Katilin adresi belli
2024’ün 2. gününde Beyrut’ta Hamas ofisi vuruldu, Hamas yöneticilerinden Salih el-Aruri ile birlikte 7 kişi öldürüldü. 3. gününde ise İran Devrim Muhafızları Ordusu Kudüs Gücü Komutanı Kasım Süleymani’nin ölüm yıldönümü nedeniyle yapılan anmada bombalar patladı ve 100’ü aşkın insan hayatını kaybetti.
Bu saldırıların İsrail tarafından yapıldığını düşünmek için çokça neden var. Peki ne oldu da İsrail bu tür saldırılar yapma kararı aldı? İsrail’in Gazze saldırısı hangi aşamadaydı? Küresel boyutta eşzamanlı olarak hangi sıcak gelişmeler gündemdeydi? Bunun doğru okunması, sürecin muhtemel gelişmelerini de öngörmek açısından önemlidir.
Öyle görünüyor ki benzer saldırılarda olduğu gibi bir kez daha isabetten kafa karışıklığına kadar geniş bir değerlendirme yelpazesiyle karşı karşıya kalacağız. Biz de bıkmadan usanmadan sınıfsal bakışın gereklerini anımsatacak, gerçek sorumluları işaret edecek, dost-düşman ayrımının altını çizeceğiz.
Böylesi saldırılarda olay yerinin hangi ülkede olduğuna, ülke yönetiminin niteliğine değil, eylemin niteliğine, kimlere yaradığına, hangi politikanın devamı olduğuna bakmak gerekiyor.
Birincisi, bir anma için toplanmış binlerce insanın olduğu bir ortamda bomba patlatmanın meşru hiçbir yanı olamaz; buna koşulsuz karşı durulmalıdır. İkincisi, İran’ın gerici faşist devletiyle mücadelenin yolu, emperyalist faşist başka güçlerin saldırısından değil İran halklarının mücadelesinden geçiyor. Üçüncüsü, İran’daki bu saldırıya karşı durmak veya teşhir etmek “İran’ın yanında olmak” değil emperyalizme ve siyonist-faşist İsrail’e karşı durmaktır.
Bu eylemle bir kez daha emperyalizmin ve faşizmin insana bakışı, insanı nasıl bir aparat gibi gördüğü, yüzlerce/binlerce insanı bir düğmeye basarak yok etmeyi politika olarak bellediği görüldü. Gerçekte bu saldırı Gazze’deki soykırıma varan katliamlar dizisinin devamı niteliğindedir; katilin adresi aynıdır. Paylaşım savaşının Ukrayna’dan Gazze’ye, Kızıldeniz’den bir başka sahaya ve giderek tüm küreye yayılma eğilimi gösterdiği bu koşullarda halkların dostluğunu örgütlerken halkların düşmanlarını teşhir etmek büyük önem taşıyor.
Coğrafyalar ısınırken trafik yoğunlaşıyor
Ayın 4’ünde İran Cumhurbaşkanı, ayın 6’sında da ABD Dışişleri Bakanı Türkiye’ye gelecek. Ve Türkiye’de bu arada 8 ilde yapılan eş zamanlı operasyonla 34 kişi Mossad ajanı oldukları iddiasıyla gözaltına alındı. Husilerin Babülmendep boğazından İsrail’e gidecek tüm gemileri hedef haline getirmesinin ardından ABD-İngiltere gibi devletlerin oluşturduğu uluslararası bir güç bölgeye konuşlandı. Peşinden İran da bölgeye gemi gönderdi. Özetle, İsrail’in ABD desteğiyle ısıttığı alan giderek karşılıklı çatışmalarla genişledi. Irak ve Suriye’de ABD üslerine saldırı düzenlendi. Husiler ve Lübnan Hizbullahı İsrail’e karşı net ve fiili tavır başlattı.
Daha önce de belirttiğimiz gibi bu kez paylaşım savaşı; vekalet savaşıyla, kuşatmalarla, tehdit ve caydırıcı hamlelerle devam ediyor. Hiçbir olay lokal sınırlar içinde kalmıyor. Ve artık Gazze yalnızca Gazze, Ukrayna yalnızca Ukrayna, Suriye ve Irak yalnızca Suriye ve Irak değildir.
Bu süreçte en büyük tuzak, Filistin meselesinde görüldüğü gibi değerlendirmeleri politik değil duygusal ve psikolojik olgular üzerinden yapmak; örneğin Hamas’ın dinciliği ile Filistin direnişini eşitlemektir.
Gazze’de başarısızlık ve strateji değişikliği
Anımsanacak olursa 7 Ekim’de Gazze’den İsrail’e yönelik olarak yapılan saldırının hemen peşinden algıları yönlendirmeye yönelik yoğun bir dezenformasyon yaşandı. Ancak bu, Filistinli güçlerin operasyonuna dair algı oluşturma sınırlılığında kalmadı. İsrail’in Gazze operasyonları başladıktan sonra da kısa sürede Gazze’nin düşeceği, halkın bölgeyi boşaltacağı, tüneller dahil her yere ulaşıldığı, Filistinli güçlerin direnişinin etkisiz kaldığı biçiminde bir algı oluşturuldu. Öyle ki İsrail’in bütünüyle el koyması sonrasına dair Gazze için projeler bile yayınlandı.
Gerçekte ise durum, yansıtılandan çok farklıydı. Daha önce pek çok savaş sahasında deneyimlendiği gibi bu türden operasyonlarda hava bombardımanı ile yerleşim yerlerine zarar vermek, binaları yıkmak mümkün ancak bu, savaşı kazanmak için yeterli değil. Nitekim tüm yanıltıcı atraksiyonlara rağmen gerçekliğin üzeri örtülemedi.
Haberleşme imkanlarının sınırlılığına rağmen Gazze’den karşılıklı çatışma anlarında İsrailli askerlerin aczini yansıtan videolar yayınlandı. Bırakalım rehinelerin kurtarılmasını, tünellere iddia edildiğinin aksine ulaşılamadığı hatta hava bombardımanı dışında sahada hemen hiçbir başarının sağlanamadığı değerlendirmeleri yapıldı. Ayrıca gerek dünya ölçeğinde gerekse İsrail’de Netanyahu yönetimine karşı muhalefet ve protestolar çığ gibi büyüdü. Buna paralel olarak ABD’nin İsrail’e strateji değişikliği yönünde baskı ve telkinleri yoğunlaştı. Hatta son olarak ABD, savaş gemilerinden birini bölgeden çekme kararı aldı.
İşte tüm bu gelişmelerin sonucunda “5 Tugayı Gazze’den çekme” kararı dahil İsrail’in strateji değişikliğine gittiği; başarılı olabildiği tek yöntem olan, hava bombardımanı, noktasal hedeflerin vurulması, suikastler ve bombalamalar biçiminde bir tercihe yöneldiği görülüyor. Bu tercihin Gazze’de neyi beraberinde getireceğini zaman içinde göreceğiz. Ancak bugüne kadar uygulanan stratejiden dönülmekte olduğunu söylemek mümkün. Ayrıca İsrail’de desteğini büyük ölçüde yitiren Netanyahu’nun Lübnan ve İran’daki saldırıları gerek bu nedenle gerekse de başarısızlığın görünür hale geldiği koşullarda ihtiyaç duyduğu “başarılı görüntü” için tercih ettiği söylenebilir.
Husilerin saldırısı sonrasında içinde ABD, İngiltere, Kanada, Fransa ve İtalya’nın da olduğu bir dizi ülkenin katılımıyla bölgedeki ticari gemileri koruma göreviyle Kızıldeniz’de koalisyon gücü oluşturulması, önümüzdeki süreçte yaşanacak saflaşmalara da müdahalelere de işarettir.
Onlar dünyayı/pazarları paylaşır ve saflaşırken, halkların da tek tek her ülkeden dünyaya yayılan enternasyonal boyutta kolektif bir direnç ve dayanışma için adımlar atması, geciktirilemez ve ertelenemez önemdedir.
Devrimci Hareket
4 Ocak 2024