Burjuvazi yakaladığı konjonktürel avantajın yardımıyla kavramların içini boşaltıp yerine kendi argümanlarını koyarak bilinçleri çelmelemeye çalışmaktadır. Toplum tarafından felsefe deyince boş laf, politika deyince yalanın anlaşılması için yoğun bir faaliyet yürütülmektedir. Bu tanımlar sadece burjuva ideolojisi için doğrudur. Sorun da burada çıkıyor. Burjuvazi kavramların içini boşaltmakla kalmayıp; içeriğini de kendi düşüncesiyle dolduruyor. Egemenler ideolojik araçlarıyla (okul, medya, kurumlar vb.) kendi sistemlerine uygun bir toplum biçimlendirmeye çalışıyorken; sisteme karşı savaşan devrimciler de kitlelere bilinç ve hareket kabiliyeti taşımak için sıkça ajitasyon ve propagandaya başvurur. Günümüz toplumunda doğru bilgiye ulaşmak sorundur. Ajitasyon ve propaganda için de benzer bir sorunla karşılaşmaktayız. Fransızca bir kelime olan “ajitasyon”un sözlük karşılığına baktığımızda ‘kışkırtma’, ‘duygu sömürüsü’ tabirleriyle karşılaşıyoruz. Latince bir kelime olan propaganda ise “yayılacak şeyler” manasına geliyor. Ajitasyon kitleleri mevcut düzene karşı kışkırtmak; propaganda ise kitleleri istenilen yere yönlendirme olarak karşımıza çıkıyor. Kişi bir yönteme sahip değilse ajitasyon ve propagandanın zararlı ve kötü bir şey olduğu ve uzak durulması gerektiği sonucuna varabilir. Başvurulan kaynakların büyük bir çoğunluğu egemen ideolojinin hizmetindedir. Kitap, internet vb. başvurulan kaynak ne olursa olsun yapılan araştırmaların çıkmaza girmesini önleyebilmenin tek güvencesi sorgulayıcı bir yönteme sahip olmaktan geçiyor. Egemenler günümüzde algı yönetimi konusunda uzmanlaşmıştır. Kitlelere verilmek istenen mesaj çeşitli yol ve yöntemlerle insanların beyinlerine sürekli bombardıman edilerek kanıksaması amaçlanır. 19 Aralık Katliamı’nda bir yandan çeşitli kimyasal gaz ve bombalarla tutsakların bedeni kömürleşerek adeta küle dönüşürken; diğer yandan ise ele geçtiği söylenen çeşitli kitap ve silah görüntüleri medyaya servis edilerek kitlelerin gözlerine sokulmaya çalışılıyordu. Duvarların dahi yandığı bir ortamda nasıl olup da kitapların ve diğer aletlerin hiçbir zarar görmeden, yeni alınmışçasına sergilenmesindeki çelişki egemenlerin kitlelerin bilincini çarpıtmaya çalışmasında aranmalıdır.
BURJUVAZİ HALKI KANDIRMAK İÇİN
SÜREKLİ İDEOLOJİK BOMBARDIMANA BAŞVURUR
Ezenler, egemenliğini sürdürebilmek için kendi taleplerini sanki tüm halkın talepleriymişçesine sunmaya gayret eder. Fransız devriminin sloganlarına (kardeşlik, özgürlük, eşitlik) dikkat ettiğimizde burjuvazinin iktidarı alabilmek için halkın en geniş desteğini sağlamaya çalıştığı görülür. Devrimden sonra hızla gericileşen burjuvazi bu sloganları kendi çıkarları için kullanarak müttefiklerini tasfiye etmeye çalıştı. Birinci Emperyalist Paylaşım Savaşı’nda burjuvazi ajitasyon ve propagandayı halkları birbirine kırdırmak için kullanmıştır. Özünde emperyalistlerin pazarları paylaşmak için yürüttüğü savaş;
vatan savunması gibi gösterilerek, kitleler aldatılmış ve 20 milyona yakın insanın
katledilmesine yol açmıştı. Savaş sonrası halkları baskı altına almak, sindirmek ve sosyalizmin yükselişini engellemek için dünyanın her yerinde militarizm devreye sokuldu. Faşizm, kitleleri istediği gibi biçimlendirmek için ajitasyon ve propagandayı görülmemiş düzeyde yaygınlaştırdı. Nazi Propaganda Bakanı Joseph Goebbels “Eğer bir yalan, uzun bir süre yeterince tekrarlanırsa, sonunda o yalan bir gerçekmiş gibi algılanır.” diyerek egemenlerin kitleleri yönlendirme yöntemini açıklamış oluyordu. Faşizm, tekellerin saldırganlığının en uçlaşmış biçimi olarak adlandırılsa da sonrasında Joseph Goebbels’e rahmet okutacak bir sistematikte ajitasyon ve propagandanın devreye sokulduğu görüldü. Emperyalistler Soğuk Savaş yıllarında sosyalizm ve halk demokrasisiyle yönetilen ülkeleri yıkmak için her yolu mubah gördüler. Bu uğurda bilimin tüm imkânlarını seferber etmekle kalmayıp sayısız kitap, film ve yalan haber üretilmiştir. Sosyalist bloğun yıkılması ardından yalan ve çarpıtma üzerine kurulu ajitasyon ve propaganda faaliyetleri daha da hızlanarak bir sektöre dönüştü. Günümüzde Ting-tang (düşünce üretme merkezleri) denilen kuruluşlar üzerinden insanların algıları yönlendirilmeye çalışılmaktadır. Irak ve Afganistan işgalleri sırasında işgale meşruiyet kazandırmak için yürütülen faaliyetlerin (kitle imha silahları vb.) ‘başarı’ kazanması sonrası, turuncu devrimlerde ve Arap ülkelerindeki isyanlarda çıta daha da yükseltilerek hayali senaryolar gerçekmiş gibi kitlelerin bilincine kazınmaya çalışılmaktadır.
“AJİTASYON VE PROPAGANDA GERÇEKLERİ AÇIKLAMA SANATIDIR” (Lenin)
Ajitasyon ve propagandayı inceleyerek bir tanım geliştiren Plehanov ”Propagandacı birçok düşünceyi görece az sayıda insana iletir; ajitatör ise az sayıda düşünceyi geniş yığınlara aktarmaya çalışır.”, demiştir. Lenin, Ne Yapmalı adlı kitabında bu tanımı daha da anlaşılır kılmış ve zenginleştirmiştir: “…bir propagandacının, örneğin işsizlik sorununu ele aldığında, bunalımların kapitalist özünü açıklaması, çağdaş toplumda bu bunalımları kaçınılmaz kılan şeyi göstermesi, bu toplumu sosyalist topluma dönüştürme zorunluluğunu ortaya koyması, vb. gerektiğini düşünürdük. Kısacası, ‘birçok düşünce’, hepsi birden ele alındığında, ilk hamlede, ancak az sayıda (görece) insanın özümseyebileceği kadar çok sayıda düşünce aktarmak gerekir. Aynı sorunu işleyen ajitatör ise, onu dinleyenlerin en çok bildiği ve en çarpıcı olayı, örneğin açlıktan ölen bir işçi ailesini, artan yoksulluğu, vb. ele alacak ve herkesçe bilinen bu olaya dayanarak, ‘kitle’ ye bir tek fikir, zenginliğin artması ile yoksulluğun artması arasındaki saçma çelişki fikrini vermek için çaba gösterecek; bu çelişkinin eksiksiz bir açıklamasını yapmaya özen göstermeyi propagandacıya bırakarak bu apaçık haksızlığa karşı kitlenin hoşnutsuzluğunu ve öfkesini uyandırmaya çalışacaktır. Bu nedenle propagandacı temelde yazı yazarak, ajitatör ise konuşarak iş görür. Bir propagandacıda ajitatör nitelikleri aranmaz…” (Ne Yapmalı?Martinov Plehanov’u nasıl derinleştirdi.)
Propagandanın genellikle yazarak, ajitasyonun ise konuşarak yerine getirilmesi keskin çizgilerle ayrılmaz. Eğitim amaçlı yapılan çalışmalarda propaganda yöntemleri kullanılabileceği gibi ajitatif yazılar da kaleme alınabilir. Propaganda bir olay yada olguyu çeşitli açılardan inceleyerek kaynağına/sebebine yönelirken; ajitasyon sonuçlarına odaklanır. Propagandacı birçok düşünceyi birbirleriyle bağlantılı bir bütün oluşturacak şekilde ortaya koymaya çalışırken; ajitatör ise sorunun son derece çarpıcı ve çok bilinen bir yönünü ele alacak ve kitlelerin tepkisini ve öfkesini açığa çıkaracaktır. Nükleer santral konusunu ele alalım. Bir propagandacı egemenlerin kar hırsı, nükleer silah ya da yakıt elde etme isteği, doğanın tahrip edilmesi vb. üzerinden nükleer santral tercihinin arkasında yatan gerçekleri açıklar ve çözümün kapitalist sistemi ortadan kaldırmak olduğunu anlatır. Ajitatör ise yapımı planlanan santralin doğaya, canlıya, insana vereceği zararları çeşitli örneklerle anlatarak bir bilinç oluşturmaya ve nükleer santralin yapımının durdurulması için kitleyi harekete geçirmeye çalışır. Propaganda ve ajitasyon burjuva ideolojisinin yaygın bozucu etkisi sonucu yanlış anlaşılmaya veya uygulamalara da sebep olabilir. Kişinin zararına da olsa kitlelere yalnızca gerçeği söylemek gerekir. Abartıdan kesinlikle kaçınılmalıdır. İnsanlar belki konuşmacıyı dinlerler ama asla harekete geçmezler. Halkı yalnızca yapılanla söylenen arasındaki uyum harekete geçirebilir. Gerçeğin yalnızca bir kısmını söylemek yada hata ve yanlışlardan hiç bahsetmemek kitlelerin güven ve samimiyet duygusunun zedelenmesine yol açar. Lenin’in kitlelerle yürütülecek ilişkilerde dikkat çektiği noktaları incelediğimizde bu gerçekle bir kez daha karşılaşıyoruz: “Kitlelere doğru söylemeye mi? Tabii ki değer. Kitleler gerçeği bilmeli. Aldatmaktan daha tehlikeli bir şey olamaz. İyi ya. Taktiğimiz kitlelere gerçeği söylemektir. Bizim yararımıza olmasa bile gerçekleri söylemeliyiz. Ancak bu yolla kitleler bize güvenir…….Sana itibar kaybettirecek olan esasında hataların konusunda sessiz kalmandır…ayrıca düşmanı bile aldatmak son derece karmaşıktır, çift yönlüdür ve ancak en somut askeri taktikler alanında caizdir.” (Mavi Defter- LENİN; Emanuel Kazakeviç)
AJİTASYON VE PROPAGANDA’DA
DİKKAT EDİLMESİ GEREKEN HUSUSLAR
Yalnızca sistem eleştirisinde değil, yaşanılan bir başarısızlık ya da yenilgi durumunda da propaganda ve ajitasyona başvurarak kitlelerin sorunları kavrama ve çözüm üretme kabiliyetini geliştirmeye çalışılmalıdır. Başarısız geçen bir miting, toplantı ya da eylem sonrasında başarısızlığın üstünü örtmek/geçiştirmek son derece tehlikelidir. Başarısızlığa yol açan nedenlerin, eksiklerin detaylı bir şekilde incelendiği, sonuçlar çıkarıldığı bir tartışma ve bilgilendirme sürecini mutlaka kitlelerle yürütmek ve onların düşüncelerini almak, önerilerini değerlendirmek yapıyı daha güçlü kılacağı gibi başarısızlıkların tekrarını önlemenin güvencesini de sağlar. Faşizmin saldırılarının tüm şiddetiyle sürdüğü koşullarda Voroshilov, cepheye gönderilen tümenlerden birine yaptığı konuşmada “Çabuk siper kazmayı öğrenin.” , diyor. Mareşal Voroshilov’un askerlere cesaret, fedakârlık üzerine söylev vermesi beklenirken siper kazmayı öğütlemesi moral bozma, karamsarlık veya çelişki gibi gözükebilir ancak askerlere kısa bir süre sonra karşılaşacakları gerçekleri açıklamak güven açısından daha doğrudur. Ne kadar haklı ve meşru olursa olsun propaganda ve ajitasyon faaliyetleri doğru bir temel üzerine oturtulamadığında başarı elde etmek bir yana var olanı dahi korumak zorlaşabilir. Fabrika veya işyeri çalışmalarında kitle bir eyleme veya greve hazırlıksız yakalandığında yalnız başarısız olunmakla kalınmayacak pek çok kişinin işten atılmasının yanı sıra yılgınlığın da gelişmesine zemin hazırlayacaktır. SSCB Devlet Başkanı Kalinin “Ajitasyon ve propagandada kuru gürültülerden her çareye başvurarak kaçınılmalıdır.” (Devrimci Eğitim Devrimci Ahlak – Kalinin). diyor. Her işçi eyleminde dillendirilen Genel Grev talebini ele alalım. İşçi sınıfının ve halkın örgütlülük düzeyinin dibe vurduğu koşullarda kulağa hoş gelse de Genel Grev çağrılarının yaşamda herhangi bir karşılığı olmadığı için kitlelere umutsuzluk ve yılgınlık aşılamanın ötesinde bir karşılığı olmayacaktır. Yakın tarihte tersaneler, Tekel işçileri, Telekom işçileri vb. adeta her işçi eylemi sırasında dile dolanan Genel Grev’in gerçekleşmemesi bir yana, ortaya karikatür düzeyinde pratiklerin çıkması, hem Genel Grev’in gerçekte ne olduğunun anlaşılmamasına hem de karamsarlığa yol açmıştır. Gerçekleşmesi halinde ulaşımdan, haberleşmeye, eğitimden sağlığa, fabrikadan tarlaya vb. ülkede adeta hayatın durduğu, yaprak dahi kıpırdamadığı; örgütlülüğün ve siyasal öznelerin çok ileri bir aşamasına tekabül eden Genel Grev’in herhangi bir hazırlık yapılmadan sadece propaganda ve ajitasyon yoluyla başarı sağlayacağını düşünmek büyük bir yanılgıdır. Bu yaklaşımla sadece Genel Grev talebinin slogan düzeyinde kalması bir yana kitleler nezdinde ikna ve itibar yitirmenin; yılgınlık ve inançsızlığın da yaygınlaşmasına yol açar. Önceden hazırlanılmış olan bir konuşma veya toplantının planlanan çerçevenin dışına çıkmasından korkulmamalı, paniğe düşülmemelidir. Sorunun cevabı bilinmiyorsa ya da emin olunamıyorsa açık yüreklilikle söylenmelidir. Cevaplıyor gibi yapmak, geçiştirmek, konuyu kapatmaya çalışmak büyük bir hata olacaktır. Kalinin “…Kitleleri aldatamazsınız; insanlar birinin ikiyüzlülük yaptığını görürlerse ona bir daha hiç inanmazlar.”, der. (Devrimci Eğitim Devrimci Ahlak – Kalinin). Kitlelerle kurulacak bağlarda dürüstlük, samimiyet esastır. İnsanlara doğruyu yalnız doğruyu söylemek gerekir. Hiç kimse aptal değildir. Gerçekleri açıklamak kişiyi zor duruma soksa da kitlelerle sorunları paylaşmak, birlikte çözüm aramak kişiyi zayıf düşürmez aksine daha da güçlendirir. Kitlelerle kurulan ilişkilerde sıcaklık ve samimiyet başarının anahtarıdır. “Eğer bağırıp çağırmadan, hatipliğe özenmeden, öğüt vermeye ve öğretmeye çalışmadan ajitasyon ve propaganda söylevi verecek olursanız, ajitasyon ve propagandanızın çok daha etkili olacağından kuşkum yoktur” (Devrimci Eğitim Devrimci Ahlak – Kalinin) Konuşulan kişilerle araya mesafe koyacak olan mekanik yaklaşımlardan uzak durulması gerekir. Kalıcı ilişkiler ve başarılar için insanlara karşı yumuşak, ağırbaşlı, sevecen ve güler yüzlü olunmalı. Günü kurtarmaya değil, geleceği kurmaya çalışıldığı unutulmamalı. Doğallığın elden bırakılarak sanki topluluğun dışında/üzerindeymişçesine araya mesafe koyup, konuşmalara mistik bir hava vermek en hafif deyimle başarısızlığa davetiye çıkarmak anlamına gelir. Tersine insanların fikirlerini sormak, onları tartışmaya çekmek gerekir. Konuşmanın içeriği dinleyiciler için açık, anlaşılır ve sade olmalıdır. Konuşulan kişilerin farkları, düzeyleri dikkate alındığında bunu başarmak zor olsa da dinleyicilerin dahil olduğu bir toplantının başarı şansı daha yüksektir. Konuşmacı topluluktan daha bilgili, akıllı gözükmekten ısrarla kaçınmalıdır. Böyle durumlar diyalogun kopmasına, monologun oluşmasına yol açar. Ajitasyon ve propaganda da ısrarla kaçınılması gereken şey kibirdir. Kitleler hataları bağışlayabilir ancak böbürlenmeyi, kendini beğenmişliği asla bağışlamaz. Hatalarını kabul etmeyen, her zaman yaptıklarının doğru olduğunu savunan kişiler inandırıcılığını çabucak kaybeder. Eğer insanlar ses çıkarmıyorsa ya korkudan ya da artık kendisini ilgilendirmediğini düşünmesindendir.
AJİTASYON VE PROPAGANDANIN BAŞARISI
SÖZLE EYLEMİN BİRLİĞİNDEN GEÇER
Ajitasyon ve propagandanın en etkili yolu iş yapmaktır. Yapılacak işe öncülük etmek hem kitlelere güven verir hem de işin nasıl yapılacağına dair bir kriter oluşturulmasını sağlar. Söylevin etki gücü yapılanlarla doğru orantılıdır. Konuşmaların ekseni yapılacaklar üzerine değil yapılanlar üzerine kurulmalıdır. İnsanlar dinleyerek sadece taraftar olur ancak sahiplenmesinin yolu sözle fiilin örtüşmesidir. Yaşamın hangi alanında olursa olsun savunulan, kitlelere kabul ettirilmeye çalışılan fikrin eğer pratikte karşılığı yoksa o fikir sakat doğmuş demektir. Sanata değer verilmesi gerektiğini söyleyip sanat eserleriyle veya sanatçının sorunlarıyla ilgilenmemek hem inandırıcılığın, hem de konuya hâkimiyetin kaybolmasına yol açar. Ya da kitlelerden öğrenilmesi gerektiğini sürekli tekrarlayıp halktan, insanlarla diyalogdan kaçınmak veya gerekli sabrı göstermemek söylemin boşa düşmesine yol açar. Emeğin en yüce değer olduğunu söylemek güzeldir ancak terlemekten kaçmamak gerekir.
Emperyalist kapitalist sistemin barbarlığını yazıp çizmek, söz söylemek tabi ki önemlidir. Ancak daha da önemlisi sömürünün son bulması ve özgür, eşit ve kardeşçe yaşayan bir toplumun kurulması için eyleme geçmektir. Propagandanın en etkin yollarından birisi de sözle eylemin birliği olan silahlı mücadeledir. Ezilen halk kitlelerinin mevcut düzene karşı duyduğu memnuniyetsizliklerini bilinçsiz ve bireysel tepkilerle dışa vurmasını, egemenlerin kolayca bastırması toplumda bir korku ve edilgenlik anlayışının yerleşmesine yol açar. Toplumda kadercilik, şükürcülük vb. biçiminde dışa vuran korku ve sinme haline bir son vererek halkın kendine güveninin sağlanmasıyla devrim mücadelesine katılmasının önünü açan temel mücadele biçimine Silahlı Propaganda denir. Napolyon ordularının işgaline karşı direnen İspanyol devrimcilerinden İngiliz işgaline karşı savaşan İrlandalılara; Fransız devriminden Ekim devrimine; Küba devriminden Çin ve Vietnam’a kadar hemen her devrim mücadelesinde Silahlı Propaganda vazgeçilmez bir öneme sahip olmuştur. Ülkemizin Marksizm’ini yazan Mahir Çayan ve yoldaşları da bu gerçeğe sürekli vurgu yapmışlardır.
“Emekçi kitlelerin ekonomik ve demokratik mücadelelerinin, oligarşik diktatörlük -isterse temsili görünüm içinde olsun- tarafından terörle bastırıldığı merkezi otoritenin ordusu, polisi, vs. ile “dev”gibi güçlü olarak halk kitlelerine gözüktüğü, gizli işgalin var olduğu bu ülkelerde, kitlelerle temas kurmanın, onları geniş bir siyasi gerçekleri açıklama kampanyası ile devrim saflarına kazanmanın temel mücadele metodu silahlı propagandadır. Silahlı propaganda, askeri değil politik mücadeledir. Ferdi değil, kitlevi mücadele biçimidir. Yani silahlı propaganda, pasifistlerin iddia ettiği gibi kesin olarak terörizm değildir. Bireysel terörizmden amaç ve biçim olarak farklıdır. ” (Mahir Çayan- Toplu Yazılar)
Silahlı mücadelenin nasıl hayata geçirildiğine dair dünyada ve ülkemizde pek çok örnek mevcuttur. Küba’da Moncada kışlası baskını askeri anlamda yenilgiyle sonuçlansa da siyasal anlamda Batista rejiminin sorgulanmasına ve yıkılabileceğine olan inancın pekişmesine yol açmıştır. Vietnam’da gerillaların gerçekleştirdiği TED saldırısı işgalcileri ve işbirlikçilerini şaşkına çevirmiş ve kısa bir süre sonra da ABD’nin yenilgiyi kabul etmesine yol açmıştı. 1997 yılında Peru’da Japon konsolosluğunu basarak dört ay süreyle dünyaya devrim propagandası yapan MRTA gerillalarının eylemi katliamla bitmişti ancak kaybeden diktatörlük oldu ve kısa bir süre sonra Fujimori Peru’dan kaçtı. Ülkemizde de Filistin halkının cellâtlarından Elrom’un Mahirler tarafından cezalandırılması bu konuda iyi bir örnektir. Silahlı Propaganda kitleleri bilinçlendirme ve harekete geçirmede son derece etkili bir yöntemdir. Doğru kavrandığında sınıflar mücadelesinde işçi sınıfı ve ezilen yığınların önünü açabilir. Yanlış kullanıldığında ise egemenlerin istismar etmesine, kitlelerin bilinçlerinin bulandırılarak sıradan bir terör eylemi olarak algılanmasına yol açabilir. O yüzden seçilen hedef, ulaşılmak istenen amaç çok net ve kitlelerin kolayca anlayabileceği yalınlıkta olmalıdır. Susurlukta kamyona arkadan çarpan bir aracın içinde milletvekili, emniyet müdürü ve kont-gerilla elemanı çıktı. Kamyonun yerini silah aldığında konu daha iyi anlaşılmış olacaktır.
HALKLA BİRLİKTE YÜRÜMEK
ÖĞRETİRKEN ÖĞRENMEYE DE AÇIK OLMAYI GEREKTİRİR
Ajitasyon ve propaganda faaliyetleri öncelikle kitleleri içinde bulundukları durum ve çözüm yolları hakkında bilgilendirmelidir. Ajitasyon ve propagandanın amacı kitleleri bilinçlendirerek öngörülen sürece hazırlamak olmalıdır. Kitlelerin bilgi ve bilinç düzeyinin yükseltilmesi hem karşılaşılacak zorlukları göğüslemede hem de ileriye doğru bir sıçrama gerçekleştirmek için yapılacak hazırlığın olanaklarını yaratır. Ajitasyon ve propaganda faaliyetleri iki yönlüdür. Bir yandan kolektif bilinçle kitleleri aydınlatmak diğer yandan da kitlelerden öğrenmek gerekir. Kitlelerle birlikte yürümek için öğretirken öğrenmeye her zaman açık olunmalıdır. Ancak bir halk hareketinin bilgi ve becerisiyle üstesinden gelinebilecek böylesine zorlu bir görev Devrimci Yol’umuzun kanla yazılan tarihi incelenerek yerine getirilebilir. Hareketimizin dünden bugüne uzanan tarihinde, büyük bedellerle oluşturulan değerleri içselleştiren yoldaşlarımız; karşılaşacakları zorlukların üstesinden gelebilme yeteneğine de sahiptir.
Sayı 33 (Haziran – Ağustos 2011)