ALAATTİN KARADAĞ’A SIKILAN KURŞUNLAR
DEVRİMCİ DEĞERLERE SIKILMIŞTIR
Devlet, son zamanlarda faşist karakterini daha da açıktan göstermeye başlamıştır. Sokak ortasında katledilen devrimcilere bir yenisi daha eklendi. 19 Kasım 2009 akşamı Esenyurt’ta, Alaattin Karadağ polis kurşunlarıyla infaz edildi.
Görgü tanıklarının ifadeleri ve otopsi bilgileri açık bir infazı gözler önüne sermiştir. Alaattin Karadağ’ın üç yıl önce bir iş kazasında sağ elinin dört parmağını kaybettiğinin bilinmesi dahi, çatışma olasılığını ortadan kaldıran bir durumdur. Alaattin Karadağ’ın şahsında devrimcilerin sokak ortasında katledilmesi, polisin fevri davranışı olarak algılanamaz. Bu durum, devletin politik bir tercihidir.
Sistemin bir bütün olarak krize girdiği günümüz koşullarında, emekçi halk kitlelerinin öfke potansiyellerini kontrol altında tutmak, egemen sınıfların temel politikası haline gelmiştir. Egemen sınıflar, bir taraftan solu ve halkı sistem içi kanallara çekerek muhalif niteliklerini ehlileştirmeye çalışırken diğer taraftan düzen dışı çözümde ısrar eden devrimci dinamikleri baskı, korku ve sindirme yoluyla yok etmeye veya en azından güçten düşürmeye çalışmaktadır.
Tarihsel süreç öğretmiştir ki kriz dönemlerine faşizm eşlik eder. Türkiye’de devlet biçimi olan faşizmin, bu dönemde saldırganlığını arttıracağı bilinen bir gerçektir. Ancak, katliamların bu denli açıktan yapılması ve katledilenlerin devrimci kişiliklerinin özellikle duyurulması da üzerinde durulması gereken önemli bir ayrıntıdır. Topluma verilmek istenen mesaj açıktır: Benim çizdiğim sınırların dışına çıkmak ölüm sebebidir denilmektedir. Acaba yarın sıra bende mi? Paranoyasını yaygınlaştırıp bütün bir halk teslim alınmaya çalışılmaktadır. Çünkü halka karşı yürütülen sindirme politikası, önce devrimciler üzerinde hayata geçirilir. Kısacası egemen sınıflar, korkuyu toplumsallaştırmaya çalışmaktadır.
Evet! Alaattin Karadağ polis güçleri tarafından öldürülmüştür. Ancak, devlet adına işlenen cinayetlerde, sorumlu tek başına tetiği çekenle sınırlanamaz. Bu bireysel bir cinayet değil, siyasi bir infazdır. Bu infazdan, tetiği çekenlerle birlikte, onların arkasında bulunan ve devlet biçiminde örgütlenmiş faşizm sorumludur. Sorumluluk taşıyan kişi ve kurumlardan hesap sorma konusunda ise zaman aşımı yoktur.
İnfazı gerçekleştiren polislerin yargılanmasını istemek bir yöntem olsa da asıl olarak katilleri, halkın vicdanında mahkum etmeyi başarmak, devrimcileri hedefe bir adım daha yaklaştıracaktır.
Devrimcilerin ölümsüzlüğü, kavgalarının ve değerlerinin yaşatılmasıyla mümkündür. Onlar, sıkılan her yumrukta biraz daha gençleşerek aramıza katılırlar. Oysa ölüm aslında unutulmakla malul bir durumdur. Hayatını insanlığın kurtuluşu mücadelesine adayarak yaşayanlar, aramızdan fiziki olarak ayrıldıktan sonra da yaşamaya devam ederler. Ve devrimcilerin yaşı, ölüm tarihleriyle değil, geride bıraktıkları iz ile ölçülür. İşte bu yüzden, emekliliği garantiye alınmış tuzu kuru hayatlardan daha uzun ömürlüdür devrimciler.
Sevgili Alaattin, bu gidişin ölüm olarak adlandırılamaz. Olsa olsa devrim coşkusuna kadar verilmiş zorunlu bir ayrılık. Biz ve yoldaşların bu ayrılığın da geçici olduğunu biliyoruz. O büyük gün geldiğinde, zaferin tarifsiz coşkusuna senin de sessizce katılacağından eminiz.
DEVRİM ŞEHİTLERİ ÖLÜMSÜZDÜR!
28 KASIM 2009
DEVRİMCİ HAREKET