“Sorunlar, onları yaratanların mantığı ile çözümlenemez.”
Albert Einstein
Sermayedarların düzeni, baskı ve sömürü üzerine kurulmuş olan kapitalizm, varoluşundan beri en büyük krizle karşı karşıya. Krizin hangi yıkımlarla, nerede ve nasıl duracağı bilinmiyor. Dünya krizle çalkalanıyor. Kriz, gerçekte emperyalizmin yakasını bırakmayan bir hastalıktır. Ama dönem dönem bu hastalık, sistemi komaya sokacak kadar derinleşir. Bugün yaşanan böyle bir krizdir. İlkin krizin varlığı gizlendi. Daha sonra krizin sadece bir finans krizi olduğu söylendi. Varolan birikimleri hortumlamak için zaman kazanma yoluna gidildi. Şimdi artık krizin varlığı kabul ediliyor. Bu kez de krizi; işten atmaların, hak gasplarının, az ücretle çok iş yaptırmanın gerekçesi olarak kullanıyorlar.
Bugüne dek bizi öyle çok sömürdüler ki, onlar krize girse de aç kalmaz. Çünkü stokları vardır. Firmaları battığında dahi varlıklarını yitirmezler, çünkü devletler onları kurtarmak için vardır. Kriz dönemlerinde yoksulların tüketimi düşerken, lüks tüketimde artış gözlenir. Fabrika işçisi işten çıkarılırken hiçbir güvenlik görevlisinin işine son verilmez. Çünkü aç ve yoksul bırakılan halkın tehdit altında tutulması gerekiyordur. Dünya halkları krizin ilk belirtileri ile beraber yoklukla yüzleşmeye başlamışken, Filistin halkının evini başına yıkmak için gerekli milyon dolarların bulunmasında da güçlük çekilmemiştir. Sanki sürekli kar peşinde koşarak; doğayı, ülke imkanlarını bu amaçla talan ederek, insanlığın geleceğini değil kasalarında biriken dolarları gözeterek dünyayı bu noktaya getiren kendileri değilmiş gibi krizden de karla çıkmanın yollarını arıyorlar. Kapitalizm, üretimin gerçek sahiplerini aç ve açıkta bırakan; çalışanın değil sömürenin karnını doyuran bir sistem olduğu için krizden kurtulamaz. Krizin sebebi, yüksek ücret veya halkın tutumlu davranmaması, çok harcama yapması, vb değildir. Bu iddialar gerçekliği örtmek için kapitalizmin sözcüleri tarafından ortaya atılan yalanlardır.
Borsa oyunlarıyla paradan para kazanan biz değiliz.
IMF ile anlaşıp ülkenin geleceğini ipotek altına alan biz değiliz.
Özelleştirmelerle ülke kaynaklarını emperyalist tekellere peşkeş çeken biz değiliz.
Maliyeti düşürmek için günde 1 Dolar’ın altında ücretle üretim yaptırıp, varlık içinde yokluğa sebep olan biz değiliz.
Yani krizin sebebi biz değiliz. Ona çözüm aramak da bizim işimiz değil.
Krizden çıkılınca da ezilecek sömürülecek olan biziz.
Biz halkız ve ancak üretenin yöneten olduğu kendi iktidarımızda tüm kaynaklar halkın hizmetinde olacağı için krizden bütünüyle kurtulmak mümkün olacaktır. Burjuva siyaset sahnesinin seçim manevraları arasında çözüm aramak da, krizden kurtulup refaha ulaşılacağı yalanına kanmak da, vakit kaybıdır. Sistem hiç olmadığı denli teşhir olmuş, makyajsız kalmıştır. O halde harekete geçelim. Sistemi kurtarmak yerine onu değiştirmenin, geleceği kuracak basamakları çoğaltmanın yollarını arayalım. Bunun için yıllardır “tüm kötülüklerin kaynağı kapitalizmdir” diyen devrimcilere yüzümüzü dönelim.
Kapitalizm kriz halindeyken daha kolay yıkılır. Bize düşen, tamir etmek değil yıkmak olmalıdır. Yıkalım ki kapitalizmin çürük kokularının yerini insanlığın baharını müjdeleyen güzellikler alsın.
26 OCAK 2009
DEVRİMCİ HAREKET