Umudun önsözüydü FATSA.
Süreklilik zincirini doğru okuyabilenler için,
Tarihsel bir halka, bir örnek modeldi.
Türkiye koşullarında
Paris Komünü kadar önemliydi.
İlk kez halkın emeği böylesine somut,
Gönülleri fetheden bir ürün vermişti.
Emek, emeğe eklenmişti.
Sömürüsüz baskısız bir kucaklaşmada
İmkansızın tadı alınmıştı.
“Büyük koro”nun FATSA izdüşümünde
Maestroydu FİKRİ…
Devlet öylesine önemsedi ki bu sosyalist nüveyi;
12 Eylül önce FATSA’ya
Sonra Türkiye’ye geldi.
Erkenden boğulmak istendi,
Karadeniz’de boy veren bu halk komünü.
Tutsak düşen FİKRİ,
İşkencenin yorgun düşürdüğü kalbini
Yine bir komün ortamında
Yoldaşlarına teslim etti…
Fikri Sönmez Devrimci Yol’dur
Fikri Sönmez’in ölümsüzlüğe YOL alışının 39. yılında bir kez daha onu, Fatsa’yı ve Devrimci Yol’u konuşmak/yazmak, “yasak savar” nitelikte bir tekrarın değil, her anlatımda eksik kalan yerlerin tamamlanması ve yaşayan bir değer olarak hem Fatsa’nın hem Fikri’nin hem de daha üst bir başlık olarak Devrimci Yol’un kavrayışta ve bakışta yeniden üretilmesidir. Ve gerçekte bu Devrimci Yol farkıdır.
Devrimci Yol olarak adlandırılacak olan hareket, THKP-C’ye ve hatta öncesine kadar uzanan kökleriyle bir ezberin, dar pratikçiliğin ve tek yanlı bakışın değil sınıflar mücadelesi birikiminin ürünüdür. Dolayısıyla da “3 yıllık bir konjonktürün” değil, konuya bağlı olarak Paris Komünü’nün de 1917 devriminin de Leninist parti ve Sovyet diyalektiğinin de devamıdır. Bu bağlam içinde geleneğin ifadesi olan kadro örgütlenmesinde de 2013’te Taksim Komünü’nde de izlerini, devamlılığını görmek mümkün.
Devrimci Yol’u farklı kılan niteliklerden biri de toplumsal dinamiklerin içine nüfuz etmesi, bu dinamiklerle beraber gelişmesi, halklaşmasıdır. Bu nitelik, aynı zamanda çeşitli yapılarda rastlanan türde, bir kişi ile anılan önderlik olgusu yerine, çalışma alanlarına/yerlere, görev ve işlevlere bağlı olarak doğal önderlerin öne çıkmasıdır. Devrimci Yol’un gençlikten işçi çalışmasına, kadın çalışmasından mahalli birimlere kadar her çalışma alanında bu türden onlarca önderi vardı. Düşenlerin yerini başkaları aldı ve YOL’a devam etti. Bunlar, içinden geldikleri toplumun ve çalışmanın hem ürünü hem de sözcüsüdür/öncüsüdür. Tarihi toplumlar yapar, toplumları da oluşturan insanlardır. Bu insanlar içinde kimileri öne çıkar. İşte bunlardan biri de Fikri Sönmez‘dir.
Tutsaklık sonrasında terzihane sürecinde kurduğu ilişkiler dahil yaşamın her kesitinde kişiliği ve birikimiyle, yol gösteren niteliği ve duruşuyla o bir önderdi; bir Devrimci Yolcuydu. Evet “Devrimci Yolcuydu,” bu bir dil sürçmesi değil; Devrimci Yol’u kimi tarihlere sıkıştıran sığlığın, dar görüşlülüğün tersine; Devrimci Yol, bir yaşam biçimi, bir dünya görüşü ve Türkiye’nin Marksizmine bağlı bir devrimcilik kavrayışıdır. Bu nedenle Devrimci Yol, THKP-C’dir; Mahir’dir vb. demek gibi “Fikri Sönmez Devrimci Yol’dur” demek; Fikri’nin de Fatsa’nın da Devrimci Yol’un da doğru kavrandığının ifadesidir.
Leninist perspektif ve devrim ciddiyeti
Lenin’de somutlanan, çağının sınıf ilişki ve çelişmelerini doğru kavrayarak Marksist birikimi yeniden üretme yeteneği ve ciddiyeti aynı zamanda bir devrim ciddiyetidir. 1917 devriminde ifadesini bulan Parti+Sovyet modeli, 20. yüzyıl devrim pratiklerine örnek olurken aynı zamanda Çin’de, Vietnam’da, Küba’da yerelin gerekleri dahilinde yeniden üretilmiştir. “Devrimin hızla değişen aktüel görevleri vardır” diyen Lenin’in bu öngörüsü aynı zamanda dogmatizme karşı bir sigorta niteliği taşırken, devrimin, Küba’da olduğu gibi, donmuş değil yaşayan canlı bir pratik olarak kavranmasını beraberinde getirmiştir.
Mahir Çayan‘ın çok zor koşullarda ve kısa bir süre içinde de olsa ortaya koyduğu devrim anlayışı, örgüt anlayışı ve çalışma tarzı; dünya ölçeğinde ortaya konulmuş teorik ve pratik birikimin sentezi, Türkiye devrimi perspektifiyle yeniden üretimi niteliğindeydi.
Ortaya konulan örgütlenmenin hem parti hem cepheyi içermesi, tüm mücadele biçimlerini ve alanlarını gözeten bir duruşun geliştirilmesi, Mahir’in “Hayat, devrimci pratiğin içindeki işçi, köylü, öğrenci militanları bir araya getirdi” ifadesindeki gibi veya fındık mitinglerinden işçi eylemlerine, gençlik eylemlerinden stratejik hedefli dar kadro eylemlerine kadar her alanda varlık gösterilmesi, Leninist devrimin/perspektifin Türkiye izdüşümüydü.
Lenin’den Mahir’e Mahir’den Devrimci Yol’a uzanan devamlılık, bir ezberin/dogmanın taşınması veya bir başka ülke pratiğinin taklidine gitmek değil, bir güncelleme ve yeniden okumadır, yeniden üretimdir.
THKP-C ile Devrimci Yol veya THKP’nin Cephesi ile Devrimci Yol’un Direniş Komiteleri arasındaki farkın; bunun bir red veya sapma mı yoksa bir devamlılık ve yeniden üretim mi olduğunun anlaşılması; THKP-C’nin nasıl bir yapılanma olduğunun kavranmasının yanında, 12 Mart’ın ne olduğunun; emperyalizmle girilen ilişkilerden oligarşi içi ilişkilere, sınıflar mücadelesinin ve halka müdahale araçlarının/yönteminin nasıl geliştiğine kadar sürecin tüm nitelikleriyle bütünlüklü bir kavranışını gerektiriyor.
Süreç doğru değerlendirildiğinde, 12 Mart öncesindeki antiemperyalizm eksenli eylemlerin de sonrasında geliştirilen antifaşist mücadelenin de bir tesadüfe veya yanılgıya değil sürecin niteliğinin doğru kavranışına dayandığı, dolayısıyla da birbirini reddetmediği görülecektir.
Fatsa bir “sandık zaferi” değildir
Her iki sürecin (THKP-C ve Devrimci Yol’un) tanığı ve kadrosu olan Fikri Sönmez’in Fatsa’da halkla kurduğu ilişkilerin, burjuva partilerin halkı soktuğu yapay ayrışma yöntemlerini boşa düşürmesi, kutuplaştırıcı politikaların tersine Alevilerden olduğu gibi sağ partilere eğilimli olarak bilinen Gürcüler dahil tüm halk kesimlerinden oy alması ve hatta sistem partilerinin toplam oyunu aşan rekor düzeyde bir sonuç elde etmesi basitçe bir “sandık zaferi” değil halk tanımından mücadele ufkuna kadar farklı bir dünya kavrayışının ve devrimcilik anlayışının ifadesidir.
Belediyenin kazanılması nasıl bir “seçim/sandık zaferi” değilse Fatsa da 9 aylık süreçten veya belediyecilikten ibaret değildir. Fatsa’nın ne olduğuna, nasıl tanımlanması gerektiğine, direnip direnmediğinin veya yenilip yenilmediğinin ölçüsünün nerede-nasıl aranması gerektiğine dair yapılan pek çok değerlendirmenin büyük ölçüde yanlış veya eksik olmasının çeşitli nedenleri vardır. Ancak temel yanılgının (ister içeriden ister dışarıdan konuşuyor olsun) Devrimci Yol’un bizzat kendisinin anlaşılmamış olmasından kaynaklandığını düşünüyoruz.
Bugün gelinen aşamada, Ertuğrul Kürkçü‘nin kıyas yaparken Kızıldere’yi 10 kişinin yaşamını yitirdiği herhangi bir çatışmayla aynı görmesi gibi Fatsa’nın sol adına kazanılan her belediyeyle Fikri’nin de kazanan her adayla aynılaştırılması bizi şaşırtmıyor. Kürkçü’nün o gün Kızıldere’de olması nasıl bugün Kızıldere’yi doğru anlatması için yeterli neden değilse vaktinde Devrimci Yol içinde veya Fatsa’da olmak Fatsa’yı ve Fikri’yi doğru anlayıp aktarmak için yeterli değildir.
Fatsa bir “Nokta” değildir
Fatsa’yı belediyeden ibaret görmek, seçimi önceleyen sürecin önemini ve niteliklerini, o tarihsel kestin içerdiği direniş dinamiklerini, 1977’de katledilen Kemal Kara dahil verilen kayıpları olduğu gibi 11 Temmuz sonrasında, tutsak alınanların içeride, tutsak alınamayanların dışarıda verdiği mücadeleyi anlamamaya, yok saymaya sebep oluyor.
Fatsa’nın bir “Nokta” olmaması, hem direnişin “Nokta operasyonu” ile bitmediğinin hem de Fatsa’nın “Fatsa”dan ibaret olmadığının, aynı anlayışın ülkenin çeşitli noktalarında varlık gösterdiğinin ifadesidir.
Devrimci Yol’u, 1980 öncesi sınıfsal iklimi ve Fatsa’yı bilenler, daha da önemlisi kendindeki değişime paralel olarak tarihi revize etmeyenler; birincisi, Devrimci Yol’un o süreçte 37. sayıda “Nokta operasyonunu” fiyasko olarak değerlendirdiğini bilir; ikincisi, öncesinde de sonrasında da direnişin yaşandığı, Fatsa’nın hem Çamaş pratiği, hem Şehittin Tırıç hem de Kemal Kara olduğu bilincine sahip olur.
Fatsa’ya yapılan “devlet çıkartması,” gerçekte Devrimci Yol’a yapılan bir operasyondur. Bu, Devrimci Yol’un ülkenin dört bir yanında hayata geçirdiği çalışma tarzıyla, devrim anlayışıyla ilintilidir. Nitekim bağlamı doğru kurulduğunda görülecektir ki Yeni Çeltek’e de Tariş’e de Tuzluçayır’a da operasyon yapılmıştır.
Nokta operasyonundan sonra Fatsa’yı “kurtarılmış bölge”ymiş gibi görüp “olup biteni” anlamayan bir akılla değerlendirme yapanlara da Devrimci Yol o süreçte gerekli cevabı vermiştir.
“TKP ve TİKP’li revizyonistler Fatsa konusunda Tercüman ve Hergün gazetelerindeki yazılanları geride bırakan adi yalanlar yazmaktan çekinmemişlerdir. Bunun yanı sıra TKP’li revizyonistlerin ve onların yamaklarının ‘Nokta operasyonu’ ile birlikte ‘İflas eden hayaller’den ‘ütopyalardan’ söz etmeye başladıkları da görülmektedir. Devrimci görüşler bilerek tahrif edilmeye çalışılmakta, devrimcilerin sözde ‘Devrim gerçekleşmeden de-Fatsa’daki gibi!-sosyalizmin gerçekleşebileceğini’ Savunduklarını(!) İddia etmekte; oligarşinin Nokta Operasyonu ile ‘Dev-Yol’un Kurtarılmış bölge ütopyalarının iflas ettiği’ türünden saçmalıklarla karşı devrimci saldırıları ideolojik yönden tamamlamaya çalışmaktadırlar.” (Sayı:37)
Yanılgılı da olsa, zorlama benzetmelere ihtiyaç duyarak da olsa bugün alternatif yaşam pratikleri, komün denemeleri vb. söz konusu olduğunda akla ilk gelenin Fatsa ve Fikri olması, öğreticiliği dahil varlığının çeşitli biçimlerde devam ettiğinin, yaşadığının ve yaşatıldığının ifadesidir.
Doğru tarih yazımı ve Fatsa
Marksizmin iki ustasının (Marx ve Engels’in) söylediği gibi “Şimdiye kadarki bütün toplumların tarihi, sınıf savaşımları tarihidir.” Yine Marx’ın söylediği gibi “İnsanlar tarihlerini kendileri yaparlar, ama onu serbestçe kendi seçtikleri parçaları bir araya getirerek değil, dolaysızca önlerinde buldukları, geçmişten devreden verili koşullarda yaparlar. Tüm göçüp gitmiş kuşakların oluşturduğu gelenek, yaşayanların beyinlerine bir kâbus gibi çöker.” (Louis Bonaparte’ın On Sekiz Brumaire’i)
Marx ve Engels’in bu yöntemsel vurguları, herkesin kendi keyfine göre tarih yapamayacağını olduğu kadar anlatamayacağını da ifade eder. Bir döneme dair kronolojik bilgi veya duyumlar, o dönemi anlatacak kadar kavramaya yetmez. O halde sınıflar mücadelesi tarihi ve içerdiği tarihsel kesitler, her aklına esenin anlatacağı olgular değildir; yöntemsel bir duruş ve yeterlilik gerektirir. Bu dikkate alınmadığında tahrifat da mümkün, öznelleşerek yanılma ve yanıltma da.
Fikri Sönmez, seçim çalışmasında, “Fatsa’yı birlikte yöneteceğiz. Alınan her kararda söz ve yetki sahibi halk olacak!” demişti. Kenan Evren de “Orada Terzi Fikri diye biri çıkmış. Devlet benim diyor. Komite kurmuş. Fatsa’yı o komite yönetiyor. Ne yapılıp, yapılmayacağının kararını halk veriyor. Veya halk adına o komite. Yani kararı devlet vermiyor. Devlet otoritesi sıfır. Devletin kanunları Fatsa’da işlemiyor.” diye yakınmıştı. Fikri Sönmez’in sözü, Fatsa’nın ne olduğunu özetliyor. Kenan Evren’in “Ne yapılıp, yapılmayacağının kararını halk veriyor.” ifadesi de Fatsa’yı anlatıyor. Benzer şekilde dönemin faşist Valisi Reşat Akkaya Fatsa’yı bir komün olarak tanımlar ve Paris Komünü’ne benzetir. Reşat Akkaya, Nokta operasyonu için de “Harekâtımız adeta düşman işgali altında bir bölgedeki gibi teyakkuz ve dikkatle sürüyordu” ifadelerini kullanır. Bu da devletin Fatsa’ya bakışının özetidir.
Fatsa’yı, aktardıklarımız dahil, mevcut veriler dikkate alınarak değerlendirmek, dünü bilmek ve bugüne aktarmak; ders çıkararak geleceğe taşımak açısından önemlidir. Her konuda olduğu gibi Fatsa konusunda da kişilerin (ve hatta kimi yapıların) kendi ihtiyaçlarına bağlı olarak gerçekliği eğip bükmesi sıkça rastlanan bir olgudur. Tek tek saymadan söylemek gerekirse kimi sol söylemler eşliğinde seçilen her belediye başkanının Fikri, her belediyenin de Fatsa olarak yansıtılması eğilimi, niyet ne olursa olsun son tahlilde bir istismara varmaktadır.
Fatsa, yarını düşleyerek ütopyalar geliştiren devrimci bir hareketin, geleceğin nüvelerini bugünden somutlaması anlamında öğretici bir pratik, bir örnek modeldir. Böyle bir model için “ikili iktidar” da “sosyalizm” tanımı da zorlama olur. Direniş komiteleri bağlamında söylemek gerekirse, uzun süreli iniş çıkışlarla aşılacak olan halk savaşı perspektifli yolda, farklı aşamalarda farklı işlevler (hem mücadele hem gelecek ufku) yüklenecek olan bir araçtır.
Fatsa’da bir belediyenin nasıl olması gerektiğini de bir halkın söz ve karar sahibi yapılarak nasıl örgütlenmesi gerektiğini de görmek mümkün. Bu bağlamda Fatsa’daki örgütlenmenin kadrosal boyutu da vardı cephesel boyutu da. O günün sorunlarına çözüm üretirken geleceğin sorunlarına da çözüm olma potansiyelini taşıyordu. Benzer pratiklerde (Küba’da CDR’ler, Nikaragua’da Sandinist Savunma Komiteleri vb.) olduğu gibi halkın sürece doğrudan katılımının sağlanabildiği, örgütlü bir halk yaratılabildiği koşullarda potansiyel imkanları görmek, nelere sahip olunduğunun ve neler yapılabileceğinin ayırdına varmak mümkün hale gelir. Bu türden pratikler göstermiştir ki halkın sürece tüm imkanlarıyla gönüllü katılımı, ortaya muazzam bir güç çıkarır. Daha önce uzak bir ihtimal olarak görülen başarılar elde edilir ve örgütlü bir halkın gücünün açığa çıkması bağlamında, soyut nitelikler taşıyan çeşitli amaç ve hedeflerin somutluk kazandığı görülür.
Bugünün koşullarında Fatsa’yı tekrar etmek mümkün değil. Ancak Fatsa’nın öğrettiklerinden, Devrimci Yol’un çalışma tarzından ve Fikri’nin devrimcilik anlayışından yola çıkarak bugünü kazanmak ve yarına uzanan YOL’u döşemek mümkün. Bu anlamda Devrimci Yol, konjonktürel değil kendinden öncekini bağrında taşıyan, günün görevlerini yerine getiren gelecek ufuklu bir hareketti. Fatsa, bu hareketin nasıl bir gelecek tasavvuruna sahip olduğunun, embriyon anlamında da olsa örnek modeliydi. Fikri, böyle bir hareketin ve örnek modelin kadrosu; halkla arasında hiyerarşi kuran, yönetmeyi profesyonelleştiren, halka yabancılaşmış önderlik anlayışının antiteziydi. Onu yaşatmak, taklit etmekten veya sembolik/içeriksiz benzerlikler kurmaktan değil, kendisini ve mirasını doğru anlamaktan ve sınıflar mücadelesinin dönemsel ihtiyaçları bağlamında güncellemekten geçiyor.
Devrimci Hareket
4 Mayıs 2024