İstediği yeri vuran, BM kararları dahil hiçbir denetime sığmayan, ABD’nin bölgedeki kanlı eli/maşası İsrail, 27 Aralık’ta Gazze’yi kana boğdu. Yaralarını sarma telaşındaki halkın üzerine; hastane, okul, cami ayrımı yapmadan bomba yağdırdı. 60 yıllık varoluş zincirinde meşru tek bir halka bulunmayan, kan ve şiddetle beslenen İsrail, katliamlarına bir yenisini eklemiş oldu.
İsrail, ABD’nin bölgedeki çıkarları temelinde her türlü saldırı için donatılmış bir işgal devletidir. Kendini, yarattığı düşmanlar üzerinden tanımlamakta ve halkı sürekli bu algı üzerinden yönlendirmektedir.
İsrail, 2006 yılında Hizbullah karşısında almış olduğu yenilgiyi sindirememiş, seçim arifesinde bunun rövanşını Hamas’tan almak istemiştir. Tüm provokasyonlara, oyun ve saldırılara rağmen etkisizleştirilemeyen Hamas’a saldırı, emperyalist politikalara direnen tüm güçlere bir gözdağıdır. Özellikle sivil hedeflerin seçilmesi, gerekirse nelerin göze alınabileceğinin göstergesidir. Kaldı ki İsrail’in saldırmak için gerekçeye ihtiyacı yoktur. Çünkü katliam, şiddet ve işgal varlık sebebidir. Ateşkesin bitmiş olması sadece bir ayrıntıdır.
Yüzde 65 oyla seçimleri kazanmış olan Hamas’ı ve ona oy veren Filistinlileri cezalandırmak için Gazze’ye; elektrik, ilaç, yiyecek girişini yasaklayarak bölgeyi yarı açık bir hapishaneye çevirmiştir.
TÜRKİYE DE MISIR DA SORUMLUDUR
Gazze saldırısından 5 gün önce Başbakan Olmert Ankara’yı, Dışişleri Bakanı Livni ise 2 gün önce Kahire’yi ziyaret etti. Saldırı sonrasında verilen tepkiler hangi çerçevede olursa olsun Türkiye ve Mısır’ın katliamdaki sorumluluklarını hafifletmiyor. Mısır’ın ABD ile işbirliğinin boyutu ve Türkiye’nin bölgede taşeronluk için ne denli istekli olduğu biliniyor.
Filistin halkının dostu, devletler değil halklardır. Onları sahiplenen yine halklar olacaktır.
Saldırı, emperyalist masalarda yapılan barış görüşmelerinin ölü doğduğunu ve İsrail’e güç biriktirme ve fırsat kollama imkanı tanıdığını bir kez daha gösterdi.
Saldırı aynı zamanda, Filistin yönetiminin emperyalizmle işbirliği/uzlaşma yönündeki eğiliminin halkların yararına olmayacağını bir kez daha göstermiş, bu eğilimin teşhirini hızlandırmış; Filistinli örgütlerin bir an önce iç çatışmayı bırakarak, ortak düşmana karşı ortak tavır bilinciyle hareket etmesinin önemini yakıcı biçimde ortaya çıkarmıştır.
FİLİSTİN KAZANACAK
Gazze’ye yapılan saldırı, dünya halklarını bir kez daha dayanışma refleksi, duyarlılık ve kardeşçe sahiplenme açısından sınava sokuyor. Evet, Gazze halkı büyük kayıp verdi. Belki daha da verecek, ama halkların öldürerek tükenmediğini, ülkeleri işgal edilse de teslim alınamadığını İsrail de ABD de biliyor. İsrail’in kara harekatı için hazırlık yaptığına dair haberler geliyor. Süreç farklı da gelişebilir, ancak böyle bir harekat olursa, tüm kuşatılmışlıklarına rağmen Filistinlilerin İsrail’e Hizbullah benzeri bir ders vermesi beklenmelidir.
Gazze kanamaya devam ediyor. Kara harekatı olsa da olmasa da Gazze’yi sahiplenmek; emperyalizmin bölge politikalarına, kendi eliyle veya taşeronları aracılığıyla yaptığı katliamlara karşı durmak, insanım diyen herkesin görevidir. Örgütlü güçler bunun için yol gösterici olmalı, insanların kendi evleri, kendi değerleri bombalanıyormuş gibi harekete geçmesi sağlanmalıdır.
31 Aralık 2008
DEVRİMCİ HAREKET