Siyaset, “kelime kökü olarak seyislikten/gütmekten gelirmiş! Siyaset zaten kirli bir işmiş!”… Son zamanlarda kafalar ve ölçüler öylesine karışmış durumda ki “siyaset” denilince burjuva siyaseti anlaşılıyor; özgürlükçü bir hedef ve ufukla yapılan siyasetle aradaki sınıf farkı, ölçü, değer ve hedef farkı yok sayılıyor. Sanki aynı zeminde, aynı gemideymişiz gibi ölçüm hatası yapılıyor.
Burjuva siyaset, hizmet ettiği sermaye sınıfının ölçüleri/değerleri gereği adil, eşitlikçi, insani vb. olmak zorunda değil. Tersine, adaletsiz, eşitsiz ve hatta zorba olunduğu ölçüde sermayenin düzeni işlemiş, devamlılığı sağlanmış olur.
Burjuvazi, ilk zamanlarında; henüz feodalizmi yeni tasfiye etmiş, çiçeği burnunda ilerici rol oynayan çağında bile parlamentoyu bir rıza mekanizması olarak kullanır. Siyaset, sermayenin sömürüsüne imkan tanıyan üretim ilişkilerinin devamı için vardır; bir araçtır.
Genel geçer gibi görünen bu veriler, Taksim’deki patlamayı doğru değerlendirmenin ön koşuludur. Eğer bu tür olaylar karşısında ekspertiz raporu hazırlayan bir uzman gibi davranırsanız, diğer bir ifadeyle siyasal verilere değil teknik ayrıntılara dayalı fotoğraf çekmeye kalkarsanız; sizinle oynanması, manipüle edilmeniz çok kolay hale gelir. O ayrıntılara boğulursunuz.
Ve dahası; bizim bir gelişmeyi değerlendirmemiz için “teknik takip” yapmamız gerekmiyor. Buna mecbur da değiliz.
Devlet ve burjuva siyaset, kullanma ve kullandırma konusuna açıklık taşıyorsa; tetiği/pimi kimin çektiğinin bir önemi yok. Göz yummak da teşvik etmek de ön açmak ve zemin hazırlamak da eylem sonrasında sonucu kendi lehine kullanmak da devletin işidir.
Çok açık bir dille söylüyoruz; bu eylemi kim yapmış, bombayı kim koymuş olursa olsun, sorumlusu AKP/Saray rejimidir; bugünkü iktidardır.