“Şu ellerin taşı bana hiç değmez
İlle de dostun bir tek gülü yaralar beni”
Pir Sultan Abdal
Bizler darağacındaki dostuna gül atanların değil;
Darağacındaki dostlarını kurtarmak için
Kızıldere’de savaşanların yoldaşlarıyız.
Bu yüzden tükenmez bizim soyumuz!
ADALILAR
Tam 18 yıl önceydi. Bu topraklarda sıkça tanık olduğumuz katliamlara bir yenisi daha eklendi. Takvimler 2 Temmuz 1993’ü gösterirken, yine faşizmin yalan ve demogojisiyle gericilik harekete geçirildi ve 33 aydın ile 2 otel çalışanı katledildi.
İşlenen katliam, sıradan bir cinayet ya da kendiliğinden gelişen bir kutuplaşmanın ürünü değildi. Katliam, 1 Temmuz 1993 Günü başlayan Pir Sultan Abdal Kültür Etkinliklerinden çok önce organize edilmiştir. Günler öncesinden başlayarak dağıtılan gerici-faşist içerikli bildiriler, katliamın ayak sesleri olarak geliyordu. Hem katliam öncesi hem de saldırı anında bizzat devletin kendisi organizatör olarak görev almıştır. Dönemin başbakanı Tansu Çiller, ” çok şükür çıkan yangında halka bir şey olmamıştır” derken katliamın altına devletin imzasını atmıştır.
Maraş’tan sivas’a kadar tüm katliamlar, sistemli olarak faşist kurumlar aracılığıyla organize edilmiştir. Maraş katliamı öncesinde bölgeye giden CIA ve MİT görevlileri ile MHP arasındaki bağlantı artık su yüzüne çıktmıştır. Sivas’ta kaleme alınan ve gerici mahallelerde dağıtılan bildirilerin de aynı kurumsal yapıdan çıktığı tartışmasız bir gerçektir. Sivas katliamı sonrasında Demirel’den Tansu Çiller’e, Erdal İnönü’den Erbakan’a kadar yapılan açıklamaların ortak paydasını, faşizmin kanlı yüzünü örtme gayreti oluşturmaktadır. Kısacası yaşananlar, gericilerin anlık nefret suçu olarak tanımlanamaz. Aksine sistemli bir devlet katliamıdır. O nedenledir ki katliamın arkasından sokaklara çıkan yüz binler, katil devlet hesap verecek sloganını haykırmıştı. Aynı şekilde Sivas katliamı arkasından en çok dile getirilen, dün Maraş’ta bugün Sivas’ta, çözüm faşizme karşı savaştasloganı ise faşizmin sürekliliği ve çözümü gösteren yanıyla kitlelerde bilince çıkmıştı.
Devletin katliamcı yüzü yalnızca Alevi-sunni ya da Kürt- Türk çatışmasında değil, sisteme muhalif tüm gelişmelerde kendini göstermektedir. Hopa’da Metin Lokumcu’yu katladen de aynı kurumsal yapının ürünüdür. Sokak ortasında insanları öldürmekten geri durmayan devletin faşist yapılanması, bugün de Sivas’ta anma yapmak isteyen devrimci-demokratik kurumları engellemek için saldırmıştır. Sivas girişinde araçlar durdurularak tam bir faşist terör estirilmiştir.
Sistem, katliamın ikinci perdesini hayata geçirmeye çalışmaktadır. Yani tarih unutturulmaya ve çarpıtılmaya çalışılıyor. Bugün devrimcilere düşen görev; unutmak ihanettir şiarıyla hafızasızlığa set çekerken, faşizmden hesap sormanın sistemle hesaplaşmaktan geçtiğini bilince çıkarmaktır.
02 Temmuz 2011