Uykuya yatırılmış bir halkın silkinip ayağa kalkması çok zordur. Tarım toplumlarında zaman adeta durur. Durağanlığın, dinginliğin, uyuşmanın topluma egemen olduğu görülür.
Sömürenlerin iktidarı, gücü merkezileştikçe toplum atomlarına ayrılır. Budizm, Konfüçyizm vb. güce tapmanın, itaatin, kastlaşmanın yaratılmasında egemen ideolojinin değirmenine su taşımıştır. Hanlar yoksulların bugününü, dinler geleceğini sömürme araçları olarak devreye sokulmuş; zulmün karşısında yoksulların tek silahı olan umut ellerinden alınmıştır.
Binlerce yıllık hanedanlıkların sömürüsüne kapitalizm de eklenince prangalar iyice sıkıştırılmış, zindan karanlığı gözlerdeki ışıltıyı/pırıltıyı alıp götürmüştü. Kapitalizmin akbabalar gibi saldırdığı ülkelerden biri Çin olmuştur. Üstelik bu saldırı Çin’in can çekişmekte olduğu bir döneme rast gelir. Ancak bilinir ki, zifiri karanlığın en koyu olduğu an şafağın doğmakta olduğunun habercisidir. Çin, sekiz kapitalist güç tarafından kuşatılmış, işgal edilmiş, kukla hanedana bile ihtiyaç kalmamışken; herkesin herkesle savaştığı böyle bir ortamda ÇKP, zindan karanlığını parçalayan, akbabaları kovalayan, yoksul Çin halkını dimdik ayağa kaldıran güç olarak tarih sahnesine çıkmıştır. Mao ve yoldaşları, uzun soluklu bir mücadelenin ardından uyuyan devi uyandırmış, işçi sınıfının ve ezilen halkların yüreğini ısıtmış, düşmana korku salmıştır.
Çin devriminin önderi Mao, Halk Savaşı teorisini Marksizm’e kazandırmakla kalmayıp felsefe alanında da önemli katkılar yapmıştır. Sadece teorik alanda değil bizzat savaşın içinde bulunmuş, Kızıl Ordu’nun en zor anlarında cesareti ve zekasıyla gerçek önderliği defalarca göstermiştir. Ancak bu önderlik doğru okunamadığında ortaya ya abartı ya da hafifseme çıkmakta ve ders almanın yerini ya şablonculuk ya da inkar almaktadır. Çin-Sovyet kutuplaşması bunlardan biridir ve bir dönem tehlikeli boyutlar almış, dünyada olduğu gibi ülkemizde de tahribatlara yol açmıştır. İdeolojik mücadele ile başlayan süreç pratik mücadele ile devam etmiş adeta kazananı emperyalizm olan bir düelloya dönüşmüştür. Her iki taraf da kendi hatalarını incelerken tümsek aynayı düşman gördüklerine, hatalarını incelerken ise çukur aynayı kendilerine tutmayı tercih etmiş; böylece hatalardan gerekli sonuçlar çıkarılamadığı gibi olumlu, ileriye taşınması gereken pek çok değer de yeterli ilgiyi bulamamıştır. Çin Devrimi ve Mao da bu durumdan nasibini almış; Devrim’in deneyimleri ve teorik zenginlikleri ya yok sayılarak ya da dogmatik/şabloncu bir şekilde kavranarak yanlışa düşülmüştür.
Mao, ne sıradan bir devrimci ne de azizdir. O Marksizm’in büyük ustalarındandır. Düşüncelerini kalıp olarak almak kadar eksiklerini görmemek ya da abartmak yanlıştır. Her devrimci, toplum gibi karmaşık bir organizmayı incelerken/çözümlerken hata yapabilir. Aslolan hatada ısrar etmemektir. Bu derin kavrayış Mao’da fazlasıyla vardır. Halk savaşını Marksizm’e kazandırdığını söylerken, eksikleri görüp düzeltmenin de büyük ustaya sorumluluğun gereği olduğunu düşünüyoruz. Mao’nun pek çok konuda olduğu gibi, gerilla savaşı ve parti ilişkisi gibi konularda da öğreticiliği bugüne dek uzanan değerlendirmeleri vardır. Ancak Mao’nun düşünceleri adeta dondurularak bugüne taşınmaya kalkışıldığında pek çok sıkıntıyla karşılaşılacaktır.
“…gerilla savaşı, ancak Komünist Partisi önderliğinde sonuna kadar sürdürülebilir…iç savaş sırasında Sovyetler Birliği’nde ve bugün Çin’de olduğu gibi, ancak Komünist Partilerinin ortaya çıktığı büyük ülkelerde zafere ulaşabilir…” (Mao Cilt II, Birleşik Cephe içinde Bağımsızlık ve İnsiyatif Meselesi 5 Kasım 1938 ) değerlendirmesinde de görüldüğü gibi belirli bir konjonktür için geçerli olan bir ifade, genelleştirilip her koşula taşınırsa yanlış sonuçlara vardırılabilir.
Örneğin, II. Dünya Savaşı sonrasında yaygınlaşan Halk Savaşı ve Ulusal Kurtuluş Mücadeleleri Mao’nun tespitini kısmen de olsa aşmıştır. Kore, Vietnam, Küba, vb. örnekler zafer için coğrafi ya da nüfusun yoğunluğu gibi öğelerin tek başına belirleyici olmadığını göstermiştir. Güncelliği itibariyle Irak ve Lübnan direnişleri göstermiştir ki; bir halk direnme yönünde karar verdiğinde hiçbir güç ona diz çöktüremez. Bunlara rağmen Mao’nun teorik ve pratik duruşunun önemi ve öğreticiliği konusu tüm devrimciler için geçerliliğini koruyor. Ancak, teorik değerlendirmelerine ve pratik tüm başarılarına rağmen Mao’nun fikri sistematiğini Marksizm-Leninizm içine sığdıramayıp Maoizm tanımlamasıyla ele almak doğru değildir. Hatta bu yaklaşım, Mao’ya özel bir önem atfetme gayretiyle yapılıyor olsa da özünde Mao’nun ne denli Marksizm içi olduğunu görememeyi de içeriyor.
Doğru sonuca ulaşabilmenin yolu kullanılan ölçekteki hassasiyettir. Topuzuyla oynanmış bir terazi nasıl doğru sonuç vermezse siyaset sanatında da kısa vadeli (yüzeysel), günü kurtarmak için başvurulan yöntem uzun vadede yöntemsizliği doğurur. Çin ve Sovyet Devrimi’nin kimi süreçlerini daha iyi anlayabilmek için gösterilen hassasiyet Küba, Kore, Vietnam, vb. için ıskalanırsa ortaya bilimsellikten uzak metafizik önermeler çıkar. Her devrim gibi Çin Devrimi ve Mao’yu incelerken düşülen hata, zaman ve mekan kavramlarını gözetmemektir. Kızılordu’nun kurulduğu dönemde asker ve subaylara küçük de olsa para verilmesi kimilerince istismar amaçlı olarak abartılarak anlatılır.
“…Kızılordu’da şimdilik düzenli bir ücret sistemi yoktur, ama yemeklik yağ, tuz, yakacak odun ve sebze için para, tahıl ve biraz da cep harçlığı verilmektedir. Her asker günde sadece 5 cent almaktadır .” ( Mao Cilt I, Cingang dağlarındaki Mücadele, 25 Kasım 1928 ) Çin gibi yoksulluğun had safhaya vardığı ülkelerde insanların hem kendileri hem de geride bıraktıklarının açlıktan ölmemesi pamuk ipliğine bağlıdır. Dağa çıkan bir gerillanın ailesi çoğu
zaman daha büyük sıkıntıya uğrar. “parasal katkı” o dönem biraz olsun bu durumu önlemek için başvurulan bir yöntemdir. Bir başka sebebi de paralı askerliğin çok uzun yıllara yayılan bir geçmişi olmasıdır. ÇKP’nin henüz yaşadığı yenilgiyi atlatamamış olması da böyle bir uygulamaya yöneltmiş olabilir. Bugünün Türkiye’sinde bir gerillanın az da olsa para (harçlık) alması düşünülemese de o günün Çin’inde pekala düşünülebilir.
EMPERYALİZM; GİRDİĞİ BİR ÜLKEYE KAN VE GÖZYAŞINDAN BAŞKA BİRŞEY GETİRMEZ
Klasik sömürgecilik döneminde Çin, Osmanlı, İran gibi köklü devlet gelenekleri olan imparatorlukları tıpkı piranhalar gibi parçalar kopararak güçten düşürme yolu tercih edilmiştir. Belki de ayakta kalmalarının tek sebebi kapitalist güçler arası rekabettir. Çin ile kapitalist devletler arası çatışmalar incelendiğinde kendi tarihimizle de bir çok benzerlikler kurulabilir. Bu durumun yarı sömürge ülke gerçekliği olduğunun bilinmesinde fayda vardır. Kapitalizmin parça parça Çin’i nasıl güçten düşürdüğünü, Hanedanı adeta kukla hale nasıl getirdiğini ve işbirlikçi burjuvazinin oluşum sürecini daha iyi anlayabilmek için ÇKP’nin kuruluşuna kadar ki dönemi kronolojik tarih sıralaması gözeterek ele aldık.
Afyon Savaşı :
Çin, emperyalistler için büyük lokmaydı, o yüzden küçük parçalar halinde sindirerek yutmak gerekiyordu. İngiltere, Hindistan üzerinden afyon satarak Çin halkını zehirliyordu. 1840 yılında hanedanlığın afyon ticaretini sınırlandırma kararı alması üzerine İngiltere saldırıya geçti.
İmzalanan Nanking anlaşması ile Hong Kong’u işgal etti. Şanghay, Kanton vb. liman şehirleri ticarete açıldı. Bahane yaratarak Çin’e saldırmanın yolunu açan İngiltere, diğer kapitalist devletlerin de iştahını kabartıyordu.
Tayping İlahi Krallığı :
Hanedanlığın uyguladığı baskı karşısında 1851 Ocağında büyük bir köylü hareketi patlak verdi. Hunan, Hupeh ve Nanking gibi eyaletler peş peşe ele geçirildi. 1864 yılında Hanedanlık İngiliz, Amerikan ve Fransız’ların desteği ile ayaklanmayı bastırdı. Halkı sindirmek için kapitalistlerden destek aldığını düşünen hanedanlık sahnelenen oyunun figüranı haline geliyordu.
İkinci Afyon Savaşı :
1856-60 yılları arası İngiliz ve Fransız emperyalistleri Çin’e çeşitli saldırılarda bulunup Tientzin ve Pekin anlaşmalarıyla dokuz yerde ticaret limanı açılmasını ve sürdürdükleri misyonerlik faaliyetlerinin (ajanlaştırma) garantiye alınmasını sağladılar. Misyonerlik kapitalizmin tarihi kadar eskidir. Afrika ve Amerika kıtalarının yağmalanması sırasında sıkça başvurulan yöntemlerdendi.
Çin-Fransız Savası:
1884-85 yıllarında Fransızlar Vietnam’a ve Kuangsu, Fukiyen, Tayvan ve Çekiyang gibi Çin bölgelerine saldırıya geçtiler. Çin birlikleri savaştan üstün çıkmasına rağmen, Tientsin anlaşması ile Vietnam Fransız işgaline terk edildi. Merkezi iktidardan uzaklaşıldıkça denetim de zayıflar. Kapitalistler yağma için savunulması en zor noktalara saldırıyı tercih etmişlerdir.
Çin-Japon Savaşı:
1894’te Japonlar Kore’ye ve Çin’in diğer bölgelerine saldırdı. Yapılan anlaşma çok ağırdı. Kore terk edilmekle kalmayıp Tayvan ve Penghua adaları Japonlara bırakılıyor, savaş tazminatı ödeniyor ve Çin’de fabrika açma izninin yanı sıra üç bölgede liman izni veriliyordu. Sömürge yarışında en son sahneye çıkan Japon İmparatorluğu açlığını daha saldırgan bir siyaset izleyerek bastırıyordu. Coğrafi yakınlığı ikmal, cephane, asker vb. alanlarda rakiplerine göre avantajlarını artırıyordu.
Reform Hareketi:
1898 yılında liberal burjuvazi ile toprak ağalarının çıkarlarını temsil eden bir hareketti. Hiçbir kitle desteği olmayan hareket önderlerinin idam edilmesi ile yenilgiye uğratıldı.
Yi Ho Tuan Hareketi (Boksörler Hareketi)
1900 yılında Kuzey Çin’de meydana gelen anti kapitalist halk hareketidir. Geniş köylü kitleleri, zanaatkarlar ve diğer halk kesimlerinin katıldığı hareket 8 Kapitalist gücün ortak saldırıları sonucu katliam uygulanarak dağıtıldı. Kapitalistler, hanedanlıktan Çin içinde askeri üsler kurma imtiyazları elde etti. Askeri zorla açılan limanlar sayesinde kapitalistler gümrük engelini aşarak Çin pazarını kendi mallarıyla doldurmakla kalmayıp iç pazarı da bitiriyorlardı. Konumları hızla bozulan üreticilerin radikalleşen tepkisi boksörler hareketinde cisimleşiyordu. Boksörler Hareketi yağmalanan bir halkın içgüdüsel tepkisiydi.
ÇİN BURJUVAZİSİ SUN YAT-SEN ÖNDERLİĞİNDE TARİH SAHNESİNE ÇIKIYOR
Dr. Sun Yat-Sen 1800’lü yılların sonlarından itibaren Çin burjuvazisini örgütlüyordu. 1905 yılında burjuvaziyi, küçük burjuvaziyi ve toprak sahiplerini bir araya getirerek Tung Meng Huy’u (Çin Devrimci Birliği) kurdu. 1906’da Kiangsi ve Hunan eyaletlerinde ayaklanma başlattı.
1907’de Çaocov, Çinçov ve Kuangdung’da; 1908 yılında Yunan eyaletinde ayaklanmalar örgütledi. Sun Yat-Sen Çin Devrimci Birliği’ni Üç Halk İlkesi dediği ortak bir program etrafında birleştiriyordu. Üç Halk İlkesi; Milliyetçilik, Demokrasi ve Halkın Refahı’ından oluşuyor ve sınıf mücadelesini değil uzlaşmayı hedefliyordu.
10 Ekim 1911’de ordunun içinden kendisine yakın birlikler Kanton ve Vuçang’ta ayaklandı. Kısa sürede yayılan çatışmalar sonucu hanedanlık yıkıldı. Çin Halk Cumhuriyeti geçici hükümeti kuruldu. Sun Yat-Sen Cumhurbaşkanı seçildi. Kısa süre sonra Ordu içinde güç dengeleri Yuan Şih-Kay’ı iktidara getirdi, böylece burjuva devrimi yenilgiye uğradı.
1913 yılında Sun Yat-Sen’in örgütlediği direniş kırıldı. 1914’de Şanghay’da yeni bir ayaklanma denedi o da başarısızlığa uğradı. 1915 yılında Yuan Şih-Kay kendini İmparator ilan etti ama tepkiler karşısında geri adım attı, kısa bir süre sonrada öldü. İktidar için mücadele kızıştı.
Hemen hemen her eyalette iktidarlar belirdi. Çevresine asker toplayan her general hükümranlığını ilan etti. Adeta, herkes herkesle savaş halindeydi.
PROLETERYA VE PARTİSİ ÇKP HALKIN UMUDU OLDU
I. Dünya savaşı bittiğinde galip devletler Alman emperyalistlerinin Çin’deki bütün ayrıcalıklarını Japonlara devretti. Bu haksızlığa karşı Pekin Üniversitesi’nde öğrenciler toplantı ve gösteriler düzenleyerek karşı çıktılar. 4 Mayıs 1919 günü 30 öğrenci tutuklandı. Okulda boykot başladı. Direniş ülkenin pek çok üniversitesine sıçradı. 3 Haziran’da Pekin’de 1000 öğrenci daha gözaltına alındı. 5 Haziran’da pek çok şehirde işçiler greve gitti ve esnaflar dükkanlarını açmayarak destek verdi. 4 mayıs 1919’da başlayan hareketin sonunda Çin Devrimi’nin siyasi önderi artık proletaryaydı.
1 Temmuz 1921 yılında ÇKP Şanghay’da ilk toplantısını yaparak kuruluşunu ilan etti. Genel sekreterliğe Pekin Üniversitesi dekanlarından Cen Dusiu getirildi.
GUOMİNDANG-ÇKP CEPHESİ
Sovyetler Birliği’nin desteği ile kurulan cephe ruhuna uygun adımlar attı. 20-30 Ocak 1924’te Guomindang’ın I. Kongre’sinde Sun Yat-Sen Üç Halk İlkesini; Sovyetlerle dostluk, ÇKP’yle işbirliği ile İşçi ve Köylülere yardım olarak yeniden düzenledi. ÇKP de Guomindang’a bireysel başvurularla tek tek girip sonradan grup oluşturdu. Sovyetler Birliği başta Mihail Borodin olmak üzere danışmanlar gönderdi. Askeri olarak yardımlarda bulundu. Yine Sovyetler Birliği’nin desteği ile subay yetiştirmek ve askeri strateji ve taktikleri öğretmek için Vampoa Askeri Akademisi kuruldu, başına Çan Kay-Şek getirildi. Guomindang’ın tekrar kurulup ilk toplantısında Sun Yat-Sen’in Üç Halk İlkesinin yorumunda değişikliğe gitmesi bir taraftan Sovyetler Birliği’nin ve ÇKP’nin desteğini sağlamayı amaçlasa da diğer taraftan günün koşullarınca tekrar düzenleme ihtiyacından kaynaklanıyordu. “Eski Üç Halk İlkesi’ne gelince;…Rusya o zaman emperyalist bir güçtü; Komünist Partisi yoktu ve işçilerin ve köylülerin hareketi henüz bütün siyasi önemini yansıtmamış ve halkın dikkatini çekmemişti” (Mao, Yeni Demokrasi Üzerine, Ocak 1940)
1925 yılında SunYat-Sen öldü. Başkomutanlığa Çan Kay-Şek getirildi. İlk icraatı rakip olarak gördüğü kişileri hızla uzaklaştırmak oldu. 1926 yılında Sovyetler Birliği’nin askeri ve teknik yardımlarıyla Devrimci Ordu Kuzey Seferi’ne çıkarak Hugan ve Hubei, Ciangsi ve Fujian’ı aldı. Nanking ve Şanghay’ı ele geçiren ÇKP şehri Guomindang birliklerine teslim etti. Çan Kay-Şek Şanghay’da ÇKP taraftarlarını kurşuna dizdirdi. Peşinden diğer şehirlerde de aynı yöntemi uyguladı. Buna karşı çıkan Guomindang sol kanadı Vuhan eyaletinde ÇKP ile ortak hükümet kurdu ama ömrü fazla sürmedi. ÇKP saldırılar karşısında Nançang, Güzhasadı ve Kanton ayaklanmaları ile cevap verdi. Belki de en büyük cevabı Kızılordu’nun kurulması olmuştur.
Nançang Ayaklanması:
1 Ağustos 1927’de Çu En-Lay, Çu Teh vb. önderliğinde 30 bin kişilik bir güçle başlatılan ayaklanma geri çekilirken yenilgiye uğradı. Kurtulabilenler Mao’nun I. Ordusu’na katıldı. Nançang ayaklanmasının en önemli yanı Guomindang’a ilk kurşunun sıkılmasıydı.
Güzhasadı Ayaklanması:
1927 Eylül’ünde Mao’nun önderliğinde Hunan-Kiangsi sınırında başlatıldı. 1928 Nisan’ında geri çekilip Cinkang Dağlarında toplanan birlikler Kızılordu’yu kurdu.
Kanton Ayaklanması:
1927’de Kanton’da kurulan Komün kısa sürede bastırıldı. ÇKP’yi geçici olarak geri çekilmek zorunda bırakan Guomindang Sovyetler Birliği’nin Kanton Konsolos yardımcısını 13 Aralık’ta öldürüp ilişkileri kesmesi ile İç Savaşın I. Dönemi son buluyordu.
KÖKLERİ TOPRAKLA KENETLENMİŞ BİR AĞAÇ YIKILMAZ
Nançang yenilgisi sonrası 7 Ağustos’ta toplanan Merkez Komite Cen Dusiu’nun temsil ettiği sağ oportünizmi mahkum etti ve Genel Sekreterlikten uzaklaştırdı. Toplantıda ayrıca Toprak
Devrimi siyaseti ve silahlı mücadele kararı alındı.
I.İç Savaş Dönemi’nin sona ermesi sadece ÇKP içinde değil Komintern içinde de yoğun tartışmalara yol açmış; Troçkist muhalefet fırsatçılık yapmaya çalışmıştır. Çin’de Tarım Devrimi’nin tamamlandığını artık Sosyalist Devrime sıra geldiğini iddia ediyorlardı. Çin devrimini anti gümrük devrimi olarak niteliyor ve derhal Sovyetler’in kurulmasını şiddetle savunuyorlardı. Troçkistler 1926 Nisan’ında ÇKP’nin derhal Guomindang’dan çıkmasını istiyorlardı. Ancak olaylar tersini kanıtlıyordu. ÇKP ittifak sayesinde rahat bir örgütlenme dönemi yaşıyor, kitle tabanını hızla artırıyordu: “…Temmuz-Eylül (1926) arası köylü birliklerinin üye sayısı 300-400 bini geçmiyordu ve Köylü birliklerinin doğrudan önderliği altındaki yığınların sayısı 1 milyondan fazla değildi…Ocak (1927) ayına kadar Köylü Birlikleri’nin üye sayısı 2 milyona çıktı ve bu birliklerin doğrudan önderliği altındaki yığınların sayısı 10 milyona ulaştı” (Mao Cilt I, Hunan’daki Köylü Hareketine İlişkin Bir Araştırma Üzerine Rapor, Mart 1927)
Guomindang ile kurulan Cephe kötü sonuçlandı. Ancak 1924-27 arasında ÇKP üye ve sempatizan sayısını artırmakla kalmayıp Demokratik Halk Devrimi’nin uygulanabilirliğini dosta da düşmana da göstermiştir.
Bazılarını şöyle sıralayabiliriz: a) Hesapların komitelerce denetlenmesi b) Karşı devrimci toprak ağalarını suç işlediklerinde para cezasına çarptırmak. c) Toprak ağalarını bağışta bulunmaya zorlamak. d) Karşı devrimcilere karşı küçük protestolar; evine kitlesel olarak gidip hatasının tekrarlanmayacağına dair söz verene kadar orada kalmak. e) Büyük protestolar; yerel zorbayı protesto etmek için büyük bir kalabalık toplanır domuzlarını keser, tahılına el koyar ve onun evinde yemek yerlerdi. “15 bin kişilik protestocu 6 yerel zorbanın evine giderek 4 gün protesto yapmışlardı. Bu süre içinde 130 dan fazla domuz kesilip yendi .” (aynı yazı) f) Toprak ağalarına üzerinde suçu yazan yafta ve kafasına külahlar takarak köy sokaklarında dolaştırmak. g) Karşı devrimcilere hapis, sürgün, idam cezaları.
Köylülerin koyduğu yasaklardan bazıları: Oyun (kağıt), kumar, afyon içimi, adi tiyatro oyunları, tahterevan (zenginleri omuzda taşıyan araç), alkollü içki, şölenler (lüks), serserilik vb.
II. İÇ SAVAŞ DÖNEMİ VE ÇKP İÇİNDE “SOL” SAPMA
I. İç Savaş döneminin (1924-27) yenilgi ile sonuçlanmasında Cen Dusiu’nun “sağ” oportünist çizgisinin etkisi büyük olmuştu. Gerek Enternasyonal’in Toprak Devrimi’nin Genişletilmesi, Ordu içerisinde çalışma vb. konularda ikazları gerekse de parti içinde ısrarla yapılan eleştirileri dikkate almadığı gibi Guomindang’a aşırı güven duyma, Toprak Devrimi hareketini mahkum etme, askeri konularda isteksizlik vb. yenilgiyi getirmiştir. Cen Dusiu kliği mahkum edildi. 1929’da Çin’deki Troçkist’ler Cen Dusiu ile birleşerek karşı devrimci bir grup oluşturdular. Guomindang yararına çalıştılar.
Parti “sağ” sapma ile uğraşırken Çan Kuo-Tao’nun başını çektiği “sol” sapma ortaya çıktı. Merkez komite içinde ağırlığı ele geçiren Çan Ku-Tao şehirlerde işçi sınıfına dönük çalışmayı aşırı abartırken kırda köylüler içindeki çalışmaları ihmal ediyordu. I. “Sol” sapma 1927 sonları ile 1928 başları arasında etkili oldu. Mao’nun önderlik ettiği muhalefet hataların bir süreliğine de olsa düzeltilmesinde etkili oldu: “Çin’deki Demokratik Devrim’in içeriği Milli Devrimi tamamlayabilmek için emperyalizmin ve onun Çin’deki uşakları olan savaş ağalarının iktidarını yıkmak ve toprak ağası sınıfının köylüler üzerindeki sömürüsüne son vermek için toprak devrimini gerçekleştirmektir “. (Mao, Cilt I, Çin’deki Kızıl Siyasi İktidar Nasıl Varolabilir, 5 Ekim 1928)
1930 Mayıs’ına gelindiğinde Guomindang ile emperyalistler tarafından desteklenen başını Feng Yusiang ve Yen Si-Sen’in çektiği diğer gruplar arasında savaş çıktı. 11 Haziran 1930’da ÇKP içinde bu durumdan yararlanarak “Yeni Devrimci Atılım” ve “Bir veya daha fazla eyalette zafer kazanmak” şeklinde özetlenebilecek yeni bir”sol” sapma ortaya çıktı. Li Li-san’ın temsil ettiği II. “sol” sapmaya da parti içi verilen mücadele sonucu 1930 Eylül’ünde yapılan MK III. Toplantısında son verildi.
Ocak 1931’de MK IV. Toplantısı’nda “sol” oportünizme karşı mücadele kararı alındı. Ancak bu toplantı ile III. “sol” sapma hatası ortaya çıktı. Başını Van Ming’in çektiği çizgi partiye ağır hasar verdi. 1931 Ocağında başlayıp 1935 Ocağına (dört yıl süre ile) kadar partiye hakim olan III. “sol” sapma II. İç Savaş Dönemi’nin de yenilgi ile sonuçlanmasına sebep oldu. Van Ming Burjuvazinin tümüne ve küçük burjuvazinin yukarı kesimine karşı mücadeleyi savunuyordu. 18 Eylül 1931’de Japon emperyalistleri Mançurya’yı işgal etti. Guomindang Askeri birlikleri “kesinlikle karşı koymayın” talimatı vererek işgali onaylamış oldu. Çan Kay Şek güçlerini Kızılordu üzerine yoğunlaştırarak ÇKP’yi yok etmeye çalıştı. Parti 1933 yılına gelindiğinde yönetimi kızıl bölgelere aktarma kararı aldı. Yönetimin gelmesinden önce Kızılordu
Guomindang birliklerinin 4 kuşatma harekatını başarıyla atlatmış düşmana ağır kayıplar verdirmişti. 1933 yılı Kasımında Japon emperyalizminin Çin’i işgaline karşı Guomindang’ın 19. Yol Ordusu ile Kuzey Ordusu ÇKP’nin önderliğinde Birleşik Cephe siyasetini kabul ederek ayrıldılar. Bu Fucien olayı olarak anılır. Van Ming çizgisi kuşatmaların başarı ile atlatılmasından ve Guomindang’dan ayrılan birliklerden de aldığı cesaretle Çin’de acil bir devrimci durum olduğunu ve 5. kuşatmaya karşı mücadelenin “kim kimi yenecek, devrim yolu mu yoksa sömürgecilik yolu mu?” aşamasına geldiğini söyleyip savunma stratejisi yerine saldırı stratejisini benimsedi. Tüm itirazlara kulak tıkayıp “sağ” sapma ilan etti. Pek çok kişiyi
görevden aldı. 5. Kuşatma sonucunda Kızılordu çok ağır bir yenilgi aldı. Kızıl bölgelerdeki kuvvetlerin % 90’ı, Beyaz Bölgeler’deki kuvvetlerin ise hemen hemen tamamı katledildi.
Sayı 23 (Kasım 2006 – Ocak 2007)