20 Mart 2003 tarihinde Irak’ı barbarca yöntemlerle; yalan, komplo ve uşaklık eşliğinde işgal eden emperyalist çete; oluşturduğu kukla yönetime, Saddam Hüseyin’i, hiçbir meşruiyeti olmayan düzmece yargılama sonucunda idam ettirdi.
Taşların yerinden oynadığı, değerlerin değersizlik harcıyla karıldığı temelsiz duruş hallerinde olduğu gibi bu durumda da, Saddam’ın geçmişini tartışıp öne çıkararak emperyalist zorbalığa dolaylı meşruiyet kanı taşımak, işbirliği eğilimi içinde olmayan hiçbir insana yakışmaz. Hele ki siyasal akıl sahibi olması gereken kişi veya yapılar için bu, yakışıksızlıktan öte bir çarpılma halidir. Artık “it dalaşı” veya “ne Saddam ne Bush” yaklaşımıyla emperyalist saldırı altında bulunan bir halkı saldırganla aynı kefeye koyan değerlendirmelere kimse itibar etmiyor. İşçi sınıfı gibi ezilen halkların da duruşu kendi öz gücüne dayalı, emperyalizmden de işbirlikçilerden de uzak olmalı; güç, silah veya asker sayısında değil haklılıkta aranmalıdır. Bunu yapmayan hiçbir kesim, bu ölçülerle değerlendirme yapmayan hiçbir yapı başarıyla buluşamaz.
Saddam Hüseyin, işgalcilerin Irak’ta barınamaz hale geldiği ve iç savaşın özel gayretlerle büyütülmek istendiği bir tarihsel anda apar topar idam edildi. İdamın kurban bayramına rast getirilmesi, emperyalizmin kendisine karşı direnç eğilimi taşıyan tüm güçlere karşı bir gözdağı ve medeniyetler çatışması tezinde ısrardır.
Irak’ta küçük çaplı başarılara dahi susamış olan ABD, Saddam’ın idamı üzerinden bir irade gösterisi yapma ihtiyacı duymuştur. Hızlı idamın bir diğer sebebi de Saddam’ın susturulmasıdır . Çünkü özellikle ABD ve İngiltere bir dönem Saddam’a, askeri bilgiden teknolojiye, kimyasal silahtan krediye kadar hemen her konuda destek vermiş; İran savaşı, vb saldırılarda arkasında olmuştur. Saddam’ın bu konuda yargılanması, ABD’nin(emperyalizmin) söz konusu olaylardaki rolüne dair bir teşhiri beraberinde getirebilirdi.
ABD SADDAM’I İDAM ETTİRDİ AMA IRAK’TAKİ ÇIKMAZI DEVAM EDİYOR
Saddam, uzun süredir ABD’nin elinde tutsaktı. İhtiyaç duysaydı onu daha önce de idam ettirebilirdi. Bu bağlamda, yukarıda da belirttiğimiz gibi idamın Kurban Bayramı’nın ilk günü yapılması bir tesadüf değildir. Ancak ABD’nin Irak’taki durumu, Saddam’ın idamı üzerinde yapılacak bir güç gösterisi ile aşılacak gibi değildir. İdamın öncesinde de sonrasında da Irak’ta varolan tablo, işgalcilerin Vietnam’dan da beter bir durumda olduğunu gösteriyor. İşte ABD böyle bir süreçte, bir taraftan Saddam’ı idam ederken diğer taraftan, gerek Irak’ta gerekse bölgede kimi ülke ve yapılarla ilişkilenme konumunu değiştirme yönünde adım atmaya başladı. Diğer bir ifadeyle, Saddam’ın idamı, ABD’nin Ortadoğu’da tıkanan egemenliğini yeni araçlarla, yeni yöntem ve işbirlikçilerle sürdürme tercihinin habercisidir.
Irak Çalışma Grubu’nun raporunda da belirtildiği gibi, Irak’taki Kürt yapılanmalara ABD’nin açıktan destek verme politikası, son zamanlarda daha yüksek sesle tartışılır/eleştirilir oldu. Benzer bir durum işbirliğine gidilen Şii yapılanmalar için de geçerli. Bu işbirliği, Irak’ta ABD’nin önünü açmazken giderek bu durumdan rahatsızlık duyan ülkelerle(özellikle “Sünni-Arap rejimler”le) mesafenin açılmasına sebep oldu. Hatta Suudi Arabistan bu politikaların devam etmesi halinde kendisinin de Sünni kesimlere destek vereceğini söyleyerek uyardı. Bu gerilmeye, Kerkük’le ilgili referandum dayatması dahil Kürt bölgesindeki gelişmelerin sebep olduğu gerilmeler de eklendi ve ABD’nin bölgede rahatsızlık uyandırdığı ülke sayısı giderek arttı. Son gelişmeler, ABD’nin gerek Kürt yapılanmalara gerekse Şii kesimlere şu ana dek verdiği desteği bir oranda azaltarak(sadece azaltarak) ve farklı tercihlere yönelerek bölge ülkeleriyle iyi geçinmenin yollarını aradığını gösteriyor. Çalışma Grubu’nun da önerilerine bağlı olarak sürecin bu istikamette ilerleyip ilerlemeyeceğini zaman gösterecek. Çünkü, Irak’ta bugüne kadar yaşananlar, ABD’nin niyetlerinin gelişmelerin yönünü tayin etmeye yetmediğini, aksine işgal karşıtı direnci örgütleyen iradenin daha etkili olduğunu ve zaten ABD’nin bu nedenle çok sık hesap değiştirdiğini gösterdi.
Saddam’ın tutsak düşmesi direnişin ivmesini nasıl azaltmadıysa, idamının da böyle bir sonuç yaratması beklenmemelidir; aksine, idamının ardından direnişin daha da boyutlanması olasılık dahilindedir. ABD, yakalamadan idama dek uzanan süreçte çeşitli hilelere başvurmasına ve çok istemesine rağmen, Saddam’ın onurunu kıramamıştır. Bu durum, özellikle Baas eksenli direnişi daha da motive edebilir. Baas Partisi’nin idamdan kısa bir süre önce uyarı amaçlı yayınladığı bildiri bu içeriktedir.
“Cumhurbaşkanı Saddam Hüseyin ile yoldaşlarının idamı, Direniş ve Baas ile işgal yönetimi arasında yeni müzakereler yapılmasını imkânsız hale getirecektir; Irak’taki Amerikan güçleri yavaş yavaş imha edilecek rehineler olarak kabul edilecek ve bu güçlerin barışçı bir şekilde geri çekilmelerine izin verilmeyecektir.” (Baas Partisi’nin bildirisinden alınmıştır.)
ABD’nin de önümüzdeki süreçte bir taraftan arayışlarını sürdürürken diğer taraftan, daha önce Felluçe’de yaptığı gibi ölçüsüz saldırılara yönelmesi zayıf bir olasılık değildir.
Bugün artık Irak’ta tutunamaz durumda olan ABD’nin, iç savaş dahil, tercih edeceği her seçeneğin boşa çıkarılması, Saddam’ın kişiliğini/geçmişini değil, olgunun bütününü, özellikle de emperyalist işgali tartışmayı ve soruna sınıfsal ilişkilenme açısından, halkların kardeşliğini öne çıkararak bakmayı gerektiriyor. Ne medeniyetler çatışması ne de bütünleşmesi senaryoları, halkların ihtiyacını tanımlamıyor. Sünni, Şii veya Kürt, Arap, Türkmen ayrımı emperyalizm karşısında farklı duruşlar gerektiren ayrımlar değildir.
Emperyalizmin bu farkları kaşıyarak amacına ulaşma oyunu bozulmalı, bölgedeki varlığının hiçbir halk kesimine yarar getirmediği gerçeğinden hareket edilmelidir. Halklar ve onların önderlikleri emperyalist denklemler içinde barınma imkanları üzerinde değil, emperyalizmi kovma programları üzerinde kafa yormalı, teslimiyetin her biçimi reddedilerek; süreç, özgürlükler yönünde zorlanmalıdır.
İşgal güçlerinin işin başından beri temenni ettiği “kardeş kavgası”, Irak halklarının ve direniş önderliğinin bu konudaki basireti nedeniyle gerçekleşmemiş, bu amaçla geliştirilen provokasyonlar da boşa çıkarılmıştır. Ne var ki son zamanlarda bu konuda kaygı verici gelişmeler de yaşanıyor. Saddam’ın idamı bu olumsuzluğu büyütme potansiyeli taşıyan bir gelişme ise de doğru bir önderlik ve süreç tahlili, işgal güçlerinin hesaplarını ters yüz edebilir. ABD, halklar nezdinde teşhir olmuştur, Ortadoğu’da attığı hiçbir adımın bölge halklarına yararı yoktur; Irak’ta, Lübnan veya İran’da sorun varsa, bunun muhatabı ve çözücüsü o ülke halkları olmalıdır. Hangi sebeple olursa olsun, emperyalizmin bölgedeki varlığından çıkar damıtmak, hiçbir halkın yararına değildir; geçici kazanımlar olsa dahi bunlar ilerde daha ağır faturaların sebebi olacaktır. Ortadoğu bu açıdan bol deneyim sahibi bir çeşit laboratuardır.
*ABD ORTADOĞU’DAN DEFOL
*IRAK’TA DİRENİŞ KAZANACAK
*YAŞASIN HALKLARIN KARDEŞLİĞİ
3 Ocak 2007 DEVRİMCİ HAREKET
Sayı 24 (Haziran – Ağustos 2007)