Bu hafta başında Adalı Yayınevi tarafından Mehmet Yeşiltepe’nin yeni bir kitabı yayımlandı. “Direniş ve Umut Odağı Haziran” adını taşıyan eser, Haziran Direnişi’ni her yönüyle ele alıp, onu takip eden günlere dair bir oldukça geniş bir perspektif sunuyor. Mehmet Yeşiltepe’nin kitap için yazdığı önsözü yayınlıyoruz. Ayrıca kitaba ulaşmak için yayınevi bilgilerini de sayfanın en altında bulabilirsiniz.
Her insanın, sahip olduğu değerleri içeren, dünya görüşünü yansıtan bir kimliği vardır. Bu, devrimciler için de geçerlidir. Bir devrimcinin nerede ne yapacağı, nasıl duracağı, devrimciliği kavrayışıyla doğrudan ilintilidir. Devrimcilik, bir yanıyla da büyük düşünmektir. Yaşamda büyük düşünenler, kavgada da sevda da büyük düşünürler. Bunun gereği olarak, büyük bir dünya kuranlar, hayatın her noktasında, sokakta da evde de büyük karşılıklar alırlar.
Bilindiği gibi Che, Gazeteci Lisa Howard’ın “Bir devrimcinin sahip olduğu en önemli özellik nedir?” sorusunu, “Aşk” diye yanıtlar. Bu yanıt çok şaşırtmış olmalı ki genç kadın tekrar etmekten kendini alamaz. “Aşk?” Che Guevara devam eder: “İnsanlık aşkı, doğruluk ve adalet aşkı. Bunları taşımıyorsa benliğinde, gerçek bir devrimci değildir o.”
Che’nin yanıtı gerçekte yaşamı bir bütün olarak aşkla karşılamaktır. Sevgiyi, genelde yaşamın özelde doğayla ve toplumla ilişkinin odağına koymaktır. Güzelin çirkine, yapıcılığın yıkıcılığa, iyimserliğin kötümserliğe baskın olmasıdır; toplumsal-insanal kardeşliktir. Sınıflı toplumun yenilmesi yolunda komünal ufkun kazanmasıdır.
Sınıflı toplum döneminde kötülük çok fazla biriktiği için, bununla mücadele öne çıkmak durumundadır. Mücadelenin bu bağlamdaki gereklilikleri, sevginin ikincil plana itildiği intibaı oluşturabilir. Halbuki sevgi, bir yanıyla da bozucu etmenlerle mücadele etmektir. Halkı sevgili bilmek ve toplumsal değerleri aşkla özdeşleştirmektir.
İşte Birleşik Haziran, Che’nin yukarıda özetlediğimiz devrimcilik tanımını rehber edinerek yola çıkmış bir harekettir. Henüz yenidir; karşılaştığı sorunlar, duraklama ve zorlanmalar; başarısızlığın kanıtı veya moralsizliğin gerekçesi edilmeden yine Birleşik Haziran’ın gündemine girebilmelidir.
***
Birleşik Haziran Hareketi’nin bugüne dek en çok zorlandığı ve belki de bundan sonra da en çok zorlanacağı olgu, farklılıkların yoldaşça davranışı gemlememesinin, farklarına rağmen çeşitli çevre, yapı ve kişilerin coşku ve motivasyonla hareket etmesinin sağlanmasıdır.
Sorunlara dair teşhisten çözüm önerilerine kadar çok farklı düşünmesine rağmen on binlerce insanın aynı amaçlar etrafında buluşması, beraber hareket etmesi zordur; tam da bu zorluk sebebiyle bugüne kadar birlikler istenen sonucu vermemiştir. İşte Birleşik Haziran bu soruna da çözüm üretme zemini olabilmeli, farkları baskılamadan, tarafları asimile etmeden çözüm üretebilme yolunu bulmalıdır. Bu konu ayaküstü, günlük akılla, akla ilk geleni çözüm diye önermekle aşılacak bir sorun değildir; ama Haziran’dan karamsarlık üretip umutsuzluğa kapılma sebebi de olmamalıdır.
Haziran, önceden denenmiş hazır bir şablon değildir. Doğası gereği yaşayacağı, uygulama halindeyken süreç içinde aşacağı sorunlar olacaktır. Hatta belki iç sorunların hiç olmadığı bir dönem olmayacaktır. Ancak bu, kanıksamayı veya çözüm üretmekten vazgeçmeyi beraberinde getirmemelidir. Önemli olan teşhisin doğru yapılması; bireyin örgütlü yapıları, örgütlü yapıların da bireyi kabahatli göstermesi gibi kolaycı yöntemler yerine, sorunun kaynağına inebilmektir.
Daha önce çeşitli deneyimler yaşanmış olsa da sol, belki de ilk kez bu kapsamda bir çeşitlilik içinde değerlerinin somutlanması pratiğini yaşamaktadır. Bir anda kırk yıllık alışkanlıklarımızdan vazgeçmemiz beklentisi çok iyimser olur; ama en azından bu gerçekliğin bilincinde olarak hareket edip yan etkileri en aza indirilebilir. Bu konuda her bireye olduğu gibi her örgütlü bileşene düşen görev ve sorumluluklar vardır.
Elbette öğrenerek yapacak yaparak öğreneceğiz; fakat bu, arkasına sığınılan bir gerekçe değil bir yöntem olabilmeli, alışkanlıklarımızla baş etme grafiğimiz zamana bağlı olarak yükselme eğilimi göstermelidir. Aksi takdirde, dağılması-sönmesi kolay olmasa da Haziran’la ifadesini bulan birikim ve değerlere karşı, hesabı kolay verilemeyecek sonuçlar elbirliğiyle yaratılmış olacaktır.
Haziran ne sadece eylem hareketi ne de sadece teoridir. Bir şablona sığmayacak denli çeşitli, renkli ve canlıdır. Bu bağlamda, Hareket’in yaşayan yanını besleyen ve ne olup olmadığına dair soruları yanıtlayan üretimler önemsenmeli, arayış ve üretim de kolektifleştirilebilmelidir.
Bugüne kadarki tartışmalar, yazılıp çizilenler gösterdi ki genelde ülke gündemine, özelde devrimciliğe, mücadele araç ve yöntemlerine dair yapılan yorumlama, okuma ve kavrama hataları, Haziran’a dair de yapılıyor. Bunun birden çok nedenleri ve kimilerinin bakış açısını gözden geçirmesini gerektiren boyutları olsa da biz, öncelikle kendi sorumluluğumuzu bilmeli, eksik veya yanlış anlamaya açık biçimde anlattığımız varsayımıyla hareket etmeliyiz.
Mevcut tabloya baktığımızda ortada devrimciliğin kavranışına dair sorunlar olduğunu görüyoruz. Çok seslilikten, farklara tahammülden, farkların bir arada yaşatılmasından söz edenler, bilerek veya bilmeyerek dilde ve yöntemde tekleşebiliyor. Ancak bu durum bizlerin de tekleşmesini, tahammülsüzlüğünü beraberinde getirmemelidir.
Bugüne kadar gözlem ve tecrübelerimiz devrimciliğin yeterince anlaşılamadığını, nihai hedefle gün arasında bağ kurmakta güçlük çekildiğini, en son söylenecek şeyin en başta söylenebildiğini, dolayısıyla azami program ile asgari program arasındaki farkın yeterince kavranamadığını gösteriyor.
Tam da bu nedenle, aynı zamanda farklara tahammül ve hoşgörü zemini olan Haziran’ın değerlerine uygun olarak sabırlı olunmalı, dost yapılardan ve halk kesimlerinden gelebilecek yanlış anlamalara reaksiyoner biçimde değil kapsayıcı ve hoşgörülü yaklaşılmalı, Haziran’ın ne olup olmadığı tekrar tekrar anlatılabilmelidir.
Devrimcilik nasıl ki bir yaşam biçimi, çok yönlü bir duruş, hem kavga hem alternatif ise, mücadele alanları da mücadele biçimleri de birinin diğerini yadsımadığı ama temel-tali ilişkisinin kurulduğu bir duruş ve kavrayış gerektiriyor.
Devrimciliğin ne olduğuna baktığımızda bugüne kadar çok veri biriktiğini ancak bunların yeterince değerlendirilemediğini, bazen tek yanlı olunduğunu bazen de tecrübenin güne yanlış aktarıldığını görüyoruz.
Farkları büyütmeden, karşıtlık üretmeyi eksene koymadan tartışmayı öğrenmek başlı başına bir kazanımdır ve Hazirancadır.
Haziran, Hallac-ı Mansur’un “bana bak onu gör hep aynı şeyiz” dediği durumdur; tarihteki birikimleri kopyala-yapıştır yöntemiyle değil diyalektik yöntemle bugüne taşımaktır; dün-bugün diyalektiği kurmak, anda geleceği yaşatabilmektir; Hz. Ali’nin “Gerçek dost, sıkıntı zamanında imdada yetişendir,” ifadesindeki dayanışma ve kapsayıcılığın güncellenerek somutlanmasıdır.
Biz, tarihteki hiçbir birikimi, gelişmeyi yok saymamak ama tarihsel bağlamından koparmadan değerlendirmek durumundayız. Haziran, bir mücadele zemini olduğu kadar bir öğrenme ve uygulama sürecidir. Her üretim kendi yerinde önemlidir. Ama orada dondurulmamalıdır. Bu bağlamda insanin fikri birikim surecinde ortaya çıkan her üretimi önemseyeceğiz ama taklit etmeyecek, “kopyala-yapıştır” yapmayacağız.
Elinizdeki kitap bu kapsamda ele alınmalı, üretimleri karşı karşıya değil yan yana getirmenin çabası olarak görülmelidir.
Haziran 2015
Mehmet YEŞİLTEPE
İsteme Adresi
M. Şevket Paşa Mah. Piyalepaşa Cad. No:144 B Okmeydanı/Şişli – İST Tel: (0090) (212) 249 38 75