Okurlarımız tarafından ilgiyle izlenen; birlik, cephe, ittifak vb. konulardaki değerlendirmelerimiz, bu sayıda da devam ediyor. Ancak, buna rağmen, konuyu ayrıntılandırma amaçlı sorular almaktayız. Daha önce de belirttiğimiz gibi, okurlarımızın bu türden beklentilerine yanıt vermeyi, bir görev addediyor ve bundan mutluluk duyuyoruz.
Soru: Sınıfsal bir katılım olan ittifakın gerçekleşme biçimini bir örnekle beraber açmanız, daha anlaşılır kılacaktır. Bunun, “tabanda” veya “tavanda” oluşumunu koşullayan etmenler nelerdir?
Yanıt: Değişik sınıflar arasındaki ittifakın biçimlenişi, ülkelerin somut koşullarına bağlı olarak farklı özellikler gösterebilir. Sınıfların, kendi siyasal yapılanmalarına sahip olduğu koşullarda, ittifaklar genellikle siyasal yapılanmaların merkezleri düzeyinde biçimlenir. İttifakın gerektirdiği pratik tavır alışlar, parti örgütlenmeleri aracılığıyla sınıfa-tabana ulaşır. Örneğin ’80 öncesi süreçte MC iktidarları, burjuvazinin farklı eğilimlerinin bir ittifakı olarak ortaya çıktı.
Ancak, ittifakın hedefleri sadece “iktidar olma” amacıyla sınırlı değildi. Daha kapsamlı bir ittifaktı. Ne var ki, ’80’lere gelindiğinde iç çelişmelerindeki artış, ittifaktan kopuşlara neden oldu (MSP’nin kopuşu)
Toplumdaki sınıfların, yeteri kadar güçlü kendi siyasal yapılanmaları yoksa, ya da mevcut siyasal yapının sınıf ile bağı kopmuşsa, sınıflar açısından bir “temsil krizi” vardır. Bu koşullarda, ittifakların biçimlenişi “tabanda” şekillenebilir. Tabanda, farklı sınıf ve katmanların birlikte tavır alışları gözlenebilir. Ancak, bu tavır alışların kalıcılığı ve gerçek işlevine kavuşması, güçlü siyasal yapıların varlığına bağlıdır.
Soru: Peki devrime doğru, bugün sol’dan uzak duran kimi kesimlerin, ittifaka dahil olması söz konusu olabilecek midir?
Yanıt: Evet, özellikle ittifakların geniş çaplı olacağını varsaydığımız ülkemizde, bu türden gelişmeler beklenmelidir. Kendi sınıfsal tabanındaki siyasal kaymayı tespit eden siyasal yapılar, yeni ittifaklara yönelebilirler. Örneğin, şu anda sol’dan olabildiğince uzak duran siyasal yapılar, mücadelenin ileri evrelerinde, cephesel oluşumlara, ittifaklara katılabilirler; tabanı ve üst örgütlenmeleri ile birlikte.
Soru: Seçim dönemlerinde, çeşitli partiler arasında gerçekleşen işbirliğini, ittifak olarak tanımlayabilir miyiz?
Yanıt: Siyasi partilerde, özellikle seçim barajları nedeniyle, seçimler öncesinde “ittifak” eğilimleri yaygınlaşıyor. Ancak, seçim için yapılan geçici işbirliğini, sınıfların ortak tavır alışları temelindeki uzun süreli ittifaklarla karıştırmamak gerekir. Her ne kadar, siyasal temsilciler arasındaki bir ittifak olarak görülse de, gerçekte bunlar, çok kısa erimli bir işbirliğidir. Bu, sınıfsal bir ittifak değildir. Seçimlerde ittifak yapan partiler, seçimden sonra karşı noktalarda yer alabilirler.
Soru: Geçmişte Direniş Komiteleri deneyimini, bugünün birikimi ışığında değerlendirmek gerekirse, neler söylenebilir? Hangi maddi olgular, bu türden bir oluşumu ihtiyaç haline getirmiştir?
Yanıt: O dönemde, halk açısından önemli bir temsil krizi yaşanıyordu Mevcut siyasal yağıların hiçbiri, halkı temsil etme özelliğine sahip değildi (ya da halk saflarındaki herhangi bir sınıfın gerçek siyasal temsilcisi niteliğini taşımıyordu). CHP (hatta MSP) tabanındaki duyarlı halk katmanlarının, kendi siyasal yapılanmaları ile bağı giderek kopuyordu. Tüm toplumu etkileyen yaygın çatışmalar karşısında, cephesel oluşumlara neden olabilecek ortak tavır alış eğilimleri ortaya çıkı. Direniş Komiteleri de bu eğilimlerin ürünü olarak oluştu. Direniş Komiteleri’nin başarısı, cephesel hareketlenmelerin önemini kavramış siyasal yapıların varlığına büyük oranda bağlıdır. Direniş Komiteleri’nde (ya da benzeri cephesel örgütlenmelerin ilk nüvelerinde) siyasal yapılar, kendi azami programlarıyla değil, kurulmasını hedefledikleri cephesel birliğin olası hedefleri/programlarıyla hareket ederler (Geçmişte Devrimci Yol, Direniş Komiteleri’nde kendini dayatmadı. Anti-faşist mücadelenin birliği doğrultusunda politikalar üretti. Bu nedenle, Direniş Komiteleri’nin tabanı yer yer MSP’ye kadar genişledi).
Soru: Türkiye solu’nun birlik kavramını çokça telaffuz eder olduğu günümüzde, birtakım kavramların yerli yerinde kullanılmadığına da tanık olunmaktadır. Örneğin, sınırlı sayıdaki (mesela iki)) siyasal yapılanmanın oluşturduğu kapsamlı bir güç ve eylem birliği için, “cephe” tanımlaması uygun düşer mi? Ayrıca, çeşitli ihtiyaçlara bağlı olarak geliştirilen güç ve eylem birlikleri, cephesel oluşumlar için bir engel midir?
Yanıt: İki sol siyasal yapılanma arasındaki oldukça kapsamlı bir güç ve eylem birliğinin gerçek anlamda bir “cephe” olduğunu söyleyemeyiz. Özellikle, askeri alandaki bazı ihtiyaçların ürünü olarak ortaya çıkan güç birliği, “cephe” olarak tanımlanamaz. Ancak, devrimci hareketler arasında, çok daha ileri düzeyde güç ve eylem birliği ihtiyacı ortadadır. Bu tür birlikteliklere, her dönemde ihtiyaç vardır. Geniş katılımlı cephesel yapılanmalardan, çok daha uzun dönemleri kapsayan daha ileri düzeyde işbirliğini öngören yapılanmalara kadar çeşitli birlikler, devrimciler arasında oluşturulabilir /oluşturulmalıdır. Devrimci örgütlenmeler arasındaki bu geniş işbirliği, daha geniş katılımlı cephesel örgütlenmelere engel değildir. Tersine, geniş katılımlı cephesel örgütlenmelerdeki devrimcilerin, insiyatifini kolaylaştırır.
Soru: Cephe kavramı ile ittifak kavramının, ortak özellikleri nelerdir? Sonuçta, geniş bir cephenin aynı zamanda sınıflararası bir katılım içeriyor olması sebebiyle, bir çeşit ittifak olarak adlandırılması yanlış mı olur? Bu kavramlar hangi durumda örtüşme halini alır?
Yanıt: Cephe, ittifak kavramından daha geniş kesimleri kapsayabilir. Farklı sınıfların siyasal temsilcileri arasındaki bir birlik olan ittifaklar yanında, aynı hedefe yönelen tüm sınıf ve katmaları içeren cephe, daha kapsamlıdır. Uzun dönemli ittifaklar içinde olan sınıfların cepheye katılmalarıyla cephe ve ittifak kavramları birbirine yaklaşır. Ancak, belirli bir sınıfın farklı eğilimlerinin oluşturduğu cephe, bir ittifak sayılmaz.
Soru: Hatırlanacağı gibi, 1980 öncesinde ortaya atılmış olan Ulusal Demokratik Cephe (UDC) tezi vardı. Bu tez, nasıl bir kavrayış üzerine oturtulmuştu? Böyle bir cephe anlayışı, mücadelenin önünü açabilecek nitelikte midir?
Yanıt: UDC, TKP’nin özellikle ’70’li yıllarda savunduğu bir tezdi. UDC kavramında, ülkenin mevcut koşullarının, kabul edilebilir demokratik nitelikler taşıdığı, burjuvazinin önemli oranda ulusal özelliklere sahip olduğu ön kabulünden yola çıkılıyordu. Mevcut olan bu yapının, emperyalizmin de etkisiyle büyük bir tehdit (faşizm) altında olduğu kabulünden hareketle; bu tehdite karşı, geniş katılımlı bir cephe öneriliyordu. Bu cephe içinde, “milli burjuvazi”den “Kemalist aydınlar”a kadar çok geniş bir kesim yer alabilecekti.
Ortaya atılan bu tez ile, ülkedeki sınıf ilişkileri yanlış kavranıyordu. Faşizmin sürekliliği ve faşizme karşı mücadele yerine, faşist tehdit ve faşist tırmanmayı durdurma mücadelesi öne çıkarılarak, kitlelerin sistemle çelişmeleri gözardı ediliyordu. Mücadele “varolanı koruma” çerçevesine hapsedilmek istemiyordu. Bu yönüyle UDC önerisi kitlelerin mücadelesinin önünü açan değil, tıkayan bir nitelik taşıyordu.
Gerçekte cephe, kitlelerin mücadelesinin daha ileri boyutlara taşınmasını hedefler nitelikte olmalıdır…
DEVRİMCİ HAREKET