Devrimcilik,
Geleceği fethe çıkanların menzilidir.
Kırıntı değil dünyayı istiyoruz diyenlerin
Gerçekçi olup imkansızı isteyenlerin işidir.
Sistemin kadrosu ile devrimin kadrosu özde de biçimde de farklıdır
Eğer devrim, mevcut sistemin tepeden tırnağa alt üst edilip devrimci bir irade eşliğinde yeniden yaratılması ise, bu yıkım ve üretim sürecinin emekçisi olarak da tanımlanabilecek olan kadronun olmazsa olmaz sorumluluğu, ilkin kendinde devrim yapmaktır. Yani kendini değiştirme ile toplumu dönüştürme; dövüşme ve itiraz etme ile alternatif geliştirme aynı sürecin parçaları olmalıdır.
Çok alanlı, çok yönlü ve çok çeşitli olan mücadelenin yürütülmesi için ona uygun kadrolar gerekir. Tam da bu nedenle eğer onları uygulayacak kadrolar yoksa, en mükemmel programların bile kâğıtta kaldığı söylenir ve kadroların “saksıda yetişmediğine” dikkat çekilir.
Anlatmaya çalıştığımız, “kişiye göre iş” değil ama devrim niyeti ve bilinciyle hareket eden her insanın kadro olarak istihdamı mümkündür. İşe ve amaca göre kadro bilinciyle hareket edildiğinde de görülecektir ki herkesin yapabilecekleri vardır ve her devrimci birer kadrodur.
Kimi işler fiziki bir takım nitelikler gerektirse de Ostrovski örneğinde gördüğümüz gibi fiziki avantajlar ikincildir veya fiziki dezavantajlar bir devrim kadrosu olmanın yani yaşamını bir bütün olarak devrime adamanın önünde bir engel değildir.
Sistemin kadro anlayışı örnek alındığı için veya kimi mücadele kesitlerinin yanlış kavranması sebebiyle devrimciler içinde dönem dönem ve yer yer uzmanlaşma adı altında tek tip insan yaratıldığı, alan fetişizmiyle beraber yabancılaşmanın kamçılandığı görülmüştür.
Kadro anlayışındaki bu vb. sorunlar, devrim anlayışı ve çalışma tarzındaki kavrayış sorunlarıyla doğrudan ilintilidir. Tam da bu nedenle, canını ortaya koymuş ve devamında (açlık grevi, yaralanma vb. nedenlerle) fiziki sağlığını yitirmiş kadrolara, içeride veya dışarıda her koşulda kadro olma şansı vermek, onlarında yapabileceği çok şey olduğunu bilmek, mücadelenin çok yönlülüğünün doğru anlaşılması bağlamında büyük önem taşır.
Kadro, “her şeyci” değildir
Sistem, tek yanlı eğitim anlayışının da gereği olarak insanları deyim yerindeyse at gözlüğü takarak sadece bir yönü görecek şekilde eğitir. Ve sonuçta ortaya, baktığı yönü de yeterince görüp kavrayamayan bir “kadro” çıkar.
Halbuki felsefeden bilime uzanan süreç, derinlikli ve çok yönlü bir kavrayış gerektirir. Kişi belki o kavrayışından sonra tek bir iş yapacaktır. Ama yaptığı her ne ise, onu diğer mücadele alanlarıyla ilişkilendirmeyi bilecek, sonuçları itibariyle de bütünlüklü bakabilecektir.
Mesele “her şeyci” olup her şeye koşturmak değildir. Örneğin Lenin’in, “İnsanın çok zamanını alıyor, bu da çalışmaya zararlı” diyerek satrancı; “Beni yoruyor, çabuk uykum geldiği için pek iyi ders çalışamıyordum” diyerek pateni; “öteki derslerini engellediği için” de Latince çalışmayı bıraktığı bilinir. Lenin’in kendine uyguladığı, bir çeşit iç disiplindir; değerleri içselleştirmenin, hayatındaki hemen her ayrıntıyı bu değerlerin gözetilmesine göre düzenlemenin örneğidir.
Kadro anlayışına bağlı olarak eğitim, Che’nin “Armut vermesi için bir karaağaca aşı yapmayı deneyebiliriz; fakat aynı zamanda armut ağaçları da dikilmelidir,” sözlerindeki gibi, var olanı değiştirmeyi de yeniden üretimi de gerektirir. Konfüçyus’un “Bir insanı doyurmak istiyorsanız, ona balık verin; aç kalmamasını istiyorsanız ona balık tutmayı öğretin.” sözü de bu bağlamdadır.
Kadro, günü kurtaran değil, geleceği güne çağırandır; planlama yapar, anla geleceği, birbirine karşıtlık oluşturmayacak şekilde bir araya getirir. Bu nedenle azla yetinmez, büyük düşünür. İlkeleri, reel politik hesaplara feda etmez.
Kadro, tepeden tırnağa savaşçıdır; ama yalnızca “asker” değildir. Politikleşmiş askeri savaşın, her an her yerde ve gerekli her biçimde mücadele anlamına geldiğini bilir; bu nedenle yaşamdaki tercihleri, konumlanışı ve mücadelesi geçici değil uzun erimli ve kalıcıdır; bir kimlik oluşturur.
Kadro hem güvence hem rehberdir
Kadro, gün ve gelecek arasındaki ilişkinin güvencesi, neyi nasıl yapmalının yanıtı, yöntemsel rehberidir. Amaçlanan değerlere dair bilme ve uygulama diyalektiğinin gözetilmesi, sonuç almak için tayin edici önemdedir. Amaçlananı varmış gibi, hedefi ulaşılmış gibi göstermek, uygulamada büyük sorunlara yol açar. Lenin, “Komünizmin gelecekteki sonuçlarını gerçekleşmiş sayarak hareket etmek, 4 yaşındaki bir çocuğa yüksek matematik öğretmeye benzer,” der.
Öğrenme, bilme işini hafife almamak gerekiyor. İnsan, bildiği şeyi daha iyi savunur. Bildiği şeyi daha iyi uygular, daha coşkuyla yaşayarak aktarır.
Sokrates, öğrencilerini kabul etmeden önce bir testten geçirir, onların eğilip suya bakmalarını ve ne gördüklerini söylemelerini istermiş. Eğer “yüzen balıklar” derlerse onları derse kabul eder; yok “kendimi görüyorum” derse onları reddedermiş. “Bunlar kendine aşık benim onlara verebileceğim bir şey yok” dermiş. Hem mütevazılığın hem de parça-bütün ilişkisinin gereği olan böyle bir yaklaşım, Stanislvaski’nin “Sanatta kendinizi değil, kendinizdeki sanatı, sevin,” sözü bunu çağrıştırıyor.
Kadro, ikili görevi bir bütün içinde kavramak, kendinde devrim yapmaktır
Kadro, öz örgütlenmenin de cephesel örgütlenmenin de insanı olmak, ikili görevi bir bütün içinde kavramaktır. Önce kendini sonra başkasını örgütlemektir, öğretmek için öğrenmek, yol göstermek için pusulalı-omurgalı bir duruş oluşturmaktır. Kendinde devrim yapıp, devrimin inandırıcılığı için örnek model (özne) olabilmektir.
Bilinir ki derine inemeyenler biçimde gezinirler, özü değil biçimi önemserler. Onların da yaşamda, mücadelede başarıları olur; ama üretkenlik ve yaratıcılık için öze inebilmek arka planı görebilmek şarttır.
Aşkın cinsel aşk bağlamındaki dar çerçeveden çıkarılıp bir yaşam biçimi haline getirilmesiyse devrimcilik; kadrolaşan kişinin omuzlarına, yüreğine ve beynine sorumluluklar yükler. Bu bağlamda aşk, kişinin öncelikle kendine sözüdür. Aklı ve yüreği, sözü ve eylemi arasında bir tutarlılığı şart koşar. Bırakalım aşk düzeyinde bağlanılan değerleri ve özneyi, kişinin birebir kendisine karşı da bir sorumluluktur aşk, mutsuzluk nedenleriyle mücadele için, yöntemli olmak, gerektiğinde imkansızlığı yenebilmektir.
Analitik psikolojinin kurucusu Carl Gustav Jung, herkesin inkâr ettiği parçaları olduğunu söyler. Bu istenmeyen parçalar gölgeye dönüşür; buna göre, en uzun gölgeleri olanlar en mutsuz insanlardır. Bu bağlamda devrimci kadrolar, gölgesiz değil gölgeleriyle baş edebilen insanlardır.
Devrimcilik, anın sosyalizmidir; devrimci kadro sosyalist kimliktir
Devrimci kadro yaptığı ve yapacağı her şeye öncelikle kendi inanmalıdır. Bunun için ulvi tanımlar gelecek tasarımları ve vaatleri yetmez. Bizzat kendi kimliğinde ve yaşamında sosyalizmin izleri olmalı, gelecek bugünden somutlanmalı, kadronun şahsında bedenleşmelidir.
Kadronun eksiksiz ve doğru tanımı için, mücadeleci kimlik, yasaklar ve disiplin yetmez; kadronun yaşamında kapitalizmin reddi ve alternatifi de somutlanmalıdır. Sanıldığının aksine, devrimcilik ve sosyalizm bir yasaklar paketi değil bir insanlaşma zeminidir; yasaklar zorunlu haller için geçici olarak başvurulan (acı ilaç türü) çözümlerdir.
Sovyet devriminde ilk yasaklar arasında, subayların askerlere kaba davranışları yer alır. Asker selamı, hiyerarşik rütbeler kaldırılır. Çünkü sosyalizm bir toplumsal barışıklık halidir. İnsana en çok uyan, en yakışan toplum biçimidir. Tüm rekabet biçimleri, tüm dayatma ve yarışlar kapitalizm kökenlidir. Sosyalizmde sınıfların dolayısıyla kapitalizmin etkilerinin devam edecek olması, karşıtımıza özgü tutum ve davranışları sürdürmeye meşruiyet oluşturmaz. Eksiklik ve zaafların varlığını anlamak, onları olumlamak anlamına gelmez. Sınıfsız, sömürüsüz bir dünya için mücadele, sosyalizm koşullarında da devam eder.
Gelecek dünya düşü/öngörüsü ve bunun gerektirdiği duruş, merkezi ve kolektif çabanın yanında, katılımcı her bireyin, fikri ve ruhsal olarak buna ikna olmasını, bilerek ve isteyerek emek harcamasını gerektirir. Böyle bir kimlik için, Hareket’in kişiye verdiği, deyim yerindeyse yolun yarısıdır. Diğer yarıyı kişinin kendisinin katetmesi gerekir. Aksi takdirde her sert veya alışılmadık rüzgarda sallanma ve tereddüt yaşama ihtimali belirir.