SORU : Geçtiğimiz günlerde gazetelerde önce, PANKOBİRLİK’in nişasta bazlı şeker üretimine verilen kotaların daraltılmasını istediği ilanının ardından nişasta bazlı şeker üreticileri ve mısır üretilen bölgelerin ziraat odaları başkanları da bir ilan vererek kotaların arttırılmasını istedi. Kamuoyuna şeker kavgası veya pancar ve mısır üreticilerinin kavgası olarak yansıyan bu gelişmeyi, sözü edilen iki ilanı nasıl değerlendiriyorsunuz; bir taraf için haklı diyebilir miyiz?
YANIT : Bilindiği gibi önce Pankobirliğin ilanı çıktı. Vurguladıkları sorunlar bir gerçekliği yansıtıyordu. İkinci ilan ise bir çeşit rövanş alma ihtiyacından doğdu ve arkasında hükümet, cola şirketleri ve mısır tekelleri vardı. Gerçekte mısır üreticisi ile şekerpancarı üreticisinin çıkarları çelişmemektedir. Türkiye’de mısır açığı var. Üretici, mısırını son tanesine kadar satabilir. Bu bağlamda, nişasta bazlı şeker üretiminin arttırılmasına yönelik girişimlere şekerpancarı üreticisinin karşı çıkması haklı. Mısır üreticileri, bu konudaki kışkırtmalara gelmemelidir. Tabii bir de sorunun Amerikan mısırı ile ilintili boyutu var. Gen yapısı değiştirilmiş ve ona uygun teknik olanaklarla desteklenerek üretilmiş olan Amerikan mısırı ile yerli mısırın rekabet edebilme koşulu yoktur.
SORU : İkinci ilanın bir çıkar mekanizmasının işi olduğunu ima ettiniz; bunu biraz açar mısınız?
YANIT: Türkiye’de nişasta bazlı şeker üreten en büyük fabrika, Amerikan tarım tekeli Cargill ile Ülker ortaklığına ait. İkinci büyük fabrika da Cargill’in. Bu işin Cola Turca ile de doğrudan ilintisi var. Cola Turca’nın üretiminde kullanılan şeker, nişasta bazlı tatlandırıcıdır; Cargill ile Ülker, 1997’den beri ortaktır; Başbakanın oğlu da Cola Turka’nın dağıtım işini almıştır. Hükümet üzerinden de kurulan çıkar ağı ile şekerpancarı üretim alanı daraltılıyor. Çünkü Cargill’in ürettiği tatlandırıcının hammaddesi mısırdır.
SORU : Bu durumda Cola Turca’nın da Amerikan damgalı bir ürün olduğunu ve bunun Coca-Cola’ya alternatif, bir çeşit antiemperyalist ruhla içilebilecek bir ürün olmadığını söyleyebilir miyiz?
YANIT : Evet, bu, başlı başına bir sorun. Daha önce de benzer sorunlarla karşılaştık. Tekelleri ve dolayısıyla sınıfsal şekillenmeyi kavrayamamış olanlar; örneğin BİM, YİMPAŞ, İHLAS gibi şirketlerin ürünlerini, yeşil sermayeye ait olduğu için tüketmekten kaçınmayı ilericilik sayıp, bunun yerine örneğin Migros’un, Arçeliğin, vs. ürünlerini tüketmekte bir sakınca görmüyordu. Bunda, sistemin yönlendirmesinin de payı var. Ayrıca, Cola ile ilgili bilinmesi gereken özel ayrıntılar da var. Bilindiği gibi Cola’nın emperyalizm açısından bir çeşit sembol olma niteliği var. Bir de sahip olunan Cola usaresinin formülünün bilinmiyor olması sebebiyle hangi isimle olursa olsun Cola üretildiğinde o usare satın alınmakta; yani farklı isimle de olsa bir çeşit Amerikan kolası üretilmiş olmaktadır. Türkiye’de üretilen ColaTurka veya Arabistan’da üretilen Mekke Cola için de aynı durum geçerlidir. Hatta, İslami kesimlerde ABD’ye yönelik tepkinin aşılması ve pazar kaybının önlenmesi için bu yola başvurulmuş olma olasılığı hiç de zayıf değildir.
SORU : İthalat sebebiyle ülkemize giren ve nişasta bazlı şeker (NBŞ) üretiminde kullanılan mısırın; sağlık, ekonomi, tarım ve toprak açısından zararlı olduğu iddiası var; bunu nasıl değerlendiriyorsunuz?
YANIT : Evet, son zamanlarda, özellikle yeni sömürge ülkelere, tarımsal biyo-teknoloji alanındaki çalışmaların ürünleri sokulmaktadır. NBŞ’in imalatında kullanılan ithal mısır da bu ürünlerdendir. Klasik ıslah metodları yerine DNA’ları ile oynanarak, genleri üzerine çeşitli hayvan ve bakteri genleri ilave edilerek yetiştirilen bu tür transgenetik ürünler insan sağlığı, çevre, vb. açısından ciddi tehlikeler içermektedir.
Ülkemize hayvan yemi diye sokulan mısır tohumlarının hemen tamamı transgenetik mısırdır, yani genlerine çeşitli hayvan genleri eklenmiş mısırlardır. Bu mısırların tanelerinin toprağa ekilmesi ile hayvanlar aleminden nakledilen genlerin toprağın canlı yapısını oluşturan toprak mikro organizmalarına bulaştığı, bundan da üretilen diğer tarım ürünlerine de taşındığı, dolayısıyla bu tip ürünlerin insan sağlığını tehdit ettiği söylenebilir.
SORU : PANKOBİRLİK’e karşı verilen ilanda (ikinci ilan) pancarın verimsizliğine işaret edildi ve bu bağlamda, şeker üretiminde tercih edilmemesi gerektiği mesajı verilmeye çalışıldı.
Türkiye’de şeker, neden pancardan üretiliyor; bu, gerçekten yanlış bir tercih midir?
YANIT : Şeker; pancardan, şeker kamışından ve nişastadan elde edilebilir. Nişasta bazlı şeker; mısır, buğday, patates, arpa gibi nişastası bol ürünlerden, o bölgenin koşullarına göre üretilir. Örneğin Rusya, Almanya, Polonya gibi ülkelerde patatesten elde edilir.
Yüzde 40’lar düzeyinde şeker içeren şeker kamışı, şeker üretiminde en verimli bitkidir. Aynı zamanda şekerin elde edilmesi de kolaydır. Pancarın daha verimsiz olduğu doğrudur. Ne var ki ilanda pancar verimsizdir derken, politika yapılmaktadır. Çünkü Türkiye’de pancar tercihi, şeker üretiminden öte sebeplerle yapılmıştır. Türkiye’nin tarım stratejisine bakıldığı zaman, Cumhuriyet döneminde pancarın çeşitli boyutlarda ele alındığı görülür.
Birincisi, o güne kadar ithal edilen şekerin yerini alması ve şeker açığının giderilmesi açısından bir çözüm olarak düşünülmüştür. İkincisi pancar çok önemli bir hayvan yemidir. Dolayısıyla, pancar küspesine dayalı olarak hayvancılığın geliştirilmesi sağlanmıştır. Dikkat edilirse, son zamanlarda pancar üretim alanlarının daraltılmasına paralel bir şekilde, hayvancılık da çökmüştür. Üçüncüsü, devlet, pancar üretimini teşvik ederken, aynı zamanda pancar kooperatiflerinin oluşumuna önayak olmuştur. Salt bir satış aracı olmayan, aynı zamanda üretimi de planlayan kooperatifler; halkın doğrudan doğruya üretim anlamında bilinçlendirilmesi, nöbetlemenin teşvik edilmesi, üreticinin araç-gereç sahibi yapılması, tarım teknolojilerinin ve araçlarının kullanılması konusunda özel kurslar verilmesi gibi pek çok konuda rol almıştır.
Türkiye köylüsünün bilinçlendirilmesinde, tarım yapma bilincinin oluşturulmasında pancar kooperatifleri birinci rolü oynamıştır. Onların yaptığı zirai denetimi Türkiye çapında hiçbir kurum yapmamıştır. Emperyalist tekeller dışında çok güçlü bir alan oluşturan, kendi içinde bütünlüğü olan pancar kooperatiflerinin fabrikaları da vardır. Tarım araçlarının bir kısmını kendisi üretir, bir kısmını da fason olarak ürettirir ve pahalı araçları köylüye satmak yerine kiralar. Mesela ilk yıllarda çok pahalı olan otomatik sökme makinaları, köylüye cüz’i bir ücretle kiralanırdı. İşte bugün hedefe konan ve yok edilmek istenen, bu tarzdır; bu düşüncedir. Yoksa sorun tek başına şeker değildir.
SORU : Mısırın, pancarın yerini tutabileceği söyleniyor. Kooperatif olgusunu dışta tutsak dahi, bu doğru bir kıyaslama mıdır?
YANIT : Mısırın hem hayvan yemi olduğu hem de şeker üretiminde kullanıldığı doğrudur. Ne var ki, mısırın çok yüksek verimde olan tohumları Amerikan ürünüdür ve büyük bir kısmının gen yapısı değiştirilmiştir. Bu mısırların uzun süre yetiştirildiği topraklarda, başka hiçbir ürünün yetişme şansı yoktur. Sadece o tohuma bağımlı hale geliyor. Ayrıca, bu mısır tohumları, hibrit tohumlardır. Yani tohumdan üretilir, fakat yetişen mısır, aynı kalitede mısır değildir, tekrar tohum olarak kullanılamaz. Mutlaka tohumluk mısır alınmak zorundadır. Alınan bu tohumlar da, o büyük tekel gruplarının üretmiş olduğu çok özel ve pahalı tohumlardır (tohuma bağlılık gelişiyor). Mesela eskiden Anadolu’da geleneksel tarımsal ürünlerden herkes kendi ürününü otundan, tozundan, yabancı tohumlardan ayırttırır ve tekrar tohum olarak kullanırdı. Ama günümüzde bu yöntem artık tümüyle kalkmış. Elde edilen ürün tohum olarak kullanılamaz. Yani zorunlu olarak, tekellerin üretmiş olduğu tohumlar alınıyor. Dünyada bu tür hibrit tohum üreticisi, mısırda birkaç tane büyük tekeldir. Bunlar Nestle, Cargill, vb. tekellerdir. Bu yöntemle doğrudan doğruya Amerikan tekellerinin Türkiye tarımına egemen olması amaçlanıyor. Yoksa sorun sadece şeker sorunu değildir. İkincisi eğer sorun bir şeker sorunu olsaydı Türkiye’nin geleneksel ürünleri arasında patates çok daha yüksek bir üretim potansiyeline sahiptir, çok daha fazla nişasta içerir. Yani patates nişastasından kolaylıkla şeker üretilebilirdi. Ama böyle bir teknoloji tercih edilmiyor.
SORU : Bildiğimiz kadarıyla nişasta bazlı şeker, kristal şekerin yerini tutmayan, şurup olarak kullanılan bir şekerdir. Yanıltıcı ve yanlış kıyaslamaların yok saydığı, NBŞ’nin bu niteliğini, nedenleri ile beraber açar mısınız?
YANIT : Nişasta, çok zayıf bir asit ortamında bulundurulduğu zaman, hemen renklenir. Çünkü nişasta çok uzun şeker molekülleridir, polisakkarittir. Selüloz da bir polisakkarittir; şeker molekülünün ucuca eklenmişidir. Bu moleküller, dehidrolize edilerek, parçalanarak daha küçük şeker moleküllerine monosakkaritlere, disakkaritlere çevrilir. Ama bu ayrımı denetleme şansı yoktur. Bu parçalanma nereye kadar devam edecektir? Tek moleküle (şeker molekülüne) kadar mı inecek, iki tanesi mi bir arada bulunacak, 5 tanesi mi bir arada bulunacak; bunu denetleme şansı yoktur. Ayrıştırma olayı ise, çok pahalı ve masraflıdır. Onun yerine, onların bir karışımını içeren şurup kullanılır. O şurubu, bizim bildiğimiz, kristal şeker haline dönüştürmek çok zor ve masraflıdır. Bu nedenle hiç ayrıştırmadan, kristallendirmeden şurup olarak kullanılır. Bütün meşrubatlarda kullanılan böyle bir şuruptur. Eğer şeker, bir biçimde sulandırılıp bir yerde kullanılacaksa, onun yerine hazır şurup kullanılır. Bunda da, ucuz olduğu için, nişasta bazlı şeker tercih edilir. Hatta kimi yerlerde nişasta bazlı şeker, arılara yedirilip bal yapması sağlanıyormuş. Nitekim son olarak ihraç edilen ballar Avrupa Birliği’nden bu nedenle geri dönmüş; iç pazarda satılmıştır.
Kristal şeker yerine, nişasta bazlı şeker kullanılamaz; rengi beyaz değildir, grimsi bir renktedir; karışımdır, hepsi monosakkarit değildir. Mesela bizim bildiğimiz kristal şeker sakkarozdur.
Üzüm şekeri glikoz, meyve şekeri früktoz; bunlar monosakkarittir; ama sakkaroz, bizim bildiğimiz çay şekeri disakkarittir. İki tane glikoz molekülü yan yanadır. Şeker, nişastadan elde edildiği zaman; 5 tane, 10 tane, 1 tane, 2 tane, vb. biçiminde bir karışımdır; o karışımda tek bir molekül yoktur. Kristallendirme mümkün değildir. Her birinin kaynama noktası, ergime noktası farklıdır. Onu ayrıştırmak, kristallendirmek çok pahalıya mal olur. Onu yapmak yerine şurup olarak piyasaya göndermek daha uygun düşmektedir.
SORU : Her şeye rağmen, NBŞ ile kristal şeker arasında bir pazar kavgasından söz edilebilir mi?
YANIT : Patatesten elde edilen şekerle şeker kamışından (çünkü dünya pazarında pancar şekeri bulmak olası değil) elde edilen şeker dünyada rekabet halindedir. Dünyada, bizden başka, bu alanda (pancar) rekabet etmek isteyen ülke yoktur. Bu biraz da kemalizmin özelliğidir. Kendi kendine yeterli olmak; yani kapsamlı bir tarım politikasıyla bir bütün olarak ele almak, tercih edilmiştir. Çünkü köylünün bilinçlendirilmesi, örgütlendirilmesi, araç-gereç sahibi yapılması, hayvancılığın geliştirilmesi toprak analizlerinin yapılması ve şeker ihtiyacının karşılanması; aynı sürecin unsurları olarak düşünülmüştür. Bu bir bütünlüklü politikadır.
Dünyada olayı bu boyutta ele alan bir başka ülke yoktur. Ayrıca pancar, sulu tarıma, aile işletmesi olarak çalışmaya uygundur. Küçük arazi parçalarında bile pancar tarımı yapılabilir; buna uygun bir ürün tarzıdır. Yani Türkiye koşullarına uygun bir üründür pancar. Hatta, Türkiye dışarıya ihracat yaptığı dönemlerde bile şekeri zararına satmıştır. Bu, ancak ülke koşulları ile bütünlüklü düşünüldüğünde anlaşılabilir. Sadece şeker elde edilirse karlı hiçbir tarafı yoktur.
Ve dünyada da pancar şekerini satan pek kimse yoktur. Onun yerine şeker kamışı tercih edilir. Fakat Türkiye’nin ikliminde şeker kamışı uygun olmadı. Adana’da uzunca bir süre denendi, fakat çok verimli üretim yapılamadı. Daha sıcak bir iklim gerektiriyor.
SORU : Genlerine müdahale edilmemiş dahi olsa, üretilme tarzı/tekniği sebebiyle, NBŞ’nin zararlı maddeler içerdiği söylenebilir mi?
YANIT : Genellikle asit ortamda polisakkaritlerin, nişastanın parçalanması sürecinde pek çok yan ürün de (şekerlerin ötesinde) ortaya çıkar. Mesela parçalanma olayı glikoz molekülünün de parçalanmasına kadar devam edebiliyor. Bu kez, birçok kanserojen madde de ortaya çıkabiliyor. Çünkü bu birçok katalizör ilave edilerek, farklı maddeler ilave edilerek; parçalanmanın nereye kadar gideceği, bir ölçüde denetlenebiliyor (hangi ürünün daha çok olacağı). Ama sonuçta o şurubun (glikoz şurubunun) içerisinde, o katkı maddeleri, kimyasal reaksiyonu yönlendiren katalizörler, vb. hepsi bulunuyor. Bu, tekrar ayrılamıyor. Yani, sözünü ettiğimiz hayvan geni, vb. olmasa da tehlikelidir.
Sayı 11 (Ocak 2004)