iyi değerlendirilmeli, Haziran’ın büyük iddialara sahip bağımsız bir özne olduğu unutulmamalıdır. Halkın bugüne dek çeşitli biçimlerde işlev yitiren veya dağılan örgütlülüklerde, mücadele zeminlerinde kaybettikleri sandıkta aranmamalıdır. Halk, sandığı aşan bir ufka hazırdır. Bu ufuk, günü kurtarma hesaplarıyla sığlaştırılmamalıdır.
4 Şubat 2015
DEVRİMCİ HAREKET