Birleşik Haziran Hareketi, Gericiliğe ve Faşizme Karşı mücadele şiarıyla yola çıktı ve önüne, bir halk hareketi yaratmak olan büyük bir hedef koydu. Yola çıktığı ilk günden itibaren -çeşitli yakıştırmalara rağmen- kendisinin bir seçim birlikteliği olmadığını, seçimi mücadele yöntemleri içinde yadsımadığını ama memleketteki sorunların çözümünün de seçime/sandığa indirgenemeyeceğini ifade etti.
Bugün gelinen aşama itibariyle Haziran fikriyatının gerçekliği de, memleketteki meselelere sınıfsal bir perspektifle müdahale eden bir halk hareketinin gerekliliği de yadsinamayacak denli somut olgular olarak önümüzde durmakta. 7 Haziran seçimlerinden bugüne yaklaşık üç ay geçti. Geçen üç aylık sürede faşizm kendini yeni döneme hızlı bir biçimde adapte ederek halklara dönük saldırılarını boyutlandırdı; açık faşizm tanımıyla birebir örtüşen bir düzeni uygulamaya soktu.
Seçim sonuçlarını bir çeşit devrim olarak selamlayan, sandıktan çıkan sonucun değiştirici gücüne büyük anlamlar atfeden, ‘AKP artık bitmiştir’ diyen, ‘Hani seçimle birsey değişmezdi? diye soran dostlarımız/yol arkadaşlarımız umuyoruz ki seçim döneminin ‘heyecanlı’ atmosferinden sıyrılıp soğukkanlı bir biçimde gelinen süreci ve bu sürecin öncelikli ihtiyaçlarını değerlendirebilmişlerdir. Amacımız, hiçbirimize bir fayda sağlamayacak gereksiz polemiklere kapı aralamak değildir. Aksine yaşanan bir sürecin muhasebesini doğru yapıp, en azından bundan sonra benzer patinajlara düşmemektir. Faşizm koşullarında göstermelik olarak yapılan seçimlerin yapısal dönüşüm sağlama anlamında hiçbir dönem bir etkisi olmamıştı. Bugünün koşullarındaysa artık faşizm “sandıktan çıkan sonuç benim istediğim sonuç değilse bunu da tanımıyorum” diyecek kadar pervasızlaşmıştır. Bu, salt bir kişinin dengesiz ruh hali, başkanlık hayalleri, padişahlık takıntısı vb ile açıklanamayacak bir durumdur. Bu saldırganlığın sebebi; tekelci sermayenin güncel ihtiyaçlarıdır. Daralan pazar alanlarının acısını, deyim yerindeyse ülkenin emekçi haklarından çıkarma ihtiyacıdır.
Bu noktada meclise otuz, seksen yahut yüz milletvekiliyle girmiş olmak, mevcut gidişatı engellemede, iddia edildiği türden büyük bir anlama sahip değildir. İşte Haziran’ın ne türden bir ihtiyacın karşılığı olduğu burada ortaya çıkmaktadır.
Durumun tespitini yapmak temenni edilen sonucu almaya yetmiyor!
Haziran’ın neyin ihtiyacı olarak gündeme geldiğini, neden çok önemli olduğunu tespit etmek maalesef ki ondan beklenen sonucu almaya yetmiyor. Ortaya atılan fikri yaşamda somutlamak, ona can vermek gerekiyor. Diğer bir ifadeyle söz ile fiil arasındaki açı büyüdüğü oranda, varılması amaçlanan noktanın da uzağına düşülmüş oluyor.
Haziran, Nasıl Haziran Olur? Programına sahip çıkarak
Haziran’ın oluşturmuş olduğu program bugünün koşullarına fazlasıyla cevap verecek türde bir kapsamdır. Bu program, acil, asgari, demokratik program olarak ifade ettiğimiz bir çerçevedir ve Haziran zemininde biraraya gelen bileşenlerin yanyana gelebilmesine olanak tanıyacak işlev ve esnekliktedir. Diğer bir ifadeyle bu, devrimi yapacak organizasyonun değil; cephesel bir örgütlenmenin programıdır ve bu kapsamdaki her maddenin yaşam içerisinde somut bir karşılığı vardır.
Programımız, yol haritamızdır; deyim yerindeyse kutupyıldızımızdır. Yürüyeceğimiz yolun taşlarıdır. Bu programı donmuş bir kalıp değil, canlı bir biçimde uygulanacak bir içerik olarak düşünmemiz gerekir. Yaşamın değişik alanlarında bu programın gösterdiği siyasal hattı örgütleyecek nitelik ve nicelikte Hazirancı vardır. Bu noktada, en temel eksikliklerimizden biri; güçlerimizi iyi organize edememektir.
Güncel gelişmelere anında cevap üretebilen dinamik bir yapı
Hergün yeni bir gündemin ortaya çıktığı, halkın her an yeni bir saldırıyla muhatap edildiği ülkemizde, gündemin gerisinde kalmamayı başaran bir siyasal özne bugün için yok. Güncel politika üretme yeteneği elbette salt egemenler cephesinden gelen saldırılara cevap verme fiiliyle sınırlanamaz. Sözünü ettiğimiz, bir yandan bir çelişkiler yumağı olan sistemin en zayıf noktalarına vurmak, bu vesileyle geniş halk kesimlerinin sempatisini ve giderek desteğini kazanmak, diğer yandan ise örneğin bir iş cinayetinde ya da bir çevre katliamında mevcut tüm gücüyle o saldırıya karşı kalkan olabilmektir.
Çağrıların gerektirdiği pratiği var edebilmek
Haziran’ı Haziran yapan en önemli özellik, meselelere sınıfsal bakış açısıyla bakabilmesidir. Bu noktada hatırlamak gerekirse; seçim sonrası süreçte solun birçok kesimi dahi, AKP’nin de içinde olduğu koalisyon formüllerinde/tartışmalarında sessiz kalmayı tercih etti. Hatta ehven-i şer’in dayattığı çözümsüzlükten olsa gerek, “erken seçime gitmektense koalisyon yeğdir” diyenler dahi vardı. O süreçte Haziran, “Görülmemiş Hesap Kalmayacak” diyerek, faşizmin bugünkü yürütücü gücü AKP’den hesap sormanın gerekliliğine vurgu yapmış, AKP gibi bir çete ile asla bu türden bir ilişkilenmeye girilmemesi gerektiğini öne çıkarmıştı. Haziran’ın birçok noktada bu başlık altında yaptığı eylemlere polis saldırmış ama karşısında kararlı bir kitle bulmuştu. İşte sorun, bu çağrının gereğini yapmak ve arkasını getirmektir. Saman alevi gibi parlayıp sönen değil, tutarlı bir eylem çizgisidir. Söylemlerimizi kendi dışımızdaki kitlelerin gücünü de katarak somutlayabilmektir.
Bu noktada Haziran’ın potansiyeli küçümsenemeyecek boyutlardadır. Bu potansiyel hem fikri hem de fiziki anlamdadır. Fikri anlamdadır çünkü; Haziran, yedeklenen, eklemlenen, günübirlik hesapların ardına düşen bir siyasal özne değildir. Haziran’ın öncelikli amacı; kendi bağımsız siyasal hattını kurmak ve güçlendirmektir. Bu, zor olmakla birlikte imkansız değildir. Solun kolay ‘başarılar’a alıştığı bugünün koşullarında kendi siyasetini, ilkelerini eğip bükmeden üretebilmek sabırlı olmayı ve uzun erimli bir mücadeleyi göze almayı gerektiriyor.
Haziran’ın fiziki anlamdaki potansiyeli de küçümsenmemelidir. Sendikalarda, odalarda, demokratik kitle örgütlerinde, basın yayın organlarında, üniversitelerde, işyerlerinde bulunan Hazirancı özne ve kurumları gözümüzün önüne getirdiğimizde ne demek istediğimiz daha kolay anlaşılacaktır . Sözünü ettiğimiz imkanlar toplamı, bu ülke mücadelesinde önemli bir yer kaplamaktadır.
Sonuç Yerine
Ülkenin bugün içinde bulunduğu koşullar, egemenlerin emperyalizmle geliştirdiği işbirlikçilik temelindeki ilişkinin halka yansımaları, ekonomik ve siyasal kriz, demokrasi ve demokratik haklar talebi, Haziran’ın örgütlenecegi topraktır. Toprağı ekecek olanlar, elini çabuk tutmalı. Zira toprağın ekileceği mevsim geçtikten sonra, umutların başka bir bahara kalması küçük bir ihtimal değildir.
Zaman ve imkan varken Haziran fikrini gerçek kılalım. Sorumluluk tek tek hepimizin omuzlarındadır.