Emperyalizmin sembol ismi ABD ve bölge taşeronu İsrail, yıkmaya/katletmeye, suç işlemeye devam ediyor. Kuruluşundan beri bir suç örgütü gibi davranan ve giderek ABD’nin teknolojik silahına, suç makinesine dönüşen İsrail, özellikle yoğunlaşan paylaşım ve hegemonya savaşıyla beraber, her türlü yasak silaha ve yönteme başvurarak, katliamlarına yeni katliamlar ekliyor.
7 Ekim 2023’te Gazze’den yükselen silahlı itiraz, hapishaneye kapatılmış suçsuz insanların demirleri kesmesi, duvarları yıkması ve tutsaklığın baş aktörlerine saldırması kadar meşrudur. Bu meşru direniş, giderek büyüyen algı sektörünün aparatları ve kadroları eşliğinde çeşitli biçimde gölgelenmeye çalışıldıysa da halkların gönlündeki yerini korudu. İsrail’in kutsiyet atfettiği gücüne, istihbaratına dair bilinen/pompalanan yargıları yıktı, yenilmezlik/yanılmazlık balonunu patlattı. Ve Filistin’in direniş tarihinde özel bir yere oturdu.
7 Ekim’den sonra İsrail’in ABD dahil Avrupa emperyalistleri tarafından aldığı ekonomik, askeri, moral vb. destekler eşliğinde propaganda aygıtları, Gazze’nin sonunun geldiği, kısa sürede direniş örgütlerinin biteceği ve Gazze’de İsrail tasarrufunda yeni bir yapının inşa edileceği imajını oluşturdu. Bu süreçte Hamas’ın ideolojik niteliğini ölçü alarak, bu meşru direnişi tersten okuyanlar olduysa da yaşanan tüm kayıplara rağmen, en modern silahların haksız bir savaşta insanlığın geleceğine, doğruya ve güzele dair hiçbir işlev taşıyamayacağı bir kez daha görüldü.
Evet Gazze’de büyük yıkım gerçekleşti, on binlerce insan öldü. Ama İsrail buna rağmen ne direnişi kırabildi ne esirlerini kurtarabildi ne de moral üstünlük sağlayabildi. Tersine her saat Netanyahu ve beraberindeki suç çetesi halkları nezdinde teşhir oldu, desteğini büyük oranda kaybetti. Filistinli yapıların uğradığı askeri ve fiziki kayıplar tabii ki önemlidir. Ancak savaşın lokal sınırları aşan niteliği, bölgedeki saflaşma, İran’dan Gazze’ye kadar uzanan destek ve dayanışma ağı, bu kayıpların tayini edici sonuçlar doğurmasını önleyecek niteliktedir.
ABD’nin de yönlendirmesiyle savaşı zamana yaymanın daha anlamlı olacağı fikrinden hareketle bir taraftan yıpratma saldırılarını sürdürürken diğer taraftan bölgedeki ABD karşıtı direnç noktalarına füze, (yasak olanları dahil) bomba, SİHA vb. ile saldırılarını sürdürdü. Saldırırken, okul, kamp, hastane dahil hiçbir ölçü tanımadı. İran’da cenaze anında bomba patlatmak, Haniye’nin katledilmesi; Irak, Suriye, Yemen ve Lübnan’daki (İran’la savaşta vekil niteliği de taşıyan) güçlere saldırmak dahil bölgede ABD’nin vekilliğini en aktif biçimde sürdürdü.
Hizbullah’ın gücü ve özgünlüğü
Bu güçler içinde gerek coğrafi yakınlığı gerekse Güney Lübnan’da halklaşmış, deneyimli kadrolara ve önemli askeri imkanlara sahip örgütlü yapıları sebebiyle Hizbullah, İsrail için en büyük ve en yakın tehditti. 2006’da almış olduğu yenilgi de hafızalardaydı. Ayrıca bugüne dek yıpratma savaşı düzeyinde de olsa Hizbullah’ın yaptığı saldırılar İsrail’in kuzeyinde hem göçlere sebep oluyor hem de İsrail’in imajını daha da yıpratıyordu.
İşte bunun karşısında önce noktasal hedeflere füze, bomba vb. atan İsrail, ivmeyi giderek yükseltti ve 17-18 Eylül’deki siber saldırılar sonrasında teknolojinin tüm imkanlarını kullanarak Lübnan’ı adeta yangın yerine çevirdi. Güney Lübnan’dan göçlere de sebep olan ve Hizbullah’ın kimi kadrolarının kaybını beraberinde getiren bu saldırılar devam ederken son olarak Hizbullah Genel Sekreteri Hasan Nasrallah‘ın katledildiği haberi basına düştü.
Hamas ve İsmail Haniye tartışmasında olduğu gibi bu kez de “madem onun/onlar gibi düşünmüyoruz o halde ölümleri de önemli değil” diye düşünmek olabilecek en büyük yanılgıdır. Kaldı ki Hamas ve Hizbullah arasında eşitlik kurmak da doğru olmaz. Ama bu şimdilik konumuzun özünü değiştirmiyor.
Tarafız: Emperyalizmin ve faşizmin karşısındayız
Bir kez daha anımsatma ihtiyacı duyuyoruz ki emperyalizmin/faşizmin saldırganlığıyla (işgalleri vb. ile) örtüşen haksız savaşlarda taraflar ve savaş tek tek öznelerin ideolojik kimliğine göre tanımlanmaz. Eğer öyle olsaydı (Lenin’in Afganistan kralının İngiliz emperyalizmine karşı direnişini desteklemesi gibi) emperyalizm karşıtı pek çok gücü/özneyi savunma şansı olmazdı.
Tam da bu nedenle, Lübnan Hizbullahı’nın İsrail’le savaşında haklı mücadelenin tarafı Hizbullah’ın mücadelesi meşrudur; kayıpları, halkların mücadelesinde önemli bir kayıptır, protesto edilmeli ve taraf olmakta tereddüt edilmemelidir. Emperyalizme, faşizme vurandan yana olmak, sınıflar mücadelesinin olmazsa olmazlarındandır.
Böylesi savaşlarda savaşın haklı niteliğinin yani temel ayrım noktasının üzerinden atlayıp yapı ve kişileri kendi durduğumuz yerden, sahip olduğumuz ideolojik duruşla (ve soyutta) kıyaslayarak ele almak, karşıtlık oluşturmak gerçekte İsrail’in oyununa gelmektir.
Kahrolsun emperyalizm ve işbirlikçi faşist/siyonist İsrail, yaşasın halkların direnişi.
Devrimci Hareket
28 Eylül 2024