Sömürgecilik ve darbe iklimi
Peş peşe, önce Akdeniz Belediyesi’ne kayyum atandı. Sonra Beşiktaş Belediye Başkanı gözaltına alındı ve devamında İstanbul Barosu Başkanı İbrahim Kaboğlu ile Yönetim Kurulu üyelerinin görevlerine son verilmesi ve yeni baro başkanı ile yönetim kurulu üyelerinin seçilmesi talebiyle dava açıldı.
Gelinen aşamanın sömürgecilikte ve darbe ikliminde yeni bir durum ve aşama olduğunu söylemek abartılı olmaz. Artık hayatın her alanında 12 Eylül’ü ve hatta ötesini anımsatan gelişmeler yaşanıyor.
Yeni sömürgecilik 1946’da başladı ama hiç kesintiye uğramadı ve sürekli olarak güncellendi. Bugün artık ekonomiden eğitime/kültüre kadar hemen her alanda sonuçlarıyla yüzleşiyoruz; sömürge madenciliği, sömürge tarımı gibi sömürge hukukuyla da karşı karşıyayız.
Bunlar yaşanırken Devlet Bahçeli, grup toplantısında “yeni süreç” ile ilgili İmralı’daki ikinci görüşmeye işaret etti. Ve “DEM heyeti ile İmralı arasında yapılacak ikinci görüşmenin sonunda PKK’nın örgütsel varlığının bittiğini, terörle bir sonuç alınamadığı, bu kanlı sayfanın birçok bedel ödenerek kapandığı hiçbir şart ileri sürülmeksizin açıklanmalıdır” dedi.
“Yeni sürece” dair açıklamalarında Sırrı Süreyya Önder, devletin “Ya Kürtlerle barışarak Ortadoğu’da temel bir aktör haline gelmek ya da sert bir çatışma yolunu seçmek.” seçenekleri arasında sıkıştığını belirtti.
Ahmet Türk ise “Türkiye’nin Ortadoğu’da demokrasiyi ihraç edecek bir noktaya gelmesini istiyoruz” dedi.
“Yeter” demenin sırası gelmedi mi?
Sermaye iktidarının, sınıfsal duruşunu gizlemek yerine her şeyi açıkça ifade ettiği, tüm adımları emek ve özgürlük karşıtlığını perçinlemek üzere attığı, burjuva temsilin hiçbir biçimini tanımamak anlamına gelen kayyum politikasının baroya müdahalede de gözlendiği, halkın gerek ücret tayininde gerekse yapılan zamlarla açlığa mahkûm edildiği, barınma dahil en temel insan haklarının gasp edildiği bu koşullarda soruyoruz:
- “Yeter” demenin sırası gelmedi mi?
- “Yeni süreç” adı verilen orta oyununa “dur” demek için daha kaç saldırı, tutsaklık veya hak gaspı bekleniyor?
- Demokratikleşme adımları atılıyor ve Kürt sorunu çözülüyor görüntüsü altında muhalif tüm kesimlerin soluk alamaz hale getirilmek istendiği görülmüyor mu?
- “Kürtlerle barışarak Ortadoğu’da temel bir aktör haline gelmek” ne demek? Barıştan ne anlaşıldığı bir yana; mevcut iktidarın/devletin Ortadoğu’da temel bir aktör haline gelmesi, Kürt halkı dahil hangi halkın yararına olabilir?
- Faşizm giderek derinleşir ve saldırıda kapsam büyütürken, “Türkiye’nin Ortadoğu’da demokrasiyi ihraç edecek bir noktaya gelmesi” nasıl mümkün olacak? En temel meselelerin bu şekilde dayanaksız/içeriksiz söylemlere konu edilmesi, duruştaki açmazın/yanılgının ifadesi değilse nedir?
- Tepeden tırnağa kurumsallaşmış faşizm, ülkeyi ucuz emek cenneti, yağma ve talan cumhuriyeti haline getirmişken, en temel hak ve özgürlükler gasp edilirken, Kürt sorunu gibi temel önemdeki bir konuda demokratikleşmeye gittiği dünyanın neresinde görülmüştür? Atılan tüm adımlar, iktidarın kendi KDP’sini yaratma ve onlarca yıllık mücadeleyle büyük bedellerle oluşturulmuş birikimi, güç ve imkanları tasfiye etme amacını güttüğünü yeterince göstermiyor mu?
Bıçak kemiğe dayanmıştır
Kaybedecek vakit yoktur; kendi yasalarına, düzen içi kurum ve yapılara tahammülü kalmayan, emperyalizmin Gazze’de, Lübnan’da, Suriye’de veya dünyanın dört bir yanında başvurduğu ölçüsüz saldırganlığı ülkemizde, hayatın her alanında yeniden üreten bu faşist zorbalık, birleşik mücadele imkanlarıyla yenilmediği sürece tek tek her birimiz ve bir arada hepimiz yenileceğiz.
Bir kez daha, Clara Zetkin’in 1932’de Alman Reichstag’ının açılışında yaptığı “Bu boğucu tarihsel zorunluluk karşısında, tüm bağlayıcı ve ayrıştırıcı siyasal, sendikal, dini ve dünya görüşsel yaklaşımlar geri plana çekilmelidir. Tüm tehdit edilenler, tüm acı çekenler, haydi faşizme ve onun hükümetteki vekillerine karşı birleşik cepheye! Krizlere, emperyalist savaşlara ve onların sebebi olan kapitalist üretim tarzına karşı birleşik cephenin ilk ön koşulu, emekçilerin faşizme karşı kendilerini başarıyla savunmasıdır.” (abç) biçimindeki çağrıyı güncelleme, birleşik mücadeleyi sözden fiile taşıma sorumluluğu ile karşı karşıyayız.
Bunun için gerekli çelişmeler, kriz ve dinamikler yani objektif koşullar vardır; bir avuç egemen ve mevcut tablodan nemalanan kesimler dışında kimse gidişata razı değil ve böyle yaşamak istemiyor. Bu, aynı zamanda çözümün kimlerle, hangi birleşik zeminde aranması gerektiğinin de göstergesidir. Çağrımız, tüm halk kesimlerine olmakla birlikte öncelikle, bu süreçte örgütlü rol alabilecek olanlaradır.
Devrimci Hareket
16 Ocak 2025