ABD emperyalizmin işbirlikçisi ve faşizmin icracısı AKP, ekonomik kriz altında emekçilerin bugüne dek kazanılmış haklarını ellerinden almayı, işçi ücretlerini geriletmeyi, taşeron ve güvencesiz çalıştırmayı dayatıyor, kıdem tazminatını bile boy hedefi yapıyor.
Yaşanan yoksullaşmaya siyasal gericilik eşlik ediyor. Tekeller ile siyasal mekanizma arasındaki mesafe kapanıyor. Mevcut sömürü ilişkilerinin devamı ve meşruiyet kamuflajı için gerekli olan biçimsel, zorunlu kurumlar ve işleyiş dahi devre dışı bırakılıyor. Saray rejiminin memleketimize giydirdiği ve adına “Başkanlık” denilen deli gömleğinin ekonomik arka planını bu gerçeklik oluşturuyor.
Dünyada ve ülkemizde ezenler ve ezilenler arasındaki mücadele giderek sertleşiyor. En zenginler ile dünyanın geri kalanı arasındaki uçuruma baktığımızda bir dehşet dengesi görüyoruz.
Ortadoğu’da başta olmak üzere tüm dünyada, ABD emperyalizminin halklara uyguladığı zulme baktığımızda bir dehşet dengesi görüyoruz.
Emperyalizmin, büyük tekellerin çeşitli araçlarla giderek boyutlanan büyük kapışma ve savaş hesaplarına, silahlanma yarışına baktığımızda bir dehşet dengesi görüyoruz.
Saray rejiminin, faşizmin tüm baskılarına, cinayetlerine, zindanlarına, Kürt halkı üzerindeki baskılarına baktığımızda bir dehşet dengesi görüyoruz.
Dizginsiz sömürü, baskı ve yoksullaşmanın hesabını yapan patronlar ile yıkımla yüzleşen emekçiler arasında bir dehşet dengesi görüyoruz.
Bugün Saray rejiminin patronların azami çıkarlarını gözetmek üzere kendi yasalarını dahi tanımaz hale geldiği, halkın kavga ve bedel sonucu kazanılmış tüm haklarının boy hedefi yapıldığı dizginsiz bir saldırganlıkla karşı karşıyayız.
Bu tablo, icra ettikleri baskının egemen sınıflara neden yetmediğini, neden savaş haline ihtiyaç duyduklarını ve bundan sonra süreci nasıl yönetmek istediklerini anlatıyor. Halk ise bıkmış durumda, en geri kitlelerin bile faşist rejime güveni sarsılmış durumda. Yönetenlerin eskisi gibi yönetemediği, yönetilenlerin eskisi gibi yönetilmek istemediği bu tabloyu değiştirmenin olanakları doğmuştur.
Düzenin muhalefetinden beklenecek hiçbir şey yok!
Düzen muhalefeti hiçbir şey yapmadan bekleyip Saray rejiminin ekmeğine yağ sürüyor. Karşısına dikilen örgütlü bir güç olmayan rejim de meşruiyeti sarsılmış olsa bile işlerini hiçbir engelle karşılaşmadan sürdürüyor. Emekçilere, halkın kazanımlarına, kadınlara, gençliğe, aydınlara, muhalefet odaklarına, Alevilere, Kürt halkına saldırmaya devam ediyor. Muhalefet iddiasını taşıyan bazı kesimler ise kafalarını kuma gömüp AKP’nin kontrol edeceği tarihi belirsiz bir seçimi bekliyor. Rejim ise boş durmuyor, muhalefeti rüşvet, tehdit, şantaj; bütün yollarla boyun eğmeye zorluyor.
Direnmeyin diyorlar; “Direnirseniz onlara yarar, zaten gidecekler”. Bu doğru değil. İtaat etmek ve daha az baskı görmeyi ummak biçimindeki bu onursuz tutum, özellikle çözümsüzlüğe inandırılmış veya mücadelenin başarısına inanmayanlar tarafından pompalanıyor. Yaşamından memnun olmasa da daha kötü olmaması için kitlelerin direnmemesi; çerçevesini faşizmin çizdiği ve bunun için yönlendirme yaptığı bir duruştur. Zaten halkı tüm politikalara ikna etmenin artık olanaklı olmadığını bilen rejim de asıl olarak, tepkisizliğe yatırım yapıyor.
Biz, hiçbir iktidarın beklemekle gitmeyeceğini, emek ile sermaye arasındaki kavganın çok daha çetin koşulları önümüze getireceğini, emperyalizm ve faşizm tarafından dayatılmakta olan köleliğin esas muhatabının bu topraklarda yaşayan halklar ve emekçiler olacağını biliyoruz. Bu nedenle direnmeli, örgütlenmeli ve ufkumuzu seçimlere değil nasıl bir gelecek istediğimize ve bunu nasıl elde edebileceğimize doğru genişletmeliyiz.
Süreç devrimcileri göreve çağırıyor
Bu koşullarda devrimcilik, sınıf ilişki ve çelişmelerinin vardırıldığı dehşet dengesini görebilmek ve tarihsel görevi yerine getirmektir. Bu görev, tereddüdü de olup bitene göz yummayı da bir kurtarıcı beklemeyi de kaldırmaz.
Hakkını isteyenin işinden ve hürriyetinden mahrum bırakılmadığı bir ülke isteyenlere; yoksulluğun ve geleceksizliğin olmadığı bir memlekette yaşamak isteyenlere; halkların eşit ve özgür biçimde kardeşçe yaşamasını isteyenlere sesleniyoruz:
Umutsuzluğa yer yok!
Başka Somaların, Ermeneklerin, Kazdağlarının, Cizrelerin, Cerattepelerin yaşanmaması için bizlere güvenin, bizlere omuz verin. Eğer bu memleket yaşamaya değer bir ülke haline gelecekse bunun öncülüğünü sadece devrimciler yapabilir.
Biz Devrimci Yol’dan yürüyoruz; umudun profesyonelleriyiz, umutsuzluğu kurşuna dizerek yürüyeceğiz!
Umut ışığı arayanlara karşı tüm sorumlulukları ciddiyetle yerine getirmek için sesleniyoruz:
Çaresiz değilsiniz, devrimciler var!
Emperyalizme karşı bağımsızlık, faşizme karşı demokrasi mücadelesini halkımızla birlikte büyüteceğimizi bir kez daha ilan ediyoruz.
Ülkemiz halklarının içine itildiği bu karanlıktan mücadelede ısrarı elden bırakmayan, parlamento sınırlarına sıkışmayan, bağımsız, birleşik bir mücadele ile çıkılabileceğine inancımız tamdır.
Kurtuluşun tek yolu budur ve bunu da sadece biz yaparız.
Halkımızı böylesi bir mücadelede omuz omuza vermeye çağırıyoruz.
İnanıyoruz; Saray rejimini hep birlikte yıkacağız. İşçilerin, köylülerin, emekçilerin, gençlerin, kadınların, aydınların söz, yetki ve karar sahibi olduğu bir ülkeyi kuracağız!
Bugünün egemenleri halkımızın hiçbir sorununu çözemedi, çözmeyecek, ama bu topraklarda biz varız; eşit ve adil yarınları biz kurarız!
DEVRİMCİ HAREKET