Bahadır Deniz
“- Biz, dünyayı kesinlikle kendi ellerimize alacağız ve her şeye başka bir biçim vereceğiz.
– Poğaça gibi yuvarlak mı yapacaksınız dünyayı?
– Evet.
– Dağları da yerle bir edecek misiniz?
– Niye olmasın, bizi rahatsız ederlerse!
– Ve nehirler, yokuş yukarı akacak?
– Onlar bizim akıtacağımız yere akacak!” (Maksim Gorki, Sovyetler Birliği’nde Seyahat)
Yukarıdaki satırlar, değişime/değişebilirliğe dair söylenebilecek pek çok şey için verilebilecek örneklerden sadece biridir. “Devrimci olmak demek, durmadan değişebilmek demektir, her an değişebilmek demektir.” (Themos Kornaros, Fırtına Çocukları, s:193) Tarihin çarkını tersine çevirme gayreti içerisinde olanların bile, belirli bir değişim geçirdiği düşünülürse; yukarıdaki vurgunun farklı türden bir değişimi tanımladığı anlaşılır.
Devrimcilerin en önemli niteliklerinden biri de, yaşamın her anını uyanık gözlerle izlemek ve belirli bir yöntem dahilinde, değişime süreklilik kazandırmaktır. Güzelle çirkinliğin kıyasıya bir savaş halinde olduğunu bilen devrimciler, boş geçirdikleri her sürede ve edilgen kaldıkları her gelişmede; güzeli, çirkinliğin karşısında “kendi kaderine” terketmiş duruma düşeceğini de bilmelidir. Çünkü bu çarpışmada, kurulu olan düzenin doğrudan katkısını pek çok kanaldan alan çirkinliğin karşısında, güzelliğin en büyük güvencesi; dikkatlerini, toplumun görüş mesafesinin ilerisine yöneltebilme avantajına/yeteneğine sahip olan devrimcilerdir. Bu nedenle devrimcilerin; dağınıklığa, kendiliğindenliğe, yuvarlanarak yaşama tercihine kayıtsız kalma hakkı yoktur. Bu hakkı, sahip oldukları kimlik, ellerinden almıştır. Diğer bir ifadeyle; sahip oldukları kimliğin sorumluluk ve duyarlılık ölçüsü, buna izin vermez. Aynı şekilde, kendi yaşamında da hiçbir taşı oluruna bırakmamak; değişimin her an geçerli olduğu gerçeğinden hareketle, demirin sürekli olarak daha güzele doğru bükülmesi için emek harcamak; yaşamı, bir güzellikler dünyasına çevirir. Bunun tersine; hareketsizlik, çürümeyi, çürüme de bulunduğu ortamdaki havayı kirleten bir cesede dönüşmeyi beraberinde getirir.
İnsanlar, tercihini devrimcilikten yana yapmış da olsa, her zaman istenen sonuç alınmayabiliyor. Çünkü, devrimci kimlik, anlık bir sınav sonucu verilen bir sıfat değildir. Aksine, taşındığı sürece bir çeşit sınavı gerektiren bu kimlik, gereği yerine getirildiği sürece vardır. Kavganın çeşitli duraklarında yaşanabilen dalgalanmalar, kişinin olağan gayretiyle aşılabildiği gibi; bazen, beklenmeyen mesafelere varan savrulmalar da söz konusu olabilmektedir. Karşılaşılan her gelişmeyi, ustalıkla değerlendirmek ve uygun çözümler bulmak durumunda olan devrimcilerin, elektoşok tedavisine benzer yöntemlere başvurduğu da olur; ancak buna, adeta bir hekim özeniyle yaklaşarak karar verilmelidir. Aslında böyle bir hekimliği kişinin kendine yapması, en sağlıklı olanıdır. Çünkü, kendini ameliyat masasına yatırabilme samimiyeti gösterebilen kişi, kendinde etrafındaki hekimlerden daha çok şey görebilme imkanına sahip olur. Kişi, bunu başardığında ve değişim amacıyla kendi içsel hamlesini yaptığında, bu artık “Yaratma zamanıdır. Eylemin başladığını belli belirsiz müjdeleyen anlardır bunlar. Şevk uyanıyor, damarların içine sızıyor, düşüncelere, kalplere, sinirlere ulaşıyor, meterizlerdeki kuvvetleri teftişe çıkıyor. Kusurlarla yapılacak savaş başlamak üzere. Beyninin gıcırdayarak genişlediğini, kalbinin dünyayı içine alacak kadar büyüdüğünü hissedersin bu anlar.” (age., s:196, abç)
Bu şekilde, kendi içsel kelepçeleri parçalanırken, kişinin duyacağı haz/mutluluk ölçüsü, aynı zamanda, kendine ne büyük bir iyilik yaptığının göstergesi olarak belirir. Bu, aynı zamanda devrimci gıdanın hazır bulunmadığını ve diğer başka gıdalar gibi kolay alınmadığını gösterir. İnsanın kafasına düşürülen ışık huzmeleri, sadece aydınlığın değil, varolan karanlığın da ayırdına varmaya sebep olur. Bu nedenle Andon, kafasındaki meşale yandığında, “Yeni yeni başlamışız devrimciliğe” (age., s:197) der. Themos Kornaros Andon’u anlatırken, böyle bir aydınlık hissinin yaptığı etkiden/gelişmeden söz eder: “Biliyorum, yarın sabaha kadar onun kafasında öyle zenginlikler yerleşmiş olacak ki, kalın kitaplardaki basılı kuru bilgiler üstüne aylarca kafa yormuş, benim diyen bilgin bir aydına bunlardan hiçbiri nasip olmamıştır.” (age., s:198) Ayrıca Themos Kornaros, Andon’un o gece kalkıp, üzeri açık olan arkadaşlarının battaniyelerini örttüğünü anlatır.
Devrimci gıdanın önemini, doğru ve yeterli alındığında yaratacağı etkileyicilik gücünü bilmek; devrimcilerin kendine güvenini ve başarıya olan inancı arttırır. Bu, ilişkiye geçilen insanlara karşı, hoşgörürlük açısının geniş tutulmasını da sağlar. Devrimciler, her örneği kendi bağlamı içerisinde değerlendirdiğinde, her gelişmenin ve her kişilik tablosunun, bir araya getirilmiş renkler ve tonlamalar açısından kendine özgü bir yan taşıdığını görür. Ve mümkün olduğunca, çözüm olasılığını tüketmeyen bir tarzla sorunlara yaklaşır. Devrimcilik niyetine rağmen, kişi-örgüt ilişkisinde çeşitli nedenlerle yaşanabilen doku uyuşmazlığı; bu tür sorunlara yaklaşımda bir operatör titizliğini ihtiyaç haline getirir. “Her insan doyumu olmayan bir masaldır. Yeter ki bu masalı okumayı bilesin. Böyle bir kitapta kendine özgü satırlar bulunur.” (age., s:208) yaklaşımı, kavganın seyir grafiğine göre, yer yer “peygamberce” kaçabilir; ama, koşullar elveriyorsa, bu tür titizlikler bir kayıp sayılmamalı; değişebilirlik olasılığına her zaman açık olunmalıdır.
Evet yoldaşlar, değişme ve değiştirme amacıyla yola çıkan bizlere, yaşamın her anını ayakta karşılamak yakışır. Yüzümüzü yaşama öylesine dönük ve zihnimizi öylesine uyanık tutmalıyız ki, ruhumuzdan dünyanın tüm nehirleri akmalıdır. Yaşamla aramızdaki barışıklık, en güzel tarifini bulması için kafamızdaki, kavgaya dair tüm belirsizlikleri, haklılığa dair tüm kuşkuları silmeliyiz. Kuşku, bulduğu en küçük aralığı bile affetmez ve gelip, yüreğimizin bize en çok lazım olan yerine, karartıcı bir gölge gibi çöreklenir. Bu, bir yığın emek ve bedel karşılığında biriktirdiğimiz değerlerin, içten içe kemirilmesi olasılığına kapının aralanması demektir.
Örgütlü yaşamda doku bütünlüğü çok önemlidir. Her ilmik, bütünü tarif eden görüntünün küçük bir örneğidir. Herhangi birindeki bozukluk, bütün dokunun sağlığını etkiler. Bu etki karşılıklıdır. Örgütsel yapının bütününden akan pozitif elektrik, tek tek bireyleri ve birimleri olumlu yönde etkiler. Bu olumluluğun karşılıklı bir akışkanlığa dönüşmesinde her bireyin kendinde hissedeceği sorumluluk önemli bir yer tutar. Devrimcilik, bilinçli ve gönüllü bir faaliyet alanı olduğu için, burada harcanan emek, saatle veya miktarla sınırlanmaz. Kişi, elinden gelenin azamisini yapar. Daha çok çaba harcadığında, kendini daha iyi hisseder. Devrimci görevlerde oyalanmak, kaytarmak, ertelemecilik yoktur/olmamalıdır.
İyi iş yapıyor; ama, bunu güzel söz söyleme sanatı ile süsleyemiyor ve başkalarına bu güzellik ölçüleri içinde aktarma şansınız mı olmuyor? Zaten, birbirini tamamlayan parçalar dizisi olan örgüt, bu şansı bize fazlasıyla verir. Duruma göre; ya söz konusu yeteneği bize de kazandırır, ya da o yeteneğe sahip bir yoldaşımızla birbirini tamamlayan yeteneklerimiz, ihtiyaç duyulan ürünü ortaya çıkarır.
Devrimcilikte kişilerin gösterdiği olağanüstü cesaret, direnç ve kararlılık; genelde devrimci değerlerin güçlendirici rolünden, özelde örgütsel yapının kendi toplam gücünü tek tek kişilerin şahsına aktarabilme yeteneğinden kaynaklanır. Kişisel gelişme imkanları, hiçbir zaman, örgütsel öğreticilik imkanları ile kıyaslanamaz. Örgüt, öyle çok taşı bir araya getirir ki, oyunu kurallarına göre oynadığınızda, kişisel olarak tanışma şansınızın olmadığı, çoklu ufuklar dizisinin renk cümbüşüne yol alma şansını yakalarsınız.
Sayı 8
(Şubat-Nisan 2003)