2008 1 Mayıs’ını yaşanan tüm olumsuzluklara rağmen ‘başarı’ olarak algılayanlar, 2009 1 Mayıs’ında yaşanan ve büyük oranda devletin icazet sınırlarını aşmayan pratiklerini de bir ‘gelişme’ olarak ifade etmeye başladılar.
Bir ülkenin meydanları emekçilere kapatılıyorsa devrimcilere düşen görev, o alanları devletten izin alarak değil, barikatları aşarak kazanmaktır.
Geçen bir yıllık sürede başta işçi sınıfı olmak üzere emekçilere karşı birçok saldırı yasası hayata geçirildi. Kriz ortamında adeta hiçbir dirençle karşılaşmaksızın uygulamaya sokulan SSGSS (Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Yasası), İstihdam Yasası ve daha birçok sosyal yıkım yasası hayata geçirilirken konfederasyonlar herhangi bir mücadele programı oluşturmamıştır. Kriz bahanesiyle milyonlarca işçi işten atılırken sendikalar ne bir mücadele hattı çizmiş ne de işçilerin yanında olduğunu gösterecek bir duruş sergilemiştir. İşçileri adeta kendi kaderiyle baş başa bırakıp günü kurtarmaya dönük dar pratiklerle vakit geçirilmiştir.
İşçi sınıfı ve emekçilerle yalnızca merkezi eylemlerle bağ kurarak sınıf mücadelesinin yürütülemeyeceği artık açıktır. İzlenmesi gereken rota; en küçük birimlerden başlayarak emekçileri kendi sorunları etrafında örgütlemek, çevreden merkeze doğru kitleselleşen ve politikleşen bir yol izlemektir. Kalıcı başarılar ancak bu yolla elde edilebilir. Taksim gibi bir hedefi de ancak böylesi bir çalışmayla kazanmak mümkün ve anlamlıdır.
Üç yıldır yaşanmakta olan Taksim’de 1 Mayıs hedefinin “devleti ikna etme” temelinde gerçekleştirilmeye çalışılması en azından mücadele tarihine yazılacak bir olumsuzluktur. 2008 1 Mayıs’ında kitlelere azgınca saldıran devlet güçleri bu sene imajını düzeltmek için DİSK ve KESK’i “makul” sınırlara hapsederek Taksim’i emekçilere kapatmıştır. Birkaç bin kişinin polisin izniyle bir saatlik bir süreyle Taksim Meydanı’na girmesi, emekçilerin başarısı ve zaferi olarak sunulamaz. Devlet, devrimcilerle emekçiler arasına duvar örmeye çalışmış, bunu da büyük oranda başarmıştır. DİSK ve KESK önderlikleri CHP milletvekillerinin de yardımlarıyla kendileri dışındaki genel kitleyi yüzüstü bırakarak alana girmiş ve polisin müdahalesiyle kaçarcasına alanı terk etmiştir. Bir kez daha gördük ki devrimci yapılar sendikal bürokrasinin uzlaşmayla malul duruşuna hak etmediği anlamlar yükleyerek öngörü zaafiyeti yaşamış, bunun sonucu olarak da ortaya çıkan çarpık tablonun oluşmasına güç katmıştır.
2009 1 Mayıs’ının bir başarı/zafer olarak sunulması ve 2010’da da Taksim’de olunacağının ilan edilmesi, kendini kandırmanın ötesinde kitleleri yanıltmanın ve oyalamanın diğer adıdır.
Egemenler 1 Mayıs’ı devrimcilerden yalıtılmış bir “bayram” yapmaya kararlı görünmektedir. DİSK ve KESK yöneticileri de bu kervana koşar adım katılmaktadır. Oysa 1 Mayıs çıkışı ile birlikte mücadeleyi simgeleyen bir gün olmuştur. Bu çerçevede biz polis icazetiyle alana girip birkaç flama ile bu orta oyununa alet olmayı reddettik. Bunun yerine sokaklarda polis barikatını aşmaya dönük mücadelenin içinde olduk. Bundan sonra da sınıf mücadelesinin yılda bir kez Taksim’e indirgenemeyeceğini, genel mücadelenin bir parçası olduğunu anlatmaya devam edeceğiz.
Bugün erime ve geriye düşüş halinden çıkabilmek için şiirsel bir söyleme değil, gerçekliği algılayan ve güne uygun politika geliştiren bir duruşa ihtiyaç vardır. Biz bundan sonra da devrimcilerle halk arasındaki açıyı kapatabilmek için sorunlarıyla baş başa bırakılmış kitlelerin gerçek gündemlerini önümüze koyacağız.
2 MAYIS 2009
DEVRİMCİ HAREKET