Gündem belirleyen, var olan sorunların doğrudan reddi yerine istismarını/sömürüsünü tercih eden AKP’nin, bir kez daha Kürt sorununu tasfiye girişimi ile karşı karşıyayız.
Alevi çalıştayında da gördüğümüz gibi AKP’nin bu türden adımları, sorunu çözme değil düğümü büyütme veya mevcut muhalif potansiyeli ehlileştirme (sistem içine çekme) adımlarıdır.
Bu türden süreçlerde gündeme gelen tartışmalar, devlet-toplum ilişkisinden rejimin niteliğine, sınıf ilişki ve çelişmelerine veya demokratik bir çözümden ne anlaşılması gerektiğine kadar bir yığın meseleyi içermesi gerekse de çoğu kez olgunun ve tarafların niteliği gereği bu boyutta olmamakta, deyim yerindeyse “kazan-kazan” ilişkisi öne çıkmaktadır.
Bugüne dek yaşananlar, ödenen bedeller ve sonuçta gelinen aşama, çok daha kapsamlı bir değerlendirmeyi/tartışmayı gerektiriyor. Ancak bizler konunun güncelliği gereği şimdilik belirli boyutlarına değinmekle yetineceğiz.
Kürt sorunu, ülkenin demokratikleşme sorununun en temel bileşenlerinden biridir. AKP’nin 22 yıllık iktidarı, demokratikleşme alanında ülkeyi daha da geriye götürmüş, bu konudaki olası programların önüne koyacağı sorunlar listesini büyütmüştür.
Emperyalizmin niteliği, sermayenin sınıfsal ölçüleri, paylaşım ve hegemonya savaşının alanlara izdüşümü, bu türden sorunların çözümünü güçleştiren olgulardır.
AKP’nin bugüne kadarki pratiği veya MHP’nin ırkçı duruşu değişmiş değildir. Erdoğan’ın sözü hala yasadır ve bu güç bir kez olsun halk yararına kullanılmamıştır. Bu niteliklerin güncel akışa göre değişeceğini sanmak, tuzağa düşme, yanılgı yaşama ihtimalini artırır. Bu bağlamda Bahçeli’nin grup toplantısında söylediklerinin önem kazandıracak şekilde haberleştirilmiş olmasını da önem atfeden yorumları da doğru bulmadığımızı belirtmeliyiz.
Bahçeli söz konusu konuşmasında da Öcalan’a “Terörist başı” diye hitap etmekte, onu Meclis’e temsil için değil tasfiye ve teslimiyetin tescili için çağırmaktadır. Buna daha büyük anlamlar atfedilmesi başlı başına bir algı ve duruş sorunudur. Burada Karasu’nun “Bahçeli’nin el sıkması özel savaş siyaseti gereğidir” dediğini hatırlatmakla yetineceğiz.
Genelde demokratikleşme meselesi özelde Kürt sorunu AKP-MHP iktidarının çözeceği sorunlar değildir. Bugünden yarına mücadele ile kazanılabilecek haklar/eşikler vardır ama son tahlilde Kürt halkının özgürleşmesi bir devrim sorundur.
Güncel anlamda kazanılabilecek haklar da gerçekte uzlaşma ile değil mücadele ile kazanılabilir. Bugüne kadarki pratikler ve bir önceki “çözüm süreci” AKP’nin (gerçekte egemen sınıfların) amacının hak verme değil kazanımları tasfiye olduğunu açıkça ortaya koydu. Buna rağmen uzatılan her ele hak etmediği kıymeti biçmek, dost-düşman ayrımından çözüm algısına kadar pek çok konuda sorunlu bir duruşa işarettir. Güçlülüğün ve kazanımın değil tasfiye eğiliminin işaretidir.
Bölgesel/konjonktürel nedenler
Elbette Bahçeli durduk yerde DEM sıralarına gidip Bakırhan’la tokalaşmadı. Bu adımının arkasında lokal bağlamda (iktidarın hesapları çerçevesinde) hesaplar da emperyalizmin bölge politikalarının gereği de vardır.
ABD’nin İsrail’le beraber çap büyüten saldırganlığı ve hesapları, sürtünme yaratabilecek geciktirici problemlere dahi tahammülsüz kılıyor. Türkiye’nin Suriye ve Irak’taki rolü, fiili varlığı ABD’nin bölge politikalarında (taşeronluk bağlamında) bir avantajdır. Kuzey Irak’ta Kürt yapıları zemininde gerilimin düşürülmesi ve uzlaşma, beraber hareket etme potansiyelinin artması, ABD’nin uzun dönemdir istediği bir durumdur. Bu, Türkiye ile beraber hareket etme zeminini artırırken İran’ın kuşatılması vb. bağlamda da avantaj oluşturacaktır.
Özetle bu hesap ve olasılıklar Kürt halkı dahil bölge halklarının çıkarlarıyla/özgürlüğüyle ilintili olgular değildir. Ne yazık ki sınıf paradigmasının yerini uzlaşma eksenli paradigma alınca pragmatizm, yedeklenme veya kazan-kazan ilişkisi öne çıkmaktadır. Kaldı ki buradaki kazancı “3 ayaklı” olarak düşünürsek, asıl kazanacak olan ABD ve Türkiye’deki sermaye iktidarıdır. Üçüncü ayak olarak Kürt hareketinin kazancı bizce tartışmalıdır. Kimi biçimsel kazanımlar söz konusu olsa da uzun erimli yolda bunun kayıp olarak tarihe geçeceğini varsaymak haksızlık olmayacaktır.
Devrimci Hareket
22 Ekim 2024