Trump’ın aklını, zekasını tartıştıran değerlendirmeleri bir kenara bırakacak olursak, ABD’nin gerçekte çekilmediğini, bir yere gitmediğini söyleyebiliriz. Onun varlığı üsleriyle, donanmalarıyla, uzmanları ve işbirlikçileriyle devam ediyor/edecek. Suriye’deki savaşın bir vekalet savaşı olarak yürütüldüğünü anımsayalım. Birden çok aktörü aynı politikalar için işlevlendirmek de yeni bir gelişme değil. Yani ABD bu süreçte PYD ile ilişkilerini de kesmeyecek. Gözlem kuleleri oluşturmaya da üs inşasına da devam ediyor.
ABD, Ortadoğu’dan çekilmez. Afganistan’dan veya Irak’tan çekilmeyi anımsayalım. Bu süreçte Suriye’deki varlığı da operasyon imkanları ve müdahaleleri de devam edecek. Bu, yalnızca bir düzenlemedir. Zaten ABD saldırılarını, çekilmesi muhtemel sınırlı sayıdaki askerle veya dışişleri görevlileri ile yapmıyordu. IŞİD, ABD’nin Suriye’deki varlığının nedeni değil gerekçesi idi. ABD’de gerekçeler bitmez. Ortadoğu’nun yeniden şekillendirilmesi çabalarında, İsrail’in güvenliğini önemseme veya İran’ı etkisizleştirme politikalarında da bir değişim olmayacak.
Ortada bir pazarlık varsa bu, Saray rejimi olarak kurumsallaşan yapının kendini dayatması değil, aktif taşeronlukta kendini pazarlamasıdır. Bölgenin bütünü açısından Türkiye, ABD için vazgeçilmez bir taşerondur. Erdoğan bunun bilincindedir. İdlib’te alınan rol, bizzat ABD politikalarına hizmet etmektedir. Yani Türkiye egemenlerinin stratejik olarak tarafı bellidir. Ancak ABD+AB ve işbirlikçileri ile kuşatma altında giderek zorlanmaya başlayan Rusya’nın Türkiye ile ilişkileri koparma lüksü yoktur. Bu bağlamda da oluşan denge, Suriye’deki ilişkilere yansıyor. Rusya’nın Suriye’de kimi gelişmelere karşı aktif tutum almaması (dengeleri gözetmesi) bu kapsam içinde değerlendirilmelidir.
Üzerinde ciddiyetle durulması gereken asıl olgu, Saray rejimiyle Türkiye’nin bölgede giderek (halklara düşmanlık anlamına da gelen) daha sorunlu ve tehlikeli ilişkiler içine sokuluyor olmasıdır. Ortada bir başarı yok, aksine genelde halkın özelde ülkenin geleceği emperyalist çıkarlarla ilişki içinde ipotek altına alınıyor.
Bu süreçte yapılması gereken, “çekiliyor mu-çekilmiyor mu” kısır tartışmalarında oyalanmak yerine, ABD’nin bölgedeki varlığına bütünüyle karşı çıkmak ve AKP/Saray rejimini sürecin başından beri izlediği “hegemona taşeron, halklara düşman” politikaları nedeniyle teşhir etmektir.