Yunanistan’da halk AB oligarşisinin dayatmalarına “hayır” demiş, piyasa sisteminin ölçülerini reddetmiştir. “SYRIZA havlu attı”, “teslim oldu” derken geliştirdiği bu yaratıcı hamle ile insiyatifi eline almış, güç gösterisi yapan AB egemenlerini bir anda zor duruma düşürmüş, arayışa zorlamıştır.
SYRIZA giderek sadece Yunan halkının değil, genel anlamda ezilen halkların neoliberal politikalara karşı itirazının, soygun ve talan rejiminin itiraz noktası, sembolü haline gelmiştir. Bu bağlamda Küba halkının önderi Fidel’in bu başarıyı kutlaması yerinde olmuştur.
Bugüne kadar SYRIZA’ya çeşitli biçimlerde yöneltilen eleştiriler, onun konumunu, duruş ve amacını anlamamanın yanında, devrim anlayışı, örgüt anlayışı ve çalışma tarzı konusunda da eksik ve yanılgılı bir duruşa işarettir.
SYRIZA’yı reformizmle veya parlamentarizmle suçlamak, Türkiye’de seçim döneminde rastladığımız uzlaşmacı, sistem içi duruşlarla paralellikler kurmak; olup biteni anlamamak, olgulara sınıfsal bir pencereden bakamamaktır.
Eğer sisteme karşı mücadele ya hep ya hiç anlayışıyla ele alınmayacak ve deyim yerindeyse iktidar parça parça koparılacaksa, bunun yolu hem zorlu hem çeşitlidir; yaratıcılık ve koşullara göre yorum kabiliyeti gerektirir. Salt borçlar veya anlık bir kesit tartışılıyor gibi görünse de gerçekte yaşanan kapışma stratejik ufukludur; sermaye güçlerinin en küçük tavizlere bile yanaşmayan ısrarlı duruşunun sebebi budur.
Referandum sonrasında AB yetkililerinden gelen tepkinin sertliği bile SYRIZA’nın ne kadar haklı olduğunu, ne kadar doğru adım attığını gösteriyor. Onların, iradelerinin kırılmasına, sömürü çarkının devamına halel getirebilecek hiçbir adımın atılmasına tahammülleri yoktur. Alışmadıkları bir dirençle karşı karşıyalar. Süreç bugüne kadar AB’nin olumluluğuna dair söylenmiş her şeyi ters yüz etme potansiyeli taşıyor. Adeta yüzlerindeki perde yırtılıyor, oluşturdukları illüzyon bozuluyor. Sonuçlar, halkın şantaja boyun eğmediğinin, yalana kanmadığının, giderek AB’nin gerçek yüzünü gördüğünün işaretidir.
Bu bir sınıf savaşımıdır. Sermaye güçlerinin emperyalist tekellerin dayatmalarına karşı halkın itirazıdır. Bu sonuçla, “Evet” için uğraşan tüm kesimler; Troyka dahil tüm sermaye kesimleri ve işbirlikçileri yenilmiştir. Halkın bu kararlı ve bilinçli itirazı hafife alınmamalı ve buradaki kazanç, borçların ödenip ödenemeyeceği ikileminden öte bir kavrayışla değerlendirilmelidir. Birçok konuda olduğu gibi bu konuda da başarı testi yanlış yerde ve yanlış ölçüler üzerinden yapılmamalıdır. Halk tüm tehditlere, yanıltma çabalarına rağmen ezici bir çoğunlukla “hayır” demiştir. AB kurmaylarının telaşı, kızgınlığı bu mücadelenin doğruluğunun ölçülerinden biridir. AB’nin teşhiri, ortada bir birliğin bile olmadığının görülmesini sağlar ve giderek AB’nin sonunu hazırlar.
Yunan iç savaşından, Albaylar Cuntası’na karşı mücadeleden tanıdığımız Yunan halkı, onları “tembellikle”, “yan gelip yatmakla” suçlayanları yenmiş, bir kez daha mücadeleci ve onurlu duruşuyla tarihteki yerini almıştır. Tabii ki bu, kreditörlerin kendisine yönelik nefretini gururla taşıyacağını söyleyen Varufakis’in dediği gibi bu daha başlangıçtır. Süreç yaşananlardan dersler çıkararak daha kapsamlı değerlendirmeler yapmayı gerektiriyor.
DEVRİMCİ HAREKET
7 Temmuz 2015