Bir süredir Fransa’da sesini yükselten ve eyleminde ısrarlı olan Sarı Yelekliler, sorunun müsebbibi sermayenin de onların sınıf karşıtı emekçilerin de gündemine girmiş durumda. Bu konuda, sınıfsal bakışı ıskalayan yaklaşımlar söz konusu olsa da sınıflar diyalektiğinin kuralları işliyor ve saflaşma giderek emek-sermaye ekseninde gerçekleşiyor.
Bilinir ki sınıfsal bir yaklaşım geliştirilemeyince, yapılan değerlendirmelerde duyumlar da öznelleşmiş yorumlar da kulaktan dolma bilgiler de etkili olabiliyor. Türkiye’de yaşanan Gezi’yi apolitik veya sınıfsallık dışı görmek gibi Sarı Yelekliler de kimilerince, hak etmedikleri yakıştırmalarla muhatap ediliyor.
Eğer bir hareketin niteliğini eyleminin/politikalarının niteliğinden koparıp katılımcıların heterojen bir toplam oluşturan aidiyet ilişkileri üzerinden değerlendirecek olursak, biçimin özü yani içeriği, görüngülerin siyasal arka planı gölgelediği görülür.
Aynı amaç etrafında sokakta ittifak halinde varlık gösteren güçleri ayrıştırıp, eylemin niteliğinin dışında değerlendirmek, ittifak olgusuna dair bir yanılgıya işarettir. Örneğin Gezi’de eylem halindeki kitleden tek tek kişileri ayırıp “taraftar”, “lümpen”, “içki içen” vb. olarak değerlendirmek, eylemin amacını ve niteliğini kişisel tanımlarla gölgelemek anlamına gelir. Halbuki 2103 Haziran sürecinde, AKP eliyle uygulanan politikalara karşı binlerce insan sokakta güç ve eylem birliği yaptı. Orada kimin nereden geldiğinden veya kişisel niteliklerinden öte eylemin niteliği katılımcıları yoldaşlaştırdı. Aynı şey bugün Fransa’da eylem halindeki kitle için de geçerlidir. Sorunu sınıfsal ölçeklerle ele almak yerine içinde gerici/faşist aramak, yapılacak en büyük yanılgılardan biridir; bütünlüklü sınıfsal duruşu akamete uğratacak bir yaklaşımdır.
“Ne sağcıyım ne solcu” söylemiyle gelen Macron’un başından beri sermaye lehine politikalar geliştirmesi, hakın kemerini sıkma politikalarında ısrarcı olması, OHAL’den sürekli OHALe’ geçiş dahil hemen her önlemin “kontrol toplumu” yaratma amacına hizmet etmesi ve sermayenin çıkarlarının azami boyutta gözetilmesi, gerçekte Sarı Yeleklilerin eyleminin nasıl bir zemin üzerinde yükseldiğini gösteriyor. Bu, aynı zamanda eylemin sınıfsal niteliğine, meşruiyetine dair de yeterli veri sunuyor.
Ülkemizde de çeşitli biçim ve oranlarda tanık olduğumuz gibi kitleler krizin faturasını ödemek istemiyor. Bu konuda tüm manipülasyonlara ve algı tahribatına rağmen bilinçlenme artarken, giderek eylem alanlarının sayısını ve niteliğini büyüten tepkiler de çoğalıyor. Bugün ülkemizde hangi parti tabanından olursa olsun emekçiler aynı eylem sahasında buluşup neoliberal politikalara karşı duruyorsa, o eylem haklı talepler üzerine bina edilmiş meşru demokratik bir eylem tanımlamasını hak eder.
Sarı Yeleklilerin ortaya koyduğu kararlı duruş karşısında Fransa Başbakanı’nın akaryakıt zammından vazgeçtiklerini açıklaması, eylemin kazanımlarındandır ve sermayenin saldırgan politikalarının nasıl durdurulacağına dair öğretici bir gelişmedir. Ayrıca Avrupa’nın (Bulgaristan, Belçika, Hollanda, Almanya gibi) diğer ülkelerinde de benzer eylemlerin görünür hale gelmesi, neoliberal politikaların giderek daha yoğun ve aktif biçimde sorgulanmakta olduğunu gösteriyor.
Küresel kriz ve paylaşım koşullarında yaşanan emeğin haklarına, kazanımlarına, örgütlülüğüne yönelik saldırılar, toplam olarak sermayenin tasarı halindeki yeni düzeninin ipuçları olarak okunabilir. Bu süreçte sermaye, sınıflar mücadelesi geçmişinden öğrenerek politika geliştiriyor ve emeğin 200 yıllık tüm kazanımlarını adım adım tasfiye etmeyi amaçlıyor. Dünyanın bütün ezilenleri artık daha net ve açık biçimde yok sayılmak, hiçe sayılmak gerçekliği ile yüzleşiyor.
Avrupa’da burjuva demokrasilerini tartışılır hale getiren, yeni sömürge ülkelerde nispi demokratik kurum ve uygulamalara bile tahammülsüzlük dolayısıyla da faşizmin derinleşmesi biçiminde gelişen bu küresel saldırı karşısında genelde emekçilerin özelde devrimcilerin, kendi geçmişinden öğrenen ve birikimini somuta taşıyan bir üretkenliğe ihtiyacı vardır. Süreç, tek tek direnişleri önemli kılarken aynı zamanda, işyerinin de ülkenin de sınırlarını aşan bir kapsayıcılığı, kolektif ufuklu ve birleşik mücadele perspektifli bir duruşu gerektiriyor.
Devrimci Hareket
7 Aralık 2018