ASIL UCUBE FAŞİST DÜZENİNİZDİR!
AKP’nin halka dönük sayısız saldırılarının en son örneği, Başbakan Erdoğan’ın Karaca Ahmet Cemevi için sarf ettiği “ucube” benzetmesidir. AKP’nin “Alevi Açılımı” üzerinden çok zaman geçmeden ne oldu da Alevilere dönük üst üste saldırılar yaşanmaya başlandı.
AKP, ne yapmak istiyor? Devletin, gerçekten Alevileri kucaklayacağını düşünmekle, toplumu buna inandırmaya çalışmakla oyuna gelinmiş olunmadı mı? “Alevi Açılımı” toplantılarına koşa koşa giden; kendine aydın, sanatçı, dede vb. sıfatlar yakıştıran zamanın Hızır Paşa’ları, sahnelenen oyunun bir parçası/figüranı değil mi?
Egemenler tarih boyunca halkı ucube olarak görmüştür. Spartaküs’ten Bedreddin’e; Pir Sultan’dan Kızıldere’ye kadar “yarın yanağındangayrı her şeyi paylaşmak” için yola çıkanlar, tarihin gördüğü en vahşi katliamlara uğramıştır. Egemenler, ekilen tohumlar yeşermesin diye her başkaldırıyı korkunç katliamlarla bastırmayı tercih etmiştir. Din adına, insanlığın utanca gömülmesine yol açan akıl almaz işkence yöntemleri, fetvalar ve engizisyon mahkemeleri aracılığıyla uygulandı. Seyyid Nesimi’nin derisini yüzen, Hallac’ı Mansur’u asan,Giordano Bruno’yu diri diri yakan, Galileo Galilei’yi ömür boyu hapseden egemenlerin vahşeti, yüzlerce yıldır ezilenlerin hafızasına kazınarak halkın nefretini kazanmıştır.
Günümüz egemenlerinin yanında Roma’yı yakan Neron, Yavuz Sultan Selim ya da Hitler çocuk sayılır. Kapitalizm; insanlığa açlık, hastalık, yoksulluk ve ölümden başka hiçbir şey getirmemiştir. Emperyalizmin saçtığı vahşet, on milyonlarca insanın ölümüne yol açmakla kalmamış; tarihte eşi görülmedik acıların yaşanmasına da yol açmıştır. Ülkemizde ise faşizmin halklara reva gördüğü tek şey; kan, gözyaşı ve sömürü olmuştur. Faşizm, Maraş’tan Çorum’a, Sivas’tan Gazi’ye, Kasaplar Deresi’nden Roboski’ye kadar kadın-çocuk, yaşlı-genç demeden sürekli katliamlar yaparak iktidarını sürdürmeye çalışmıştır. Bugün bu katliamlar AKP eliyle sürdürülmektedir.
ABD’nin, kuruluşundan itibaren rol aldığı AKP, Ortadoğu halklarının emperyalizme karşı direnişini kırmak için işbirlikçilikte sınır tanımadığını defalarca gösterdi. Türkiye’de faşizm her zaman emperyalizmle iç içe olmuştur. Bugüne kadar hiçbir hükümet, ne emperyalizmin ne de oligarşinin çıkarlarından başka bir şey yapmadı. Ancak hiçbir burjuva partisi, AKP kadar bu politikaların kitlelerin yaşamına derinlemesine nüfuz etmesini sağlayamadı. Bütün partiler elbette yıkım yarattı, ancak hiçbiri bu kadarını başaramadı. AKP, adeta sistemin temelini sarsan uygulamalarıyla öncellerinden ayrı bir noktada durmaktadır.
“BOZUK DÜZENDE SAĞLAM ÇARK OLMAZ”
Ucubelerin siyaset anlayışı, kendisi gibi olmayanları yok etmek üzerine kuruludur. AKP’nin hiçbir zaman özgürlük, demokrasi, insan hakları diye bir derdi olmamıştır. Sadece halkın taleplerini sömürmüştür. AKP’nin, henüz devlet kurumlarını denetimi altına alamadığı ve rakipleri karşısında zayıf, güçsüz olduğu dönemlerdeki söylemleri halkın beklentilerini istismar amaçlıydı. Yoksa, verilen sözlerin uygulamada en ufak bir karşılığı olmamıştır. Burjuva partilerinin başarısının sırrı, kendi taleplerini sanki tüm halkın talepleriymiş gibi göstermesinde yatmaktadır. AKP’nin halka dönük saldırılarını nasıl demokrasi, insan hakları, barış vb. ambalajıyla sunduğunu bazı örneklerle hatırlayalım:
AKP, sanata düşmandır: Melih Gökçek’in Belediye Başkanı seçildikten sonra ilk icraatlarından biri sanata tükürmek olmuştu. Kars’ta Türk-Ermeni dostluğunu simgeleyen heykel, Ermenistan ile ilişkiler bozulunca birden ucube ilan edildi ve yıkıldı. Kars’taki heykelin yıkılması tekil bir olay değil; yeni saldırılara zemin oluşturma hamlesiydi. Yıkılan yalnızca bir heykel değil; sanat ve sanatçı olmuştur. İlerleyen zamanda Erdoğan’ın sanatçılar için kullandığı; “…kendilerini besleyen eli eleştirmeyecekler” ifadesi, AKP’nin sanata bakışını yansıtıyordu. Sanatı ve sanatçıyı “ucube” görme yaklaşımı AKP’nin ideolojik duruşunu yansıtır.
AKP, faşizmin ürünüdür. 12 Eylül faşist cuntası bir yandan halkı ve devrimcileri işkence tezgâhlarında, darağaçlarında ve cezaevlerinde katlederken; diğer yandan dinci/gerici ve faşist kişi ve oluşumlara büyük destek vererek onların serpilip gelişmesine olanak sağladı. AKP kadrolarının tamamına yakını, 12 Eylül rejiminin ürünüdür. Kısaca AKP, 12 Eylül’ün çocuğudur. AKP, 12 Eylül Referandumu ile toplumda faşist darbenin yargılanacağı yanılsamasını yaratmayı başarmıştır. Darbecilerin gerçekten yargılanacağı beklentisi toplumda o kadar arttı ki, içinde bazı devrim şehitlerinin yakınlarının da olduğu çeşitli kişi ve çevreler bu sanıksız mahkemelerin müdahili olma savıyla çıktıkları yolda, davanın mağdurları durumuna geldiler. AKP, bir kez daha toplumun beklentilerini o kadar iyi sömürdü ki, pek çok kişiyi kendi hazırladığı tiyatronun figüranı haline getirmeyi başardı.
AKP, eğitimden medreseyi anlar. Eğitim reformu diye ambalajlanıp topluma 4+4+4 adıyla sunulan proje, asıl olarak tekellerin ucuz işgücü (çocuk işçiliği) ihtiyacını karşılamak için geliştirilmiştir. İmam Hatiplerin orta kısmının açılması ve okullarda zorunlu din dersi sayısının ve süresinin artırılması ise, yine tabanını kemikleştirmek için verilen bir mesaj olmuştur. Afyonlanan halk daha iyi uyutulur. 4+4+4 saldırısı Aleviliğin din dersi müfredatına gireceği ve Kürtlerin ana dilde eğitim hakkını elde edeceği yalanıyla soslanmıştı. Kimi BDP milletvekillerinin yasaya lehte oy kullanması ise en hafif deyimiyle bir talihsizlik olmuştur.
AKP, Sivas Davası sanıklarının avukatı ve koruyucusudur. Sivas Davası’nın zaman aşımından düşürülmesinin ardından İnterpol’ün kırmızıbültenle “aradığı” söylenen katillerin, Sivas’ta elini kolunu sallayarak gezdiği ve vadesiyle öldüğünün ortaya çıkması, canlarımızın bir kez daha yanmasına yol açtı. Başbakan Erdoğan, mahkemenin zaman aşımı kararı vermesinin hemen ardından “Hayırlı olsun” diyerek katillerin sevincine ortak oldu.
AKP, cemevlerinin yasaklanmasının önünü açtı. Yerel mahkemenin reddetmesine rağmen Yargıtay’ın, Çankaya Cemevi’nin “İbadethane olmadığı” kararı, Türkiye’deki tüm cemevlerinin de yasal statüsünün ellerinden alınması anlamına geliyor. Bu olay, yargı kararı deyip geçiştirilemez. Erdoğan, bir TV programında “…Şimdi eğer biz Müslüman’sak, bir Alevi olarak Müslüman’ın ibadethanesinin tek olması lazım. ” diyerek inkârcı tavrını bir kez daha göstermiş oldu. Alevilere açıkça cemevine değil; camiye gidin dedi.
AKP, mezhep çatışmalarından besleniyor. Hatırlanacak olursa, Suriye rejimini düşürmek için emperyalizmin hizmetine koşan Erdoğan, gerekçesini Suriye devletinin alevi olmasıyla açıklamaya çalışmıştı. AKP’nin kamplaştırıcı, yasakçı ve baskıcı politikaları bir mezhep çatışmasını körüklüyor. Çeşitli illerde alevilerin evlerinin, kapılarının işaretlenmesi, alevilerin fişlenmesi gibi olaylar sıkça gündeme gelmektedir. En son Malatya’da, 27 Temmuz gecesi “sahurda davul çalınmasına karşı çıkan aile” biçiminde kamuoyuna yansıtılmaya çalışılan olay, önceden hazırlanmış bir provokasyondu. Davulcunun, bahsedilen alevilerin yoğun yaşadığı mahalleye gelerek uzun süre evlerin önünde davul çalmakla kalmayıp tokmakla camlara vurması, halkın tepkisi ile karşılaşmıştır. Ertesi gün 200 civarında faşist ve yobaz sürüsü “Alevilere ölüm”, “Kürtlere ölüm” sloganları eşliğinde bir ailenin yaşadığı evi taşlamakla kalmayıp samanlığını yakmış ve “Sizi de Sivas’takiler gibi yakacağız!” tehdidini savurmuştu. Olayın, her ramazanda ağzından salya akan kimi kendini bilmezlerin yaptığı münferit (tekil) bir olay olmadığı; planlı bir girişim olduğu devlet görevlilerin tutumuyla gayet açıktır. Devlet, Alevileri hedef göstermiştir. Valisinden Jandarma Komutanı’na, AKP’li Belediye Başkanı’ndan Polis Müdürü’ne kadar devletin her kademesi söz birliği etmişçesine “O aile buradan gidecek” demiştir. Mahkemeler saldırganların kılına dahi dokunmazken, alevi aileye dava açılırsa şaşırmayalım.
AKP, kendisi gibi olmayan herkesi ve her şeyi ucube sayar. Erdoğan, seçim öncesi Kars’taki heykel için söylediği “ucube” yakıştırmasını bugün Karaca Ahmet Cemevi için tekrarlayarak sözlerinin bir tesadüf olmadığını göstermiş oldu. İstanbul’da Çamlıca tepesine dünyanın en büyük camisini yapacağız ve her yerden görülecek diye övünen Erdoğan, Karaca Ahmet Cemevi’ne gelince “ucube” benzetmesi yapmaktan çekinmiyor. Aslında bir ucube varsa o da bu anlayışa sahip olanlardır yani faşizmin bugünkü uygulayıcılarıdır.
KURTULUŞ YOK TEK BAŞINA
YA HEP BERABER YA HİÇBİRİMİZ
Faşizmi bir devlet biçimi ve AKP’yi de bir sistem partisi olarak görenler, karşılaştıkları manzara karşısında şaşkınlık yaşamazlar. Şaşılacak bir şey varsa, o da; saymakla bitmeyen saldırılar karşısında hala harekete geçme iradesi/cesareti gösteremeyenlerin durumudur. AKP, her şeyden önce, emperyalizmin ve tekellerin sözcüsüdür. AKP’nin saldırılarından hiçbiri salt gericilikle, dincilikle açıklanamaz. Halka dönük her saldırının altında emperyalizmin ve tekellerin çıkarı yatmaktadır.
Alt kimliğe sahip çıkmak yanlış değildir; yanlış olan onla yetinmektir. Alevi, Kürt, Kadın vb. alt kimliğinden dolayı karşılaştığı sorunlara refleks/tepki göstermek; o sorunları aşmak için çaba göstermek boş bir uğraş değildir. Ancak sadece kendi sorunlarına odaklanıp yanı başımızda yaşanan sorunlara yeterince sahip çıkmamak bir eksikliktir. Faşist rejimin ürettiği sorunların muhatabı olan kesimler, sadece Cemevi veya çeşitli derneklere gitmekle yetinerek karşılaştıkları sorunları çözemeyeceğini bilmelidir. Faşizmin ürettiği sorunlar ancak ona karşı ortak örgütlü bir mücadeleyle aşılabilir. Devrimcilik bir tercih değil; zorunluluktur.
Alevisinden sünnisine, kürdünden türküne, kadınından erkeğine, işçisinden köylüsüne, esnafından öğrencisine kadar halkın tüm kesimleri bir araya gelerek faşizmi yıkmak zorundadır. Ezenlerin kirli atmosferi yalnızca insanlığı zehirliyor. İnsanlık için özgürlük, demokrasi ve kardeşçe bir yaşamı ciğerlerine çekebileceği bir atmosfer, ancak devrimle mümkündür.
9 AĞUSTOS 2012
DEVRİMCİ HAREKET