Devrimci Hareket’ten merhaba;
Uzun bir aradan sonra yeni bir sayıyla okurlarımız ve yoldaşlarımızla buluşmanın heyecanını yaşıyoruz. Belirsizliklerin insanları edilgenliğe ittiği, günü kurtarma refleksinin geleceği kurma bilincinin önüne geçtiği bir tarihsel anda, bunun izdüşümü de sayılabilecek bir siyasal iklim ile karşı karşıyayız. Ancak tablodaki vahametin dolayısıyla da sonucun görülmesi, nedenin görüldüğü ve doğru okunabildiği anlamına gelmiyor. Özetle söylemek gerekirse ülkemizde kriz ve dünyada emperyalist yeniden paylaşım mücadelesi ekseninde yaşanan gelişmelere bir de pandemi koşullarının yarattığı alt üst oluş eklenince, kapsamlı bir şekilde değerlendirilmesi gereken yeni bir dünya ve ülke gerçeğinin ortaya çıktığı açıktır.
Daha önce başka biçimlerde de belirttiğimiz gibi sistem tarafından dünden bugüne devralınan burjuva siyaset tarzında, bütün kurum ve araçlar ya işlemez hale getiriliyor ya da tasfiye ediliyor. Emperyalizm oyunu da taşları da değiştiriyor. Manipülasyonun sektörleştiği bir zamanda yaşıyoruz; egemenler sürekli suyu bulandırmanın yeni yollarını ve araçlarını keşfediyorlar.
Alternatif üretmesi gereken devrimci/sol yapıların ise araç ve yöntem dağarcığı giderek zorlanıyor. Ezberler bozuluyor. 40-50 yıl öncesinin birikimleriyle yol alabilmenin sınırına gelindi.
Toplumsal kimi refleksleri dikkate almak normaldir ama bunları temel almak sorunludur. Bugün süreç ne denli değişirse değişsin ülkenin sosyoekonomik yapısına bağlı stratejik hedef gibi tanımlar önemini koruyor. Örneğin kent hareketleri öne çıkmış durumda; bunun ekonomi politiği doğru okunmalı ve koşulsuz olumlama, kendiliğindenciliğin kutsanması gibi tavırların yerine programatik gereklilikler ve sınıfsal analiz dahilinde düşünüp hareket edilmelidir.
Bugün kafaların karışıklığı oranında temel tezlerle bağlar da kopuyor. Bu, kimilerinde pragmatizmi kimilerinde de popülizmi tetikliyor. Kendi özgücüne güvenmeyenler veya günü kurtarma telaşı içinde olanlar konjonktürel güçlere yedekleniyor ama böyle olunca ortada tutarlılık da kalmıyor.
Mesela ittifaklar veya birliktelikler de stratejik hedefle ilinti içinde değil de duygusal ve psikolojik referanslarla veya pragmatik hesaplarla yapılıyor. İdeolojik politik hatlarına göre aralarında kapanması zor açılar olan yapıların örgütsel bütünlüğe varan yakınlaşmalarını başka türlü açıklamak zor.
Bugün hangi değişimlerin nasıl hesaba katılacağı ve nelere sebep olacağının tayini başlı başına bir sorundur. Sermaye-iktidar, sermaye-rejim, emperyalizm-sömürge ilişkisi ya dikkate alınmıyor ya da yanlış tartışılıyor.
Özetle, süreç “göz ucuyla” bakmayı değil doğru bakıp derin görmeyi gerektiryor. Bu da devrimcilerin önüne teorik ve pratik önemli sorumluluklar çıkarıyor.
Bu nedenle tablonun bütünü bağlamında ne olup bittiği görünür kılınmalı, daha sonra hangi araç ve yöntemlerle ne yapmak gerektiği belirlenmelidir. Mücadele tarihi bize göstermektedir ki ezilenlerin mevcut potansiyeli ile egemenlerin gücü, kural ve kuralsızlıkları bilinmeden karşı duruş geliştirilemez. İktidarın dolaylı ve dolaysız araçlarıyla ifadesini bulan tehdit ve saldırılar ile potansiyel imkanlar doğru değerlendirilebildiği oranda direniş noktalarını büyütüp başarılı olmak olanaklı hale gelir.
Ancak ezilenler cephesindeki tablo gösteriyor ki önümüzdeki süreçte kafa karışıklığı bir süre daha devam edecek. İşte bu nedenle çözümü nerede aramak ve nereye kafa yormak gerektiği meselesi önceliklidir. Ancak bunu görmek, tahlillerde bulunmak tek başına yetmiyor. Önümüzdeki süreçte mülk yitimine uğrayanlardan işsiz kalanlara, hakları gasp edilenlerden eşitsizliğe ve haksızlığa uğrayıp geleceksizliğe mahkum edilenlere kadar geniş çaplı bir radikalleşme yaşanacağını öngörmek mümkün. Bu dinamiklere nasıl ulaşmak gerektiği konusunda bilinçleri de araçları da güncelleyip hazırlanmak ve devrimcilerin bırakacağı boşluğu düzen siyasetinin dolduracağının farkında olmak gerekiyor.
İşte yukarıda kısaca ifade ettiğimiz güncel siyasal ihtiyaçları gözeterek hazırlanan bu sayıda faşizm olgusunun yaygın yanlış değerlendirme biçimlerinin eleştirisi ile Türkiye’deki darbelerin ekonomi politiği gibi değerlendirmelerin yanı sıra; göç, ulusal sorun, kadın mücadelesi ve ekoloji başlıklarına dair perspektif yazıları yer alıyor. Son olarak geçmişten gelen deneyimlerin sonuçlarıyla şekillenmiş mahalli çalışmalarla ilgili yazımız ile mücadele biçimleri, araçlar ve alanlar konusunda güncel ihtiyaçları tarihsel süreç ışığında ele alan çalışmamız da pratiğe dair önemli bir perspektif ortaya koyuyor.
Ortaya konan bu siyasal anlayışı yaşamın bütününe taşımanın ve mücadele içinde canlı kılmanın kurtuluşu örgütlemek anlamına geldiğinin bilinmesini ve derginin bu bilinçle okunup değerlendirilmesini temenni ediyoruz.
Gelecek sayıda görüşmek üzere…