Ne zaman göçmen kuşları görsem
Giden yoldaşlarım düşer yüreğime
İçime akıtırım gözyaşlarımı
Daha da çoğalırım gün be gün
Açlıktan ölen bebeler
Ağız dolusu gülücükler atsın diye birgün
Ne zaman taze bir fidan görsem
Önder’im düşer yüreğime
Salarım köklerimi toprağa
Daha çok sarılırım yaşama
Mavi bulutlarımızı karartmasınlar diye
Kuşanıp gökyüzünü en yaralı yerlerimize
Hergün inatla geçiyoruz vurulduğun sokaktan
Peşin sıra yürüyoruz aynı YOL’da
Görsünler karanlık sevici leş kargaları
Tükenmedik, tüketemezler bizi
Halkın bağrına ekilmişiz, sökemediler sökemezler bizi
Sanmasınlar susturduklarını seni
Bak! Nasıl yankılanıyor yoldaşlarının sesleri
Yeni doğan ve baharı müjdeleyen bir bebeğin çığlığı gibi
Sırtlanıyorlar aydınlıkları
Tıpkı bir karıncanın sırtlandığı gibi bir buğday tanesini
Biliyoruz; ilelebet sürmeyecek bu barbar karanlık
Toprağın altındaki tohum hissedecek alnında kızgın güneşi
Çıkacak insanlık
Platon’un nemli ve küflü mağarasından
Çıkacak tomurcuk tomurcuk bahara doğru
Elele ve hep birlikte!
Cevahir ASLAN
Sayı 13 (Mayıs – Temmuz 2004)