Devrimci Hareket’in
25 Temmuz’da Yaptığı Açıklama
7 Temmuz günü, İskoçya’da G-8 Zirvesi’nin yapılmakta olduğu bir süreçte, Londra bombalarla sarsıldı. Onlarca insan yaşamını, yüzlerce insan sağlığını yitirdi. Eylemlerden hemen sonra; emperyalist -işbirlikçi- kirli koro, ” barbarlık ” dedi, ” El- Kaide ” dedi, konuyu terör demagojisiyle boğmaya çalıştı. Ama artık dünya halkları nezdinde teşhir olan emperyalizmin yalanları, işbirlikçiler hariç, kimseyi ikna etmeye yetmiyor.
Barbarlık diyen, hala utanmadan medeniyetten söz eden Blair’e, İngiliz gazeteci Robert Fisk ‘ten yanıt geldi:
“2003’te Amerikan-İngiliz ittifakının işgal ettiği Irak’ta sivillerin öldürülmesi, Iraklı çocukların atılan misket bombalarıyla paramparça olması, Amerikan ordusunun kontrol noktalarında masum Iraklıların vurulması da barbarca değil mi? (…)
“Onlar öldüğü zaman savaş zaiyatı oluyor, biz öldüğümüz zaman barbarca bir terörün kurbanı oluyoruz .”(…)
“Irak’ta direnişle çarpışıyorsak, direniş de neden bizim ülkemize gelmesin?”
Rober Fisk’in bu isabetli yanıtlarının yanında, emperyalizme karşı olduğu halde, yanlış sorular soran ve olayları yanlış noktalardan tartıştıran da oluyor ne yazık ki… Bu, bütünüyle yaklaşım/perspektif hatasından olabildiği gibi, liberal rüzgarın etkisine girmekten veya salt çığlık atıp dans ederek özgürleşilebileceğine inanmaktan da kaynaklanabiliyor. “Özgürlük ise, kederli tutkularla değil, sevinç dolu çığlıklarla ve dans ederek gelecektir.” (Bülent Usta, Birgün Gazetesi, 9 Temmuz 2005)
LONDRA EYLEMİ IRAK BAĞLAMINDAN KOPARILMADAN DEĞERLENDİRİLMELİDİR
“Her eylemi El Kaide ile açıklamaya çalışmak, halkların nezdinde yıpratılması daha kolay olduğu ve hedef şaşırtmaya yaradığı içindir. Kendilerine yönelik her eylemi gayrımeşru ve terörist olarak niteleyen emperyalist güçler ve işbirlikçileri, Irak’ta bir vatan savunmasının olduğu ve bu çerçevede gelişen eylemlerin, yapanın kimliğinden bağımsız olarak bir meşruiyet taşıdığı biçimindeki gerçekliği çeşitli çabalarla gölgeleme gayreti içindedir. Bu nedenle, Türkiye’de patlayan bombalar dahil, eylemler; “balistik inceleme” adı altında yansıtılan bilgilerin etkisine girmeden, hangi politikanın devamı olduğu ve nasıl bir gerçekliğe tekabül ettiği noktasından hareketle değerlendirilmelidir .”(Bkz. DH. s:12)
Yukarıdaki ifade, 2003 Kasımı’nda İstanbul’da İngiliz hedeflere saldırı sonrasında Devrimci Hareket tarafından yapılan değerlendirmeden alınmıştır. Daha sonra İspanya’da ve bugün Londra’da yapılan saldırılar da bilinçli bir yönlendirme sonucu El Kaide ile ilişkilendirilmiş ve eylemin devamı olduğu politikadan soyutlanarak değerlendirilmesi istenmiştir. Hatta direnişe de yarar değil zarar getirdiği değerlendirmesi yapan çevreler de olmuştur.
“Londra’da bombaları patlatanlar, eğer amaçları işgal cephesini zayıflatmaksa, her patlamayla karşılarındaki cepheyi daha da güçlendirdiklerini görmüyorlar mı? Bush’un ve Blair’in işgal gerekçelerini güçlendirmiyorlar mı?” (L.Doğan Tılıç, Birgün gazetesi, 9 Temmuz 2005)
Sürece askeri kurallar ve eylem-politika ilişkisi açısından bakabilenler; bu tür sansasyonel eylemlerin, süreçte etkin/güçlü olan tarafından kullanılabildiğini, ona yaradığını bilir. Burada düşülebilecek yaklaşım eksikliği, eylemi Londra (veya İngiltere) sınırları içinde test etmektir. Gerçekte bu eylem, İstanbul ve Madrid eylemleri gibi, Irak’ta süren direnişin devamı olduğu için öncelikle Irak coğrafyası içinde test edilmelidir. Orada da güçlü olan, bu eylemi artılara çevirecek olan direniş güçleridir. Bu gerçeklik, eylemin yapılış biçiminden bağımsız bir olgudur.
Eylemde sivillerin, masum insanların öldüğü doğrudur. Eylem tercihini Marksistlerin bu biçimde yapmadığı, yapmayacağı da doğrudur. Ancak, buna rağmen eylemin sebep olduğu acılar, direnişe değil işgale tepkiyi büyütmelidir. “Patlamaların, günlük yaşamın bir parçası haline gelmiş olması, bir Ortadoğu gerçeğidir. Bu gerçek, İstanbul’u da içine almıştır. Müsebbibi, başta ABD ve İsrail olmak üzere, emperyalizm ve işbirlikçileridir. İstanbul’daki eylemlerde canı yanan tüm masum insanlar; öfkelerini bu suçlulara yöneltmelidir .”(Bkz. DH. s:12)
NEDEN İNGİLTERE?
Anımsanacak olursa, geçen sene Madrid bombalandığında, kimileri “Neden İngiltere değil?” diye sormuştu. Bu soru, eylemin Irak ilintisi sebebiyle doğru gibi görünse de, İspanya’nın özgünlüğünü ıskalıyordu. Madrid’teki bombalamalar, propaganda yönü ağır basan askeri eylemlerdi ve hedefleri tek değildi. İspanya seçim sürecindeydi; bu bağlamda Madrid’teki patlamalar, hem İspanya’nın ABD politikalarıyla örtüşen dış politikasına hem de ülke içi siyasal gelişmelere müdahaleyi içeriyordu.
Dün “neden İngiltere değil?” diye sorulmuştu; bugün İngiltere vuruldu. İngiltere’yi hedef haline getiren nedenlerin başında Irak politikası geliyor; ancak, İngiltere’nin de eylemin zamanlamasının da bir özgünlüğü var.
Bugün ABD öncülüğünde dünya ölçeğinde yürütülen neoliberal saldırının hem askeri hem de ideolojik olarak en büyük destekçisi İngiltere’dir. Bu yanıyla, dünya halklarının tepkisini en fazla çeken ülkelerden biridir. En vahşi neoliberal politikaların tüm dünyaya taşınmasının askeri ifadesi olan Irak müdahalesinde de İngiltere egemenleri, İngiltere’de milyonları kucaklayan kitlesel gösterilere rağmen ABD’nin yanında dolaysız biçimde yer almıştır. Bu nedenle
İngiltere; Irak’taki işgalden, zulüm, yıkım ve katliamlardan birinci derecede sorumlu duruma düşmüş ve Irak’taki direniş hareketinin hedefi haline gelmiştir.
Eyleme neden olan ve zamanlamasına etki eden bir diğer olgu da G-8 Zirvesi olmuştur. G-8 Zirvesi gerçekte, uluslararası emperyalist odağın, bağımlı ülkeleri yeniden sömürgeleştirme, sömürüyü derinleştirme amaçlı bir oturumdur. Oradan yoksullar lehine, Afrikalı halkların yararına bir sonucun çıkması, emperyalizmin niteliği ile bağdaşmamaktadır. Bu iddia, küreselleşmenin açlıktan sağlığa, bilgi teknolojisinden gelir dağılımına kadar her sorunu giderecek; insanlığın önünü açacak ve hizmetleri en ücra köşelere kadar taşıyacak olması iddiasından/yalanından farklı değildir.
Gerçekte ise artık bilinmektedir ki küreselleşme; emperyalist sömürünün ve bu amaçlı saldırının dünya ölçeğine yayılması; vahşi kapitalizm uygulamalarının, özelleştirmenin, açlık ve zulmün en ücra köşelere kadar taşınmasıdır. Afrika’daki açlığın da, “iç çatışma”ların da sebebi budur.
Afrika’da halklar, emperyalist müdahale öncesi daha huzurlu daha mutlu ve toktu. Onları emperyalizmin ilgi alanına çeken; tarımsal alanları, kauçuğu, pamuğu, pirinci, kakaosu; elması, altın, vb. madenleridir. Emperyalizm, yağmur ormanları dahil Afrika’nın her zenginlik ve değerini yağmalamıştır. Bu yağmada en büyük pay G-8’lere aittir.
Üçüncü ve İngiltere’nin özgünlüğünü yansıtan bir diğer neden de sosyal politikalarla ilintilidir. Bir dünya kentine dönüşme sevdasında olan ve temel işgücü açığının büyük bir kısmını yeni sömürge ülkelerden karşılayan Londra’nın (İngiltere’nin), son zamanlarda yeni gelen insanlara ikinci sınıf vatandaş muamelesi yaparak şehir dışında oluşturulan gettolarda toplaması, bu alanlarda çok zor koşullarda yaşamaya mahkum etmesi, ona karşı tepkiyi büyütmüştür. Bu tepkinin doğrudan taşıyıcıları içinde siyasal bilinçle eyleme geçebilecek insanların varlığı, aynı zamanda, söz konusu eylemler için Irak’tan gelmenin şart olmadığını da gösteriyor.
Gerçekte ne İstanbul ne Madrid ne de Londra’daki saldırılar bir tesadüf değildir. Özellikle 11 Eylül sonrasında tüm dünyayı bir savaş alanı olarak gören ABD’nin saldırganlığı karşı-saldırı olasılıklarını tetikleyip büyütürken, alındığı söylenen önlemlerin, 11 Eylül’ün tekrarını veya benzer saldırıları önleyemeyeceği görülmüştür. Evet çok ciddi önlemler alındığı doğrudur .
Dünya ölçeğinde her türlü haberleşme, iletişim, maddi kaynak aktarımı tam bir denetim altına alındı. Şehirler veya ülkeler arasındaki yolculuklarda, çok uzun dönemli geçmişe gidilerek kimlik denetimi yapılmadan seyahatlere izin verilmemiş, hatta kimlikleri hakkında net bilgiye ulaşılamayan kişilerin varlığı nedeniyle uçakların havada engellendiği bile olmuştur. Ancak bunlar sonuçta teknik önlemlerdir ve insan/halk unsurunu, kendi toprakları üzerinde direniş geliştirme eğilimi taşıyan bir halkın yaratıcılık kapasitesini, haklı olmanın verdiği güç ve motivasyonu yok sayan bir yaklaşımın ürünüdür.
Eylemlerin Irak bağlamlı olması, eylemcilerin mutlaka Irak’tan gelmesini gerektirmiyor. New York, Madrid, Londra eylemleri arsında organik bir bağ da olmayabilir. Ama, biliniyor ki eylemlerin dünya genelinde sürdürülebilmesinin altyapısını Irak direnişi sağlıyor.
Eylemlerin Marksistlerce yapılmıyor olması, sivil kaybın boyutları, eleştiri konusu yapılsa da bunun öne çıkarılması ve sorunun salt bu çerçevede tartışılması, Irak’taki direnişin meşruiyetini ve eylemlerdeki politik boyutu ıskalamak anlamına gelir. Nasıl ki Filistin sorunu bugün artık salt Filistin’de yaşayanların sorunu değilse, Irak sorunu da salt Iraklıların sorunu olarak görülemez. Devrimci, demokrat veya duyarlı çevrelerin düşeceği en büyük hata, eylemler sonrasında bizzat emperyalist odaklarca tetiklenen “terör” yaygarasına ortak olmaktır.
Irak’taki direniş, giderek güçlenmekte ve yaygınlık kazanmaktadır . Artık Bakuba, Felluce gibi yerlerle sınırlı değildir. Bir yıl önce ayda bir yapılabilen üst düzeydeki askeri eylemler, artık güncelleşmiş durumdadır. İtalya, Londra eylemlerinden sonra Irak’tan asker çekmekten söz etmeye başladı. Bunlar, emperyalizmin duruşunu sarsan gelişmelerdir. Dünya genelindeki ölçeksiz sömürü ve saldırının muhatabı halklar, kendilerini Irak’tan bağımsız veya Irak’ı kendilerinden uzak görmedikleri oranda ortak adım atma, vuruşların sonuçlarını birleştirebilme şansına sahip olacaktır.
Bu arada 7 Temmuz’daki eylemden sonra Londra bir kez daha vurulurken, eş zamanlı olarak Mısır’da da benzer saldırılar oldu. Mısır’ın Irak’ta işgal güçleri ile girdiği işbirliği, verdiği destek akla ilk gelen nedendir. Ve gelişmeler gösteriyor ki artık Irak, tüm dünya ülkelerinin sorunudur. Diğer bir ifadeyle, Irak’ın nabzı tüm dünyada atmaktadır. Savaşı tüm dünyaya yaymaktan söz eden ABD, şimdi tüm dünyada hedef konumundadır. Ve görünen o ki eylemler daha sık aralıklarla gündeme gelecektir. Bunun için eylemcilerin Irak’tan gelmelerine de gerek yoktur. Çünkü sistem her ülkede kendi düşmanlarını bizzat kendisi yaratıyor.
Ve sonuçta, rüzgar ekenleri yarın daha büyük fırtınalar bekliyor.
-BOMBALAMALAR SONUCU YAŞANAN MADDİ VE RUHSAL KAYIPLARIN SORUMLUSU EMPERYALİZMDİR.
-ÖFKE EMPERYALİZME YÖNELTİLMELİDİR. Sayı 18 (Ağustos – Ekim 2005)