Vietnam halkının özgürlük uğruna verdiği mücadelede savaşmadığı emperyalist güç kalmamıştır. Fransız sömürgeciliğine karşı mücadele sürerken 2.Emperyalist Paylaşım Savaşı sırasında Japon faşistlerinin işgaline uğramış ve iki cephede birden savaşmak zorunda kalmıştır. Savaşın bitimine yakın bir tarihte ayaklanma ile tam özgürlüğüne kavuşmuşken; Japon faşistlerini teslim almak bahanesiyle gelen İngilizler, Fransız sömürgecilerini ve Japon faşistlerini tekrar silahlandırarak özgür Vietnam’ı tutsak etmeye çalışmıştır. Dien Bien Phu’da diz çöktürülen Fransız sömürgecilerinin kovulmasının hemen ardından ABD emperyalizminin işgaliyle karşılaşmıştır.
İki tür savaş vardır: Haklı savaş ve haksız savaş. Vietnam halkının verdiği haklı savaş o derece meşru görüldü ki dünyanın her yerinde sayısız eylemler, gösteriler ve çatışmalarla desteklendi. İşgalci ABD’de bile milyonlarca insanın sempatisini kazandı.
Eşine ender rastlanacak bu sahiplenmenin sebebi neydi? Ho Shi Minh önderliğindeki direnme savaşı hiçbir zaman ilkelerinden taviz vermedi. Vietnam halkı, Hitler faşizmi döneminde dahi görülmeyen işkenceler, katliamlar uygulamış ABD emperyalizmiyle, Amerikan halkını birbirinden ayırmasını bildi. Kitle imha silahlarıyla soykırıma uğramasına rağmen Vietnam halkı meşru ve haklı durumuna gölge düşürecek en ufak bir eyleme başvurmadı. İnsanca yaşamak için insanlık dışı uygulamalara göğüs gerdi.
Vietnam, ayaklanma tipi devrimden, kır ve şehir gerillasına kadar hemen her biçimin bazen bir arada bazen de değişik zamanlarda başarıyla uygulandığı bir coğrafyadır. Halk savaşı stratejisinin Mao’dan sonra daha ileri taşınmasına, zenginleştirilmesine olanak sağlamıştır.
Vietnam, devrimin laboratuarı gibi çalışarak pek çok mücadele biçiminin geliştirilerek Marksizm’e yeni katkıların yapıldığı bir üs görevi görmüştür. Vietnam, sosyalist ideolojinin dünya halkları arasında daha fazla tanınıp, sempati duyulmasına, kalbinde ve beyninde yer etmesine büyük katkı sunmuştur. Vietnam halkı sadece Fransız sömürgecilerini kovmakla kalmayıp diğer sömürgelerin de ulusal kurtuluş mücadelelerine eşsiz katkılarda bulunmuştur. 1952-54 yılları arasında Fransızların Vietnam’a azgınca saldırılarını arttırarak, bataklığa daha fazla saplandığı bir dönemde 700 binden fazla askerini buraya kaydırmış olması özellikle Afrika’da Tunus, Fas, Cezayir vb. büyük bir otorite boşluğunun oluşmasına ve Ulusal Kurtuluş Savaşlarının peş peşe başarıya ulaşmasına yol açıyordu. Vietnam, klasik sömürgeciliğin bitmesinde çok önemli bir yere sahiptir.
EMPERYALİSTLERİN VERDİĞİ HİÇBİR SÖZ, ATTIĞI HİÇBİR İMZA SAMİMİ DEĞİLDİR
ABD, Fransız sömürge ordusuna cephane, silah, erzak, ekonomik yardım ve istihbarat vermenin yanında danışman adı altında askerlerini göndererek savaşı koordine etmişti. ABD’nin tüm desteğine rağmen yenilgiden kurtulamayan Fransız sömürge ordusu Dien Bien Phu’da diz çökerek ateşkes ve barış anlaşması imzalamıştı. Anlaşma da Vietnam’ın tekrar birleşmesi, seçimlerin yapılması ve içişlerine karışılmaması gibi hükümler yer alıyordu.
Fransızların çekilmesiyle doğan yönetim boşluğunu değerlendiren ABD, Güney Vietnam’da işbirlikçileri aracılığıyla anlaşmayı hükümsüz kılacak adımların peşpeşe atılmasını sağladı. Daha mürekkebi kurumadan anlaşma çöpe atıldı.
Güney Vietnam’da Fransızlar tarafından geri getirilen imparator Bai Dai ABD’nin baskısıyla eski sömürge memuru olan Ngo Dinh Diem’i başbakanlığa atadı(1955). Diem, bir yıl sonra ABD’nin desteğiyle referandum düzenleyerek Bai Dai’yi tahttan uzaklaştırdı(1956) ve Güney Vietnam Fransız birliğinden çekildi. Diem, Güney Vietnam’ı ABD’nin pasifik bölgesindeki işbirlikçi yönetimlerin içinde yer aldığı CENATO paktına soktu. ABD’nin danışman adı altında binlerce askerini Güney Vietnam’a göndermesinin ardından bunun açık bir işgal olduğu görüldü. Halkın Diem’e olan tepkisi öfke ve nefrete dönüşerek işgale karşı direniş başladı.
Vietnam İşçi Partisinin önderlerinden Le Duan’ın girişimiyle Vietnam Ulusal Kurtuluş Cephesi kuruldu(20 Aralık 1960). Le Duan, Ho Shi Minh ve Giap kadar tanınmasa da Direnme Savaşı’nın örgütlenmesinde en etkin ve yetkili isimlerden biriydi. Le Duan, Güney Vietnam’daki Direnme Savaşı’nın her aşamasını ilmik ilmik örmüştür.
Vietnam İşçi Partisi’nde önemli bir yere sahiptir. Ho Shi Minh’in 1969 yılında ölmesinin ardından Kuzey’e gelerek partinin ve devrimin başına geçmiştir. 1986 yılında ölümüne kadar Vietnam halkına kat ettiği zorlu yol boyunca rehberlik etmiştir.
ABD emperyalizmi Güney Vietnam’a yerleştikçe koltuk değneklerini birer birer atmaya başladı. Artık uşaklıkta isteneni veremeyen, halkın nefretini kazanmış Ngo Dinh Diem bir darbe ile koltuğundan indirilip idam edildi(1 Kasım 1963). Fransızlar askeri anlamda yenilip geri çekilmesine rağmen ekonomik alanda Güney Vietnam’da hala etkindi. ABD önce Fransa’dan yapılan ithalatın kesilmesini sonrasında ise bölgeden tamamen uzaklaştırılmasını sağladı.
ABD, sahnede artık tek başına kalınca işgali kılıfına uydurmak ve kalıcılaştırmak için 1964 yılında bir gemisinin batırıldığını öne sürerek Kuzey Vietnam’ı bombalamaya başladı. Tonkin Körfezi Olayı olarak bilinen bu senaryonun yalan olduğu yıllar sonra kabul edilmiş olsa da ABD istediğini almış, Vietnam’ı tamamen işgal etmiştir. Irak ve Afganistan işgallerinde kimyasal silah ve özgürlük götürmek iddialarının bir kara propagandadan ibaret olduğunu ABD’nin en yetkili kişilerinin itiraf etmesi emperyalizmin tarihinin yalan üzerine kurulu olduğunun bir başka kanıtı olmuştur.
2.Emperyalist Paylaşım Savaşında enkaza dönen Avrupa kıtasına göre ABD adeta kendi topraklarına bir top düşmeden adını galipler hanesine yazdırmıştı. Japon faşizmi teslim koşullarını müzakere ederken ABD’nin attığı atom bombaları insanlığa bir meydan okumaydı. Savaştan sonra askeri alanda dünyanın jandarması rolüne soyunan ABD gücünü göstermek için Kore’yi seçti. Savaş alanında gerçek bir testten geçen ABD, Kore halkının yiğitçe direnişiyle karşılaştı. Bir düzineden fazla müttefikinin yanı sıra paylaşım savaşı sırasında tüm pasifik bölgesine atılan bombadan da fazlasını bir yıl içinde kullanmasına rağmen yenilgiyi kabullenmek zorunda kaldı. Kore’de yaşadığı hezimetle iddialarının ne kadar boş olduğunun görülmesi daha fazla zorbalaşmasına yol açtı. Askeri güç olmadan ekonomik gücün bir işe yaramayacağını, müttefiklerini bir arada tutamayacağını gören ABD, Fransızların başaramadığını başarmak tüm Hindi-Çini (Vietnam, Kamboçya, Laos) bölgesini ele geçirmek için Vietnam’ı seçti.
EMPERYALİZM İNSANLIK TARİHİNİN EN ZORBA GÜCÜ OLDUĞUNU GÖSTERMİŞTİR
ABD işgale gerekçe yaratabilmek için Diem kliğine askeri bir anlaşma imzalattı. ABD askerlerinin gelmesiyle birlikte Güney Vietnam’daki 14 milyon köylü (tümü) ‘Stratejik Köycükler’ denen çevresi tel örgü, hendek, mayın vb. ile kapatılmış hapishanelere dolduruldu.
Stratejik köyler politikası yürütülen özel savaşın belkemiğiydi. Denizi kurutup balığı avlamak biçiminde tarif edilen bu yöntemle halk ile gerilla arasındaki sıkı bağ koparılmaya çalışıldı.
İnsanlık tarihinin tanık olduğu en büyük soykırımın yaşandığı bu üstü açık cezaevleri akla hayale gelmeyecek, insanın kanını donduran işkence merkezlerine dönüştü. Buralarda yaşanan insanlık suçlarının daha iyi anlaşılabilmesi ve unutulmaması için birkaç örnek vermekte yarar var:
“Mrs. Vguyen Thi Tu…Poulo-Condore adasında kadınların döl yollarına zehirli yılanlar sokuluyordu. Bu kadınlar büyük acılar içinde öldüler. Yetkililer kadınların döl yollarına zorla kırık şişeler sokuyorlardı. Kadınlar kendilerini kaybediyorlar ve çoğu zaman ölüyorlardı. Muhafızlar mahpusların bütün tırnaklarının altına demir çiviler çakıyorlardı; sonra bu parmakları sargı beziyle sarıyorlar, benzine bulayıp ateşleyerek yakıyorlardı. Ağzımıza ve burnumuza pompayla basınçlı su sıkıyorlardı. Su, son derece baharatlı balık salçasıyla karışıktı. Bu su, iç organlarımızın ince zarlarını yakıyordu. Sabun da kullanıyorlardı. Helâlarda mikropları öldürmek için kullanılan ve çok kuvvetli bir madde olan crezil kullanıyorlardı.” (Ralph Schoenman- 11.04.1966)
Ölümün kurtuluş olarak algılandığı bu soykırım merkezlerinde insanlığın işkenceden geçirildiğine tanık olundu. Emperyalist- Kapitalist sistemin kar hırsıyla yapabileceği kötülüklerin bir sınırının olmadığı görüldü. 1963 yılında bu mezbahaları doldurmak için muhbir ağının dışında 300 binden fazla gizli polisin çalıştığı biliniyor.
“Birgün eve geldim, iki emniyet ajanı beni bekliyordu. Faifo şehrine götürüldüm. Aylarca çok kötü işkencelere uğratıldım…Bir defasında kendime geldim ve çırılçıplak olduğumu, bütün vücudumu kaplayan yaralardan kan sızdığını gördüm. Bulunduğum hücrede başkaları da vardı. İnleyen bir kadın sesi duydum, yarı karanlıkta bir kan birikintisinin içinde bir kadın gördüm. Çocuğunu düşürünceye kadar dövülmüştü. Sonra ihtiyar bir adam gördüm, gözünün biri çıkarılmıştı. Adam ölüyordu. Yanında 13-14 yaşlarında bir oğlan çocuğu, ölmüş yatıyordu. Biraz ötede ölü bir genç, kafası yarılmış, açık. Beni bu görünüşün çözeceğini umarak buraya atmışlardı.” (Vietnam’da Savaş Suçları- Bertrant Russell)
ABD’nin Vietnam’da işlediği insanlık suçları saymakla bitmez. Bu suçlardan bazıları var ki kadın, çocuk, yaşlı demeden istisnasız tüm halka uygulandığı için daha fazla öne çıkmıştır. Hiç kimsenin hayal edemeyeceği işkence yöntemleri kitleler halinde Vietnam halkına uygulandı. Vahşetin sınır tanımazlığı tüm dünyada ezilen halkların nefretini kazandığı gibi burjuva aydınlarının bile kayıtsız kalmayıp harekete geçmesine yol açtı. Vietnam’ın yarattığı enerji öyle bir dönüşüm yarattı ki sadece ABD değil kapitalist sistem sorgulanır hale geldi. Tarihe 68 baharı diye geçen gençliğin başkaldırısının ilham kaynaklarının başında Vietnam direnişini saymak gerekir.
Geçmişi sosyalizm düşmanlığı ile anılan aydınlarda bile büyük değişim ve dönüşümler oldu. Bunların başında sosyalizmin yeminli düşmanı olan Bertrant Russell savaş ilerledikçe değişime uğramış ve dünya çapında aydın ve sanatçıların örgütlediği ‘ Vietnam Savaş Suçları Mahkemesinde‘ görev almıştır. Russell, Vietnam Savaşı’yla ilgili New York Times gazetesi ile yürüttüğü tartışmalarda kendini şöyle tarif ediyor: ‘ Nerede zulüm varsa eleştiririm. Stalin zamanında, o günün Rusya’sındaki zulümlere itiraz ettiğim için ABD’deki liberaller tarafından aşırı anti-komünist sayılmıştım. Komünist ülkelerde Yahudilerin çektiği zorluklarla ilgili bir yazışmayı son zamanlara kadar sürdürmüştüm.’ (
Vietnam’da Savaş Suçları- Bertrant Russell)
İşgalden kısa bir süre sonra ABD askerlerinin yaptığı katliamlar artık gizlenemez hale gelince burjuva basın da yer vermek zorunda kaldı. 3 Ekim 1965 tarihli New York Times’e göre “…170 bin sivil öldürülmüş; 800 bin kişi işkenceyle sakat bırakılmış; 5 bin kişi diri diri yakılmış; bağırsakları deşilmiş veya kafatası kesilmiş; 100 bin kişi kimyasal zehirlerle öldürülmüş veya sakat bırakılmış; 400 bin kişi tutuklanmış ve vahşice işkenceye uğramıştır…” (Vietnam’da Savaş Suçları- Bertrant Russell)
ABD’nin vahşeti, sadece fiziki şiddet yoluyla öldürmekle sınırlı değildir. Kimyasal silahlar, fosfor bombaları, Napalm bombaları, sinir gazları, Lazy dog denen ustura keskinliğinde çelik şeritler halkın üzerine atılmıştır. Hiçbir ayrım gözetmeksizin hastaneler, okullar, verem ve cüzzam sanatoryumları, fabrikalar, tarlalar kısaca canlı-cansız her şeyin üzerine atılan bu silahlar dokunduğu yerde on yıllarca etkisini gösterecek bir zehirlenme yaratıyordu. Kimyasal maddeler toz veya sıvı halde çoğu zaman havadan atılırken bazen de suya, yiyeceğe, bitkilere, hayvanlara atılıyordu. Birçok bölgede bu kimyasal maddeler pirinç gibi gıda maddelerine karıştırılarak yardım adı altında halka dağıtılıyor ya da pazarlarda satılıyordu. İnsan aklının alamayacağı bu yöntemlerden biri de havadan yardım paketi süsü verilmiş bombaların halkın yoğun olduğu bölgelere atılmasıydı. Bu paketler açıldığında içinden bomba, zehirli oyuncaklar, gıda ve giyim eşyaları çıkmaktaydı. Kuzey Vietnam’a atılan zehirli battaniyeleri kullanan insanlar çeşitli hastalıklara yakalanıyordu. Vietnamlı bir doktor karşılaştığı olaylarda kullanılan kimyasal maddeleri şöyle sıralıyordu:
- DNP (Dinitrophenol)
- DNOC (Dinitricorto)
- 2:4D (Acid Dictophenocynecetic)
- 2:4:5T (Acid 2,4,5 Triclophenocyacetic)
- C6H5- CO- CH2- CL (Chloroacetophnemon)
- C6H5- CU- BR- CH (Bromborzylcyanure)
Kullanılan kimyasal silahların bazı etkileri 1963 yılında Vietnam Kızılhaç’ı tarafından şöyle sıralanıyordu: “…ABD’nin kullandığı kimyasal silahlarla “beyaz arsenik, çeşitli arsenik sodyum, arsenik kalsiyum, kurşun arsenik, kurşun mangenez arsenatları, insan etinde iltihap yapan ve eti kemiren DNP ve DNC kullanılmaktadır” (Güney Vietnam Kızılhaç’ı 1963)
ABD silah teknolojisini geliştirmek için Vietnam halkını adeta kobay olarak kullandı. Nasıl ki atom bombasını denemek için Japon halkı kullanıldıysa, kimyasal ve kitle imha silahlarının etkilerini görebilmek için Vietnam halkı seçilmişti. “…Napalm ve fosfor kurbanı, fokurdayan bir yığın haline gelinceye kadar yanar. ‘Lazy dog’ içinde ustura keskinliğinde 10 bin tane çelik şerit bulunan bir bombadır. Köylülerin üzerinde sürekli olarak uygulanan bu çok kötü silahlar, onları dilim dilim parçalara bölerler. Kuzey Vietnam’ın nüfus yoğunluğu en çok olan bölgesine 13 aylık bir dönem içinde ustura keskinliğinde 100 milyon çelik şerit atılmıştır.” (Ralph Schoenman- 11.04.1966)
ABD ‘stratejik köycükler’, kitle imha ve kimyasal silahlar yoluyla halkı katlettikten sonra gerillayı bitirmek için kısa süre içinde yüz binlerce askerini işgal için gönderdi. 1965 yılında 185 bin olan işgal birliklerinin sayısı 1966 yılında 390 bine, 1967 yılında ise 510 bine çıkıyordu. Bu sayıya ek olarak 64 bin Güney Kore, Tayland, Avustralya vb. askerleri de işgalde yer almıştır. 1968 yılında çareyi daha fazla asker getirmekte bulan işgalcilerin yeni takviyelerle sayısı 580 bine çıkarken işbirlikçi Güney ordusunun sayısı ise 700 bin kişilik düzenli birliklere ek olarak 200 bin milisten oluşuyordu.
ABD, 1965 Ekim ayına kadar yeterli asker ve silah yığınağı yaptığını düşünerek ilk stratejik saldırıyı başlattı. Saldırılar daha çok Saygon’un kuzeyi ve yüksek yaylalar bölgesinde yoğunlaştı. gerillanın direnişi karşısında başarısızlığa uğrayarak geri çekilmek zorunda kalan işgalciler arkalarında 40 bini Amerikalı olmak üzere 110 bin ölü veya yaralı bıraktı. Moral üstünlüğü ele geçiren VHKC (Vietnam Halk Kurtuluş Cephesi) gerillaları Saygon’un merkezine, lojistik üslere çeşitli saldırılar düzenleyerek düşmanı ininde vurdu. Bütün güneyde halk 30 şehirde birden ayaklandı. İlk saldırıda istediği sonucu almak bir yana ağır kayıplar veren işgalciler yeni saldırı için hazırlıklarını yoğunlaştırdılar. 1967 yılında düşman ikinci stratejik saldırıyı başlattı. Kısa sürede darmadağın edilen işgalciler 70 bini Amerikalı olmak üzere toplam 175 bin kayıp verdi. Ayrıca 3 bin uçak ve çok sayıda top tahrip edildi. Karşı saldırıya geçen VHKC gerillaları Long Binh cephane deposuna baskın yaptı. Saygon’un göbeğinde ABD ve kukla birliklerin resmi geçit törenini bombaladı.
VHKC savaşı stratejik savunma aşamasından stratejik denge aşamasına getirdi. 30 Ocak 1968 yılında TED saldırısı (Vietnam’ın yılbaşı) olarak tarihe geçen karşı saldırıda Saygon ve Güney kentlerine harekâtlar yapıldı. Hue ve Dalat şehirleri gerillalarca kuşatıldı. Saygon’un stratejik noktaları işgal edildi.
ABD’nin işgalinin zirve noktası olarak ifade edilen 3 yıl (1965-68) içinde Vietnam topraklarına toplam 900 bin ton bomba atıldı. ABD, 2. Emperyalist Paylaşım Savaşı sırasında 650 bin ton, Kore topraklarına ise bir yıl içinde 450 bin ton bomba atmıştı.
TED saldırısından sonra ABD barış görüşmeleri talep etmek zorunda kaldı. Paris’te başlayan görüşmelere VHKC, Vietnam Demokratik Cumhuriyeti, Güney’in Kukla hükümeti ve ABD katıldı. Görüşmelerden somut bir sonuç çıkmamasına rağmen ABD yenilgisinin ilanı olması açısından büyük önem taşır.
1969 yılında Vietnam devriminin mimarı ve Marksizm’in ustaları arasına adını yazdırmış olan Ho Shi Minh’in ölümü üzerine umutlanan ABD bu durumu fırsata çevirmeye çalıştı. Kamboçya’yı işgal edip savaşı bölgeye yayarak sorunu tüm kapitalist sistemin bir sorunu haline getirmeye çalıştı. Fakat bu atraksiyonun da işe yaramadığı görülünce işgal güçlerini yavaş yavaş çekmeye başladı. Çekilirken kukla orduyu en modern silahlarla donatarak asker sayısını 1,2 milyona, milis sayısını ise 600 bine çıkardı.
27 Ocak 1973 tarihinde ABD, Paris anlaşmasını imzalayarak çekilme işlemlerine resmen başlamış oldu.
30 Nisan 1975 yılında ise Giap’ın yerine geçen General Van Tien Dung komutasında tüm güney ele geçirildi. Saygon düştü.
VİETNAM DEVRİMİNDEN DERSLER, SONUÇLAR
Vietnam’ın Marksist teoriye katkılarından birisi de Öz Savunma Birlikleri’dir. Fransız işgali sırasında kırsal kesimde köylüler arasında yaygın olan bu örgütlenme biçimi Amerikan işgalinin ardından Güney Vietnam’da şehirlerde de başarıyla uygulanmıştır. Öz Savunma Birlikleri köyün veya mezranın düşman saldırısına karşı elde silah savunulmasına dayanır. Köyün çevresine yapılan korunaklar savunulan bölgeyi tam bir kale haline getirir. Normal zamanlarda toprağını ekip biçen insanlar bir saldırı olduğunda bulundukları alanı savunurlar. Bu yöntem bir yandan düşmanın gücünü bölüp, tüketirken diğer yandan halkın mücadele azmini diri tutar. Vietnam, şehir gerillası anlamında da özgünlüğe sahiptir. Düşmanın kendini en güvende hissettiği Saygon’da bile çaresizleştiği görülmüştür.
Siyasetle silahın yan yana gelmesi, bir arada anılması alışık olunmayan bir durum olarak algılanır ve çoğu zaman yadırganır. Egemenlerin böyle yansıtmasının yanında sol da durduğunu söyleyen kişi ve kurumların da bu yanlış algının oluşmasında payı vardır. ‘Siyasete şiddet bulaştırmayın’, ‘Dağda kurşun sıkacaklarına düz ovada siyaset yapsınlar’ gibi bilinçli yönlendirmelerin yanında silahı, devrimci şiddeti fokoculukla karıştıran, askeri eylemleri işçi sınıfının mücadelesine zarar veriyor diye mahkûm etmeye çalışan anlayışlar da niyeti o olmasa da sistemin değirmenine su taşımış oluyor. Askerlik sanatında deha olarak görülen Clausewitz, Sun Tzu, Engels ve Lenin’de öne çıkan vurgu silahın siyasetin devamı olduğudur. İkisi birbirinden ayrılamayacağı gibi aralarında diyalektik bir bağ vardır. Vietnam direnme savaşı bu diyalektiği en iyi gören ve uygulayan ülkelerden biri olarak Marksist literatürde hak ettiği yeri almıştır. “Silahlı mücadele, siyasi mücadelenin devamıdır…Partimizin askeri çizgisi daima partimizin siyasi çizgisinden kaynaklanır ve onu izler…şiddet biçimleri bilinçli kitlelerin gücüne dayanmak zorundadır…silahlı mücadelenin gittikçe daha fazla güçlendirilmesi, siyasi mücadelenin şiddetini azaltmaz, tersine ona daha fazla hız kazandırır.”(Halk Savaşının Askeri Sanatı- Vo Nguyen Giap)
Egemenlerin sıkça başvurduğu terör, anarşi söylemleri ezilenlerin zulmü yok etmek için kullanmak zorunda olduğu devrimci şiddetin meşruiyetini sorgulatmaktır. Devrimcilerin şiddet düşkünü, vuran-kıran insanlar olarak yaftalanmak istenmesi bilinçli bir çarpıtmanın ürünüdür. Devrimcilerin uyguladığı şiddet bilinçli kitlelerin gücüne dayanmak zorundadır. Kitlelerden kopuk, amacı ve hedefi anlatılamayan hiçbir şiddet biçimi Marksistler tarafından kabul edilemez. Vietnam devrimi uzun süreli gerilla savaşına dayanır. Devrimci şiddet arttıkça kitleler örgütlenmeden kopmadan öncüye daha sıkı kenetlenmiştir. Vietnam siyasetle silahın birliğini ve uyumunu en doğru yansıtan ülkelerden biri olmuş ve Marksizm’e çok değerli katkılarda bulunmuştur. “…Marksist-Leninist teoriye yeni bir katkıda bulunduk. Bu katkı, bazen siyasi mücadele, bazen uzun süreli devrimci savaş, bazen bütün halkın ayaklanması şeklini alan, bazen de bütün bunların hepsini kapsayan devrimci mücadeledir; yani siyasi mücadeleyle silahlı mücadelenin diyalektik bir bileşimidir.” (Halk Savaşının Askeri Sanatı- Vo Nguyen Giap)
Marksizm savaşları ikiye ayırır: Haklı savaş, haksız savaş! Bir halkı boyunduruk altına almak ve sömürmek için verilen her savaş haksızdır ve şiddetin dozajı arttıkça yenilgi de çabuklaşır. Zalimin kullandığı silahlar ne kadar güçlü, ordusu ne kadar kalabalık olursa olsun bataklığa saplanacak, kurtulmak için yaptığı her çırpınış daha da derine batmasına yol açacaktır. “
…saldırgan savaş ne kadar çok Amerikanlaştıysa, kukla ordu ve Saygon’daki kukla yönetim de o kadar çok dağıldı.” (Halk Savaşının Askeri Sanatı- Vo Nguyen Giap)
İşgal ordularının açmazlarından biri de avcıyken av konumuna düşmektir. Güçlerini yaysa da bir araya toplasa da hedef olmaktan kurtulamaz. “…saldırgan bir ordu için, kuvvetleri dağılmış bir halde kalmak, çok tehlikelidir. Bundan daha da tehlikeli olanı, savunma durumunda kalmaktır. ”(Halk Savaşının Askeri Sanatı- Vo Nguyen Giap)
İşgali derinleştirmek için güçlerini ne kadar yayarsa o kadar kolay bir lokma haline gelecek; güçlerini bir araya topladığında ise geniş bölgeleri terk ettiği için gerillanın hareket kabiliyeti ve halkı örgütleme imkânı artacaktır.
Devrimcilerin önem vermesi gereken konulardan biri de inisiyatif meselesidir. Kadro adaylarının sağlıklı bir gelişim göstermesinin yegane yolu inisiyatif verilmesinden geçer. Kadroların masa başında değil eylem alanlarında yetişeceğini öngörerek kadro adayının mücadelenin değişik alanlarını tanıması, görev alması için özel gayret sarf edilmelidir. “…Herkesçe bilinir ki, savaş alanlarındaki inisiyatif, insanın serbestçe, istediği gibi hareket etmesiyle, saldırıda bulunmak için istediği yeri ve zamanı seçmesiyle, düşmanı manevrayla seçtiği savaş yöntemlerine göre savaşmaya zorlayabilmesiyle belirlenir.” (Vietnam Halk Savaşı- Vo Nguyen Giap)
Bir mücadele biçiminde edinilen deneyim öz itibariyle diğerlerine aktarılabilir. Askeri alanda edinilen deneyimler bire bir taşınmak yerine kavranan öz taşınır. Devrimciler hiçbir kavgadan kaçmamalı ancak kavganın yerini, zamanını, nasıl ve hangi araçlarla karşı koyacağını belirleyebilmelidir. Bunu gerçekleştirdiği ve inisiyatif geliştirebildiği oranda kavgada başarı şansı artar. Bir kavgada bilinmeyen sayısı arttıkça ortaya çıkacak sonucu kestirmek de zorlaşır.
Kolay olan zorlaşabilir. İyi bir hazırlıkla kendinden kat kat güçlü düşmanı püskürtebilecekken hazırlıksız yakalanıldığında kendinden çok daha zayıf bir güç karşısında geri adım atılabilir. Basın açıklamalarında veya mitinglerle az sayıda kolluk gücünün kalabalık bir topluluğu adeta karşı karşıya bile gelmeden (gaz bombası, su vb.) dağıttığına sıkça tanık olmuşuzdur.
Bunun en temel sebebi bir planı, hazırlığı olmayan bir topluluğun ne kadar kalabalık olsa da inisiyatifi ele geçiremeyecek olmasıdır.
Strateji, devrime yürüyen bir halkın pusulası ise taktik pusulanın gösterdiği yönde ilerlerken karşılaşılan zorlukların aşılmasıdır. Pusulanın (Strateji) ibresi hangi yönü işaret ediyorsa yönü kaybetmemek için oraya doğru yürümek (taktik) gerekir. Taktik strateji’den ayrılamaz. Stratejiyi sadece son hedef olarak görmemek gerekir. Karşılaşılan her sorunda bu yöntem kullanılabilir. Stratejiyi mimari bir plan olarak düşünürsek taktik bu planın aşama aşama uygulanmasıdır.
Halk Savaşı Stratejisini benimseyen bir yapının hazırlıkları ve eylemleri de buna uygun olmak zorundadır. Askerlik sanatında da bu gerçek değişmez. “…herkesçe bilindiği gibi, taktikler stratejiden ayrılmaz. Strateji savunmaya dönüşürse ve bir çıkmaza girerse, taktikleri de zorlu ve ters bir biçimde etkileyecektir.” (Vietnam Halk Savaşı- Vo Nguyen Giap)
Pusulanın saptığı, ibrenin yanlış yönü gösterdiği koşullarda harcanan emeğin büyüklüğü bizleri ulaşmak istediğimiz menzilden uzaklaştırır. Büyük bir amaç uğruna sarf edilen enerji, katlanılan acı hiçbir zaman küçümsenmemeli ancak amaca giden yoldan ne kadar uzaklaşılırsa sonuç almak da o derece zorlaşır. Bir inşaatın projesi yanlışsa çalışan işçilerin becerisi ve azmi ne kadar yüksek olursa olsun bina yıkılacaktır. Lenin Çar’a suikast düzenleyen Narodniklerin kahramanlıklarından övgüyle söz eder, ancak hemen peşinden başarı şansı olmadığını da belirtir. “ …Savaşta, bir kez stratejik ve taktik bir çıkmaza düşülürse, ne kadar çok birliğe, silaha ve paraya sahip olunsa da, nihai yenilgiden kurtulmak olanaksızdır.” (Vietnam Halk Savaşı- Vo Nguyen Giap)
Ülkemizde devrim stratejisini sosyalist devrim üzerine kurmuş yapıların fabrikalardan çıkmaması gerekirken gecekondulardan, üniversitelerden çıkamadığı gerçeği bahsettiğimiz sapmaya iyi bir örnek oluşturur. Burada ya Strateji (Sosyalist Devrim) hatalıdır ya da taktik. Yanlışlıkla doğruyu bulmak! Pusula tamir edilmediğinde iş tesadüflere kalmış olacaktır.
Marksizm bir eylem kılavuzudur. Hayatın akışına müdahale etmek de onun girdabına kapılıp sürüklenmek de insanın elinde. Akıntıya karşı kürek çekildiğinde kurtulma şansı varken, akıntı yönünde kürek çekildiğinde ise sadece girdap bizi daha kısa sürede yutar. Her iki durumda da enerji harcanmıştır ancak birbirine zıt sonuç alınmıştır.
Sol uzunca bir süredir karşılaştığı her sorunu basın açıklamasıyla adeta geçiştiriyor. Hangi konu olursa olsun merkezi yerlere randevu verilerek ve basın davet edilerek açıklama yapılıyor ve buradan bir sonuç çıkması bekleniyor. Basın açıklamalarının çoğu durumda faydası da artık tartışılır hale gelmiş bulunuyor. İstenilen sonuç alınmadığı halde bir araca inatla başvuruluyorsa kısa bir süre sonra faydalı olmaktan çıkıp, zarar vermeye başlar. Araçla amacın yer değiştirdiği koşullarda araç fetişizmi baş gösterir. “…kötü taktiklerle birçok çarpışma yapmak yerine, bazen iyi taktiklerle daha az çarpışma yapmak daha iyidir…”(Vietnam Halk Savaşı- Vo Nguyen Giap)
Vietnam yarım asır boyunca sayısız düşmanla mücadele etmiş ve dünya devrimci hareketine sayısız katkılarda bulunmuştur. Sadece ABD emperyalistlerinin kovulması sürecinde 5 milyondan fazla insanını kaybetmiş ve milyonlarcası da sakat kalmıştır. Savaş sonunda atılan kimyasal silahlar ve bombalar yüzünden ekilebilir topraklarının yarıdan fazlası zehirlenerek bir daha ot dahi bitmemecesine kullanılamaz hale gelmiştir. Bugün geriye dönüp bakıldığında bu kadar acıya değer miydi diyen insanlar çıkabilir. Sovyet devrimi sırasında 5-6 milyon insan katledilmiştir. 2. Emperyalist Paylaşım Savaşında 20 milyondan fazla Sovyet vatandaşı faşistler tarafından katledilmiştir. Değer miydi? Evet değerdi. Faşizmin Avrupa’da milyonlar halinde halkları katlettiği, köleleştirdiği koşullarda insan onuru, haysiyeti için direnmeye değerdi.
Sapiens’in milyonlarca yıllık insanlaşma serüvenini yok etmeye, tarihin tekerleğini tersine çevirmeye çalışan bir vahşet karşısında direnmeye değerdi. Irak işgalinden bu yana 1,5 milyon insan katledildi. Afganistan’da katliamlar hız kesmeden sürüyor. İşgale karşı direniş meşrudur.
Esaretin zincirini kırmak isteyenler özgürlük için bedel ödemekten çekinmezler. Sınıfsız ve sömürüsüz bir dünya mümkündür. Özgürlüğün önündeki son engel olan kapitalizm yıkıldığında en gürbüz çocuğuna gebe olan doğa komünizmi doğuracaktır.
Sayı 32 ( Mart – Mayıs 2011)