Diyarbakır, Mardin ve Van Büyükşehir Belediye Başkanlarının görevden alınarak yerlerine kayyum atanması ve eş zamanlı olarak 29 ilde yapılan operasyonla 418 HDP’linin gözaltına alınması bir taraftan Saray rejiminin duruşunu/niteliğini yansıtırken diğer taraftan hala bu iktidardan “çözüm, normalleşme” vb. bekleyenlere bir çeşit yanıt olmuştur.
Sarayın bu tavrı, HDP veya belediyeler sınırlılığında değil daha büyük resim içinde okunmalıdır.
Onlar artık seçime bütünüyle karşıdır. Gönüllerinden geçen, belediyelerin başına AKP kadrolarını koymak ve kentleri AKP il başkanlarıyla yönetmektir. Bu bağlamda kayyum ataması Kazdağları’ndaki saldırıdan veya Adli yıl açılış töreninin Saray’da yapılmak istenmesi Türk-İş Başkanı’nın işbirlikçi tavrından bağımsız değildir.
Gerçekte bu, sermayenin kendi düzeni adına bugüne dek çıkarılmış yasalara dahi tahammülünün kalmadığını gösteren bir saldırganlığın ve nasıl bir rejimin tesis edilmekte olduğunun göstergesidir.
Hatta diyebiliriz ki sadece ülke içinde değil Suriye’de de iktidarın saldırgan politikalarının bir başka biçimiyle karşı karşıyayız. İdlib’te Cihatçı güçlere mühimmat taşıyan TSK ile Suriye güçlerinin bugün sıcak çatışma durumuna gelmesi bunun işaretidir. “Ağustos’ta zaferler halkasına bir yenisini ekleyeceğiz” diyen Erdoğan’nın izlediği politikaların nasıl bir risk ve saldırganlık içerdiğini de göstermektedir.
Bugün çeşitli tehlikelerin habercisi olan bu topyekun saldırganlık karşısında yapılması gereken, İmamoğlu üzerinden “Kim haklı çıktı?” tartışması yapmak, bu türden öznel gündem ve ikilemlerle oyalanmak değil, 23 Haziran’ı aşılmış bir eşik olarak görüp daha ileri bir ufukla ve daha güçlü duruşlara imkan tanıyan birleşik mücadele perspektifiyle itirazı ve alternatifi örgütlemektir.
Devrimci Hareket
19 Ağustos 2019