Krizi büyüten süreç ve hamleler
Bir kez daha, silahlardan daha çok manipülasyonun kullanıldığı bir krizle/savaşla karşı karşıyayız. Burada ağırlıklı rol, artık bir algı sektörüne dönüşmüş olan medyaya düşüyor.
Bilindiği gibi uzun süredir Ukrayna üzerinden yaşanmakta olan gerilim, son iki aydır başkandan dışişlerine, savunma bakanından ulusal güvenlik danışmanına kadar ABD yönetiminin hemen her gün Rusya’nın Ukrayna’ya müdahale edeceği yönündeki demeçleriyle boyutlandı. Saldırı için “falcılık” yapılıp gün verildi. Ve bu saldırının olması halinde çeşitli yaptırımların gündeme geleceğine dikkat çekildi.
Rusya’nın kuşatılarak kendi coğrafyasına hapsedilmesi hesabı yeni değil. Hatta bugünkü adımların zamanlamasının Rusya’daki ekonomik krizle ve kitlelerin memnuniyetsizliğinin artmış olmasıyla ilişkisini kurmak mümkün. ABD bunu Belarus üzerinden de denedi ama başarılı olamadı.
Putin, Şubat’ın başında Çin’i ziyaret ederek ikili ilişkileri genişleten çeşitli görüşmeler yaptı; bu süreçte ikili ticaret hacminin yılda 250 milyar dolara çıkarılması hedefinden söz edildi. Bu, Rusya’nın seçeneksiz olmadığı konusunda bir işaret oldu. ABD için, köşeye sıkıştırmayı düşündüğü Rusya’nın alternatif politikalar, seçenekler vb. üretmesini engellemek önemliydi. Bu bağlamda Rusya, Ukrayna sınırından askerlerini çekse de Donbass’a müdahale etmese de ABD’nin politikası değişmeyecekti. Yani mesele Donbass meselesi değil. Dolayısıyla Rusya’nın geri adım atması ABD’nin hesaplarını değiştirmez aksine iştahını ve saldırganlığını artırırdı.
Rusya zaten çeşitli biçimlerde bölgeye müdahale ediyordu. ABD’nin Avrupa’da Rusya’ya karşı ileri karakol olarak kullanabileceği Ukrayna’dan başka bir ülke yok. Bu süreçte nükleer silah geliştirmeye çalışıyor. Bu alanda bazı eksikleri var ama bunları ABD’nin desteğiyle aşabilir. Zaten havacılık dahil oldukça gelişmiş bir sanayisi var. Ekonomiyi tümüyle militarize ederek çok güçlü bir ordunun oluşması mümkün.
Sözünü ettiğimiz tüm müdahale ve gelişmelere rağmen Rusya yönetimi, sorunların diplomasi yolu ile çözülmesini tercih ettiklerini ama bir saldırı veya provokasyon karşısında da sessiz kalmayacaklarını söyledi.
ABD ile Rusya arasında gerginlik yaratacak konular Ukrayna’nın Donbass bölgesinde bekleyen sorunlarla aynı zaman dilimi ile örtüştüğü için gerginlik hızla krize dönüştü. Bu süreçte taraflar güç kullanmasa da güç kullanma yeteneklerini ve kapasitelerini gösterdi.
Özellikle son bir yıl içinde ABD, Yunanistan’ın Dedeağaç limanı üzerinden Romanya ve Polonya’dan Baltık ülkelerine kadar geniş zeminde silah sevkiyatı ve yığınak yaptı; Karadenize gemi gönderdi, NATO üzerinden tatbikatlar gerçekleştirildi. Buradan amaç sadece Rusya’yı kendi sınırları içine hapsetmek değil aynı zamanda Avrupa’yı da alternatif geliştirmek yerine NATO’ya (varlığına ve masraflarına) mecbur etmektir.
Bu türden adımları kendisine tehdit olarak gördüğünü çeşitli biçimlerde ifade eden Rusya da Ukrayna sınırına yakın bölgelerde yığınak yaparken, Belarus’a da asker konuşlandırmış ve ortak tatbikat gerçekleştirmiştir. Karşılıklı olarak atılan adımlarla her iki taraf da askeri olanak ve yeteneklerinin ne kadar gelişkin olduğunu göstermiş oldu.
Ukrayna krizi çok daha eskilere dayansa da konuyu sadeleştirmek ve son gerilimi anlamak açısından gelişmeleri 10 Kasım 2021 ile 15 Şubat 2022 arasındaki zaman dilimi içinde incelemekte yarar vardır.
2021 Kasım’ında ABD, Ukrayna ile daha önce var olan stratejik ortaklık anlaşmasını yineleyerek kapsamını genişletti. ABD bu anlaşmada mali, askeri, teknik, lojistik vb. konularda destek olabileceğini belirtmiş ancak çıkabilecek bir savaşta Ukrayna adına savaşacak asker vermeyeceğini de eklenmişti. İşte Rusya’nın son dönem el yükselten tutumunu, ABD’nin yaklaşık bir yıldır Doğu Avrupa ülkelerine yaptığı yığınağın yanında bir de 10 Kasım’da yapılan bu anlaşma ile ilişkilendirmek mümkün. Buna karşılık Rusya, 17 Aralık’ta ABD ve NATO’ya iki anlaşma taslağı sunarak yazılı cevap bekledi. 15 Şubat 2022 tarihinde ise Almanya Şansölyesi Olaf Scholz ile Vladimir Putin görüştü, bu görüşmeyi takip eden süreçte Rusya, Almanya, Ukrayna ve ABD’nin yaptığı açıklamalar, savaş yerine diplomasiye öncelik verileceği yönündeydi.
Gerilimin nedenlerinden biri de ABD’nin NATO genişlemesi ve Avrupa güvenliği meselelerini yaklaşık 2008’den beri görüşmeye ve NATO’nun “açık kapı” politikasını tartışmaya yanaşmaması, bunun yanında da Haziran 2022’de NATO zirvesinde ittifaka üyelik ilk adım olan “Üyelik Harekat Planı”nın Ukrayna ve Gürcistan’a verilmesini (çözülmemiş toprak anlaşmazlıklarına rağmen) tartışmaya açmış olmasıydı.
Bu gelişmeler karşısında Rusya’nın verdiği iki taslak anlaşma metni, ortada yazılı bir belge olmasa da iki Almanya’nın birleşmesi sürecinde ABD, Birleşik Krallık ve Almanya’nın Rusya’ya verdiği iddia edilen NATO’nun daha fazla doğuya doğru genişlemeyeceği biçimindeki söze işaret ediyor. Rusya bu adımla bugüne dek tutulmayan sözleri anımsatıp bu konuyu yazılı/bağlayıcı hale getirmek ve “Avrupa Güvenliği” tartışmasını yeniden masaya yatırmak istemiştir.
Haklılık-haksızlık tartışmaları ve sınıfsal bakış
Doğru bir değerlendirme için öncelikle NATO’nun sınıfsal niteliğinin ve işlevinin ne olduğu, doğuya doğru genişlemekten ne anlaşılması gerektiği net olarak görülmelidir. Bu, aynı zamanda Kılıçdaroğlu’nun “Biz NATO’yu sadece bir savunma aracı, kurumu olarak da görmüyoruz. NATO artık bugün 21. yüzyılda aynı zamanda demokrasinin de bir güvencesi” biçimindeki değerlendirmesinde görüldüğü gibi düzen siyaseti ile düzen dışı siyaset arasındaki farkı da ortaya koyan turnusollardandır.
Bu arada Rusya’ya yönelmiş her silahın sonraki hedefinin yani Rusya’dan sonraki asıl hedefin Çin olduğu unutulmamalıdır. Asıl saldırganın ve savaş müsebbibinin NATO ile ifade edilebilecek siyasal aktörler olduğunu söylemek, gerçekte ne “Rusya taraftarlığıdır” ne de Rusya’nın emperyalist-kapitalist eğilimlerine göz yummaktır.
1990’ların sonunda doğuya doğru başlayan genişlemenin nasıl hızlanıp boyutlandığı, söz konusu ülkelere açılan üslerin, yerleştirilen askerlerin ve askeri araçların boyutu düşünüldüğünde nasıl bir politika ile karşı karşıya olunduğu somut biçimde görülebiliyor. Örneğin ABD’yi sorunların asıl sorumlusu olarak gören Çin Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Hua Çunying, “ABD, NATO’nun beş genişleme dalgasına öncülük ederek Rusya’nın kapısına kadar geldiğinde, Rusya’da verdiği güvencelere karşın stratejik silahlarını buraya konuşlandırdığında, büyük bir ülkeyi köşeye sıkıştırdığında ortaya çıkabilecek sorunları hiç düşünmedi mi?” diye sordu.
Anımsanacak olursa Rusya, ABD/NATO’nun genişleme stratejisine 2008’de dönemin Gürcistan Devlet Başkanı Saakaşvili’nin Güney Osetya ve Abhazya’da giriştiği işgale müdahale ederek yanıt vermişti. Devamında Kırım’ın ilhakı ve bugün Donetsk ve Lugansk Halk Cumhuriyetleri’nin tanınması da bu çerçevede bir adımdır. Hatta 2008’de yaşanan Gürcistan krizini bugünkü Ukrayna krizinin öncülü olarak görmek mümkün.
Bugün yapılacak değerlendirmelerde yaşanmakta olan krizin sorumlusunun ABD/NATO olduğunu vurgulamanın yanında, NATO’nun doğuya doğru genişlemesinin küresel boyuttaki paylaşım ve hegemonya savaşıyla, dolayısıyla da sermayenin “genişleme” ihtiyacıyla doğrudan ilintili olduğunu görmek önemlidir. Dün “Sovyetlere ve Komünizme karşı” kurulmuş olan NATO bugün ABD’nin küresel boyuttaki çıkarlarının/politikalarının silahlı gücü olarak işlev görüyor. Güvenlikten de savunmadan da bu anlaşılmalıdır. Bu bağlamda Rusya’ya doğrulan “silahın” sürecin devamında Çine yöneleceğini söylemek abartılı olmaz. Sonuçta bu bir paylaşım savaşıdır ve tabii ki buradan halklar yararına bir şey çıkmaz. Önemli olan süreçteki dinamiklerin görülmesi, neden-sonuç ilişkisinin doğru okunmasıdır.
Süreçte etkili olan pek çok parametre var. Örneğin ABD’de Demokratların kan kaybetmeye başlaması ve bu yıl Kasım ayında yapılacak olan ara seçimleri kaybetme olasılıklarının olması yani iç siyaset ihtiyacı, Biden’i güncel bir başarı için zorluyor olabilir ama bu, temel/belirleyici neden olamaz.
Yaptırımlar, Moskova’nın planlaması ve olası gelişmeler
Şimdilik yaptırımlar gündeme gelmiş durumda. Bunların boyutu ve ne denli uygulanabileceği ayrı bir tartışma konusu. Mesela Almanya Başbakanı Olaf Scholz, Rus-Alman Kuzey Akım 2 doğalgaz boru hattının onay sürecinin bir sonraki değerlendirmeye kadar durdurulması talimatını verdiğini açıkladı. Ancak birincisi Avrupa’nın bu hattı bir başka hat ile ikame etmesi yakın vadede olası görünmüyor. ABD’nin kaya gazı vaadi yeni değil ve bugüne dek tercih edilmedi. İkincisi Eski Almanya Başbakanı Schröder, hem Rosneft ve Gazprom yönetimlerinde yer alıyor hem de Kuzey Akım 2 hissedarlar kurulu başkanı. Böyle bir ilişkinin süreçte rolünün olmayacağı söylenemez. Ayrıca petrol ve doğalgaz fiyatları her gerilimde yükseliyor ve bu, Avrupa için masraf, Rusya için kar anlamına geliyor.
Daha da önemlisi, öyle görünüyor ki Rusya, mevcut fiili durumu fırsata çevirerek, Donbass’ın da dışına taşıp Ukrayna sorununu köklü biçimde çözmeyi ve bir anlamda 2014’te Yanukoviç’in devrilmesinin rövanşını almayı amaçlıyor. Rusya’nın saldırısı planlı ve kapsamlı gerçekleşiyor; Ukrayna askeri altyapısının ve hava kuvvetlerinin etkisiz hale getirilmesinin amaçlandığı görülüyor. Süreçte en kritik/stratejik noktalardan biri de ikinci büyük kent olan Harkov’dur. Gerek bu kente gerekse Odessa’ya müdahalenin olması, Kırım’dan da harekatın başlatılması, Moskova’nın süreci ne denli kapsamlı planladığını gösteriyor.
Özetle gelecek, “yaşayan, dinamik ve değişken” bir süreç olarak görülmelidir. Görünür vadede ne ABD’nin/NATO’nun kuşatmadan ne de Rusya’nın direnmekten ve etkili karşı hamle yapmaktan vazgeçmesi beklenmelidir. Mevcut gelişmelerle beraber ABD’nin Karadeniz’e daha kalıcı biçimde girmesi, “NATO gölü” haline getirme hesaplarına bağlı fiili durum yaratması da şaşırtıcı olmayacaktır.
Mevcut tablonun son tahlilde halklara zararının olacağı, iki emperyalist güç arasındaki savaştan halk yararına bir sonucun çıkmayacağı bilinmelidir. Mesele, Putin’e atfedilen “Küçüklüğümden beri iyi öğrendiğim bir şey var, bir yerde kavga kaçınılmazsa ilk yumruğu sen atacaksın.” ifadesinde olduğu gibi ciddiye bile alınmayacak, magazinleştirilmiş veya kişiselleştirilmiş haberlerle analiz edilemez.
Konu bağlamını zorlamadan söylersek, bizler için haklı-haksız tartışması, emperyalist güçlerin kendilerinin koyduğu ama uymadığı ölçüler üzerinden yapılamaz. Benzer şekilde Sovyetleri savunmak da yargılamak da varlığını büyük bir emeğin/varlığın talanı üzerine bina etmiş olan Putin’e düşmez. Putin’in Rusya’sı bugün dünyada gelir dağılımın en adaletsiz/eşitsiz olduğu ülkelerden biridir. Dolayısıyla (aralarındaki farka rağmen) milliyetçiden milliyetçi, emperyalistten emperyalist beğenmek durumunda değiliz. Emperyalizm, savaş, gericilik, yıkıcılık ve yokluk üretmeye devam ediyor. Bugün artık, kapitalist dünyanın diğer coğrafyalarında olduğu gibi Rusya’da da halkların özgür ve insanca yaşamı, bizzat halklar tarafından tayin edilmelidir; bunun başka yolu yoktur. Benzer şekilde NATO’yla mücadele, halkların özgürlük mücadelesinin bir parçasıdır.
DEVRİMCİ HAREKET
24.02.2022