Ünlü Fransız şair Paul Eluard, “Karartma” adlı şiirinde:
“Kapılar tutulmuş neylersin
Neylersin içerde kalmışız
Yollar kesilmiş Şehir yenilmiş neylersin
Açlıktır başlamış
Elde silah kalmamış neylersin
Neylersin karanlık bastırmış
Sevişmezsin de neylersin.” diyor.
Bugünün Türkiyesi’nde yazılsaydı bu şiir, son dizesi muhtemelen şöyle olurdu: “Diren mezsin de Neylersin?” şiirin adı da bugünün Türkiyesi’ne pek uygun üstelik: “Karartma” Neler karartılmadı ki bu memlekette; 1 Mayıs Katliamı’nın gerçek failleri, Sivas’ın memlekete yayılan dumanı, Susurluk, Roboski, Soma, Hırsızlık-Yolsuzluk-Ahlaksızlık… Neler karartılmadı? Onbinlerce insanın geleceği, mutlu bir yaşam özlemi, insanca olan ne varsa karartıldı velhasıl.
Her türlü çürüme ve kirliliğin karartıldığı –daha doğrusu- AK’landığı bu düzende direnmezsin de neylersin? “Bana dokunmayan yılan bin yaşasın” temennisinin uzun zaman önce tedavülden kalktığı, tüm sokak başlarını ‘yılan’ların tuttuğu bir zamandayız hep birlikte.
Fatsa’da bir altın madeni yapıyor tekeller. Ormanların arasında, suların yanıbaşında. Yabancı ortaklı Altıntepe şirketi, dokuzyüz dönüm kestane ağacını yerle bir ediyor. Kestiği ağaçların üstüne beton döküyor. Kurdu-kuşu, börtüsü-böceği, havası-suyu zehirleniyor Fatsa’nın. Siyanür denilen zehrin Fatsa’da yaşamı altüst etmesi, bir gram altın için binlerce ton toprağın telef edilmesi, mısırın, fındığın, fasülyenin bir daha yetişmemesi, sermaye sahiplerinin umurunda değil. Fatsa halkı, Terzi Fikri’nin işaret ettiği yöne çevirmiş başını. Hayatının, böylesine ‘ucuz’ bir biçimde elinden alınmasına karşı başlamış direnmeye. Asker, jandarma, polis, mahkemeler tek yumruk dikilmiş halkın karşısına. Neymiş? Milli menfaatler varmış vb. Bu durumda, Direnmezsin de Neylersin?
Soma’da 301 can gömülmüş toprağın altına. Onların da üstüne beton dökülmüş. Kader ve fıtrat diyerek geçiştirilmiş katliam. İnsanlık, insan onuru, canı ne varsa gömülmüş işçilerle birlikte. El kadar çocuklar babalarının mezarının başında. AK gazeteler, ‘acılı’ fotoğrafları birinci sayfalarından paylaşıp ne kadar ‘yas’ta olduklarını gösteriyorlar. Beşir Derneği hemen varıp SOMA’ya, takdir-i ilahiye boyun eğmek gerektiğini, başkaldırmanın ‘günah’ olduğunu telkin ediyor! Bu durumda, Direnmezsin de Neylersin?
“İnsan annesinin dizine dahi oturmamalı, bu durumda da tahrik olunabilir” diyen zihniyet, zehirli sarmaşık gibi sarmış dört yanı. Üstelik bu sapıklığın adına; “ahlak ve maneviyat” denmiş. Direnmezsin de Neylersin?
Sanata düşmanlık almış yürümüş. İnsanlık anıtı ‘ucube’ denilerek hedef gösterilmiş ve vinçlerle parçalanmış. Arkeoloji bilimi, müteahhitin dilinde ‘çanak-çömlek’ olarak kodlanmış. Direnmezsin de Neylersin?
Ahmet, Mehmet, Abdullah, Medeni, Ethem, Berkin, Ali İsmail, Hasan Ferit… Hani, “ölürken güneşteydi gözleri, bu yüzden ışıl ışıldı son sözleri” dediklerimiz. Hani Can Baba’nın satırlarındaki o şarabi eşkıyalar. Bedenlerini bizlere siper ederken, Direnmezsin de Neylersin?
“İç Güvenlik Yasası” diye bir yasa hazırlatmış tekelci patronlar hükümetlerine. Kendi güvenliklerini daha da sağlama almak istemişler. Hak aramayı ‘terör’, hak arayanı ‘terörist’ bellemişler. Kolluk kuvvetlerine sınırsız bir katliam yetkisi vermeyi önlerine koymuşlar. Sorgusuz-sualsiz-izinsiz ev baskınları, aramalar-taramalar, yetmiş milyonu makul şüpheli ilan etmek. Faşizmin elini sınırlayan ne varsa hepsini ortadan kaldırmaya karar vermişler. Direnmez sin de Neylersin? ‘Demokrasi’ sıvasıyla makyajlanan faşizmin yüzü, artık makyajı tutmamaya başlamış. Hani o en temel haklardan biri olan “grev hakkı”, devlet izniyle yapılır hale gelmiş. Metal işçisi ekmeğine sahip çıkınca ‘milli güvenlik’ meselesi olmuş. Direnmezsin de Neylersin?
Ortaçağın engizisyon mahkemelerinden fırlayıp bugünün eğitim sisteminin başına oturmuş olanlar, toplanmışlar biraraya. Milli Eğitim Şurası demişler adına. El kadar çocuklar, yarın bir gün bir tehlike olmasın diye, “itaatkarlık”ı en yüce erdem ilan etmişler. Kız-erkek birarada okumamalı demişler. Direnmezsin de Neylersin?
Direnmmeden hiçbir şey eylemeyeceğimizi biliyoruz. Yaşamı, kum taneciklerinin kayıp gitmesi gibi avuçlarımızdan çalmak isteyenlere karşı direneceğiz. Haziran’ca direneceğiz. Yaşama saldıranları, bize sokakta saldıranları nerede durduracağımızı biliyoruz. 8 Şubat’ta Kadıköy’de toplanan binlerce Haziran’cının hedefi bellidir. “Faşizme ve Gericiliğe Karşı Ayaktayız!” şiarının kendini var edeceği yer; yaşamın yüreğidir. Ondandır ki Haziran’ın 13 Şubat Boykotu, kendi kapsmaının çok ötesinde bir etki yaratmıştır. 13 Şubat günü çocuklarımız,
Haziran’ın eğitim anlayışıyla dolu bir gün geçirecekler. Demiştik ya, “Devrimcilik, hem itiraz hem de alternatiftir” diye. Haziran o gün gerçek bir alternatif olduğunu dosta da düşmana da gösterecektir.
Gerçi, sistemin sahipleri çoktan görmüş olmalı ki bunu, hemen hazırlamışlar fezlekeyi. “Sayın Cumhurbaşkanımız, Sayın Başbakanımız ve AK Parti’nin karşıtı olan Birleşik Haziran Hareketi…” diyerek yerinde bir tanım yapmışlar.
“Bizi Kavgaya Davet Ediyorlar, Davetleri Kabulümüzdür!” diyen Haziran’ın fazlaca diyeceği birşey yok. Başta İzmir Valiliği olmak üzere, zat-ı şahanelerine bu anlamlı günde bizden kırmızı kurdela armağan olsun.