Kobani davasında karar verildi. Davanın olaylardan 5 yıl sonra açılmış olması, yürütülme şekli ve açıkça yapılan müdahaleler, toplam olarak bu sonucun şaşırtıcı hiçbir boyutunun olmayacağını gösteriyordu. Bu sonuç, aynı zamanda AKP’nin 22 yıllık niteliğinin devam eden, değişmeyen sonucudur; yargının politik bir aparata dönüştüğünün ilanıdır.
“Yumuşama” meselesinde olduğu gibi ısrarla ve sık sık çeşitli vesilelerle (ve tekrara düşerek) AKP’de olumlu yönde değişim bekleyenler, süreci sınıfsal ölçeklerle değil kişilerle, temennilerle veya yönlendirilmiş duyum ve psikolojik öğelerle değerlendirenlerdir.
Ne yazık ki “Selvi şunu yazdı” “filanca şunu söyledi” gibi siyasal/sınıfsal mecrada karşılığı olmayan olgulardan hareketle süreç tahlili yapanların sayısı, solda dahi, hiç de az değil.
Hemen her konu deneyimlenmiş olduğu halde, “yeni anayasa” dendiğinde “fırsat verelim” diyenlerden Muhsin Şentürk’ün Erdoğan tarafından Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’na atanmasına şaşıranlara kadar geniş yelpazede ısrarla, mücadele yerine (müzakere bile değil) temeli olmayan anlamsız beklentiler geliştiriliyor.
Bu davada da usulen/şeklen verilen ilk tepkilerden sonra kalınan yerden devam edileceğine dair güçlü emareler söz konusu. Bu, “yumuşamanın” taraflarından CHP için de şu an çok öfkeli görünse de genelde Kürt hareketi özelde Dem Parti için de ne yazık ki geçerlidir.
Dost acı söyler bağlamında yazıyoruz
22 yıl boyunca Erdoğan’a/AKP’ye verilen hangi destek veya fırsat, Kürt halkına (ve tabii ki tüm ülke halklarına, emekçilere) olumlu bir dönüşün sebebi oldu? Bugün genelde Ortadoğu’da özelde Irak ve Suriye’de operasyonlara, bırakalım ara vermeyi övgüyle ve gösteriyle devam eden ve daha büyükleri için hazırlıklarda bulunan bir iktidarın aparatı haline gelmiş yargıdan, neden Kobani davasında olumlu sonuç çıksın? Genelde Rojava’yı özelde Kobani’yi her an vurmak için fırsat kollayan bir gücün Kobani davasında yargılananlara ceza yağdırmasında şaşılacak ne olabilir?
Siyasal iktidarın bileşenleri arasında, kimi kadrolar vb. üzerinden yaşanabilecek tartışmalar, gerilim ve farklılaşmalar onların kendi iç sorunudur. Bu türden meselelerin halk yararına sonuç doğurmayacağını, aksine alınacak antidemokratik her kararın, çıkarılacak her yasanın halkları/ezilenleri vuracağı, Cemaat pratiğinden sonra da öğrenilmediyse bundan sonra nasıl öğrenilecek?
Açıkça ve yine dostluk bağlamında söylüyoruz. Eğer bu mahkeme kararı en azından bundan sonra AKP’yi sınıfsal nitelikleri ile görmeye, o ölçüler üzerinden saflaşmaya ve mücadele etmeye sebep olacaksa; bu bizi bir nebze de olsa sevindirecek, geleceğe dair olumlu beklentilere sokacaktır. Tabii ki bu aynı zamanda hem dostane eleştiri hem öneridir. Bunca deneyimden sonra AKP’nin sınıfsal misyonu anlaşılmaz ise ne yazık ki sonuçları Kobani davasından çok daha ağır, çok daha yıkıcı olacaktır.
Yumuşama, tasarruf ve Kobani
Süreç, tasarruf meselesini de yumuşamayı da Kobani davasını da aynı kapsam içinde ele almayı gerektiriyor. Yumuşama meselesi gündeme geldiğinden itibaren söylediklerimiz, gerçekte tasarruf ve Kobani davası için de geçerlidir. (Bkz: Sınıfsal Bakış | Yumuşama mı sınıfsal aynılaştırma mı?)
Karşımızda Lale devrine dahi rahmet okutacak boyutlardaki şatafata rağmen tasarruftan bahseden, elindeki sopayı bir kez olsun halka karşı kullanmakta tereddüt etmediği halde yumuşama kavramını ortaya atan ve Anayasa mahkemesinin kararlarını dahi uygulamayan bir siyasal yapı söz konusu.
Bugün artık her araç, atılan her adım ve atanan her kadro bir amaca hizmet ediyor. Yumuşama iddiası da tasarruf iddiası da yeni anayasa da aynı amaca hizmet ediyor. Nedir bu amaç? Sermayenin karına kar katmak, mevcut yağma sisteminin devamı için mekanizmaları güncellemek, kadro seçimi/tayini dahil her şeyi bu amaca uygun biçimde gerçekleştirmek. Gerçekte yumuşama da bu içerikte bir atraksiyondu. Nitekim oluştuğu varsayılan pozitif hava “3 gün” sürmedi. Çünkü süreç öylesine sert ve hızlı yaşanıyor ki bir göz boyama ve oyalama için gerekli süreye bile tahammülleri yok. Sadece emek-sermaye zemini değil sermaye-sermaye zemini ve bu alandaki farklı tercihler bile kıran kırana bir mücadeleyi gerektiriyor.
“Yumuşama” meselesinde nasıl ki illüzyona bağlı rıza oluşturma atraksiyonu varsa; tasarruf meselesinde de halkın şatafat, israf, kamu imkanlarının yağmalanması vb. karşısında duyduğu tepki sözde dikkate alınıyormuş gibi yapılırken gerçekte bu tepki istismar edilerek yağmaya toplumsal destek sağlanmış oluyor. Diğer bir ifadeyle söz konusu tasarruf paketi, bir taraftan krizin yükünü halkın sırtına yıkmayı, kamusal alanda daralma ve tasfiyeyi amaçlarken, diğer taraftan yağma düzeninin işleyişi için bir rıza oluşturma atraksiyonu olarak gündeme sokuluyor.
Gündelik acil bir program ve mücadele gerekleri
Bugün artık, bunca fiziki saldırının algı yönetimiyle, illüzyonun yargı paketi ve atamalarla iç içe geçtiği bir tarihsel süreçteyiz. Dikkat edilirse gündeme getirilen konulara dair tartışma fırsatı verilmeden yeni konular gündeme sokuluyor. Yukarıda sıraladığımız konular tüm sıcaklığını korurken, 9. Yargı Paketi ısıtılıyor. Paketteki “Etki ajanlığı yasası” iktidarın gerçekte sansür yasası olan “dezenformasyon” yasasıyla yetinmediğini/yetinmeyeceğini, faşizmin derinleşmesinin ve kurumsallaşmasının halkın direnişiyle karşılaşmadığı sürece sınırının olmayacağını gösteriyor.
1 Mayıs’ın gerek iktidar açısından gerekse halk dinamikleri ve devrimci sol yapılar açısından ortaya çıkardıkları, henüz sindirilememişken, kısaca özetlediğimiz bu tablo yaşanıyor. Küresel ekonomi politik, görünür vadede bir yumuşamanın veya sakinleşmenin söz konusu olmadığını gösteriyor.
Gerek küresel tablo gerekse bölge ve ülke tablosu, sürecin hızlanarak ısınacağını işaret ediyor. Bu, kişilere veya iktidardaki partilere göre değişmesi mümkün olmayan, sınıflar mücadelesinin dönemsel gerekleriyle doğrudan ilintisi olan bir süreçtir. Bunun karşısında hangi hazırlıkların yapılması gerektiği, nerede ve nasıl durulacağının tespiti, kolektif-birleşik ve kapsayıcı bir çabayı gerektiriyor. Gündelik hayata tercüme edilmiş bir program etrafında yaşanacak fiziki ve fikri buluşma, kafa karışıklıklarının olduğu kadar ne yapılması gerektiğinin de yanıtı olacaktır.
Devrimci Hareket
17 Mayıs 2024