12 Eylül günü Türkiye halkları sandık başına çağrılıyor. Sandıkta egemen sınıfların ihtiyacı olan değişiklikler oylatılacak. Egemen sınıflar arasındaki iç iktidar kavgası, son yıllarda açıktan yürütülür hale geldi. Egemen sermaye kesimleri arasındaki kavganın odağında ise devlet kurumlarını kendi denetimi altına alma isteği yatmaktadır. Çünkü sermaye, devlet eliyle büyür ve geleceğini güvence altına alabilir. İhaleler, krediler, ihracat, ithalat gibi ticari girişimler ancak devleti elinde bulunduran kesimler için karlıdır.
Cumhuriyet tarihi boyunca ikinci planda kalan ve devletin kaynaklarına fazlaca ulaşamayan yeşil sermaye, AKP iktidarıyla birlikte bu olanaklara kavuştu. Ancak geleneksel sermayenin denetiminde kalan kimi yargı kurumları, bu sürece ayak bağı olmaktaydı. Bunların başında da Yargıtay ve Anayasa Mahkemesi geliyor. AKP, bu kurumları da denetimi altına alarak yandaş sermayenin önünü sonuna kadar açmak istiyor. Bunun karşısındaki güçler ise özellikle Anayasa Mahkemesi sayesinde alınacak ekonomik kararları kendi lehine çevirmek istiyor.
İşte referandumda, halka şu soru yöneltiliyor: Egemen sınıflar arasındaki çatışmada, hangi sermaye kesimini tercih ediyorsun?
Referandum tek seçenekli bir oylamadır!
12 Eylül’de yapılacak referandumda bizim fikrimiz sorulmuyor. Nasıl bir anayasa istediğimizi merak eden de yok. Yalnızca onay vermemiz isteniyor. Üstelik buradaki “evet” ve “hayır” bir karşıtlığı değil, egemenlere ait tek seçeneği ifade ediyor. Yani “evet” oyu da “hayır” oyu da aynı cepheye aittir. Egemen sınıfların cephesine! O halde bize ikinci cepheyi yaratma görevi düşüyor. Dayatmaları reddederek kendi geleceğimizin kavgasını vermek. Sermaye bloklarının kavgasına yedeklenmek yerine, düzenin tüm seçeneklerini reddedip devrimci seçenekte buluşmalıyız.
Özgürlük sandıkla değil, mücadeleyle gelecek!
Sistem, kitlelerin özlemlerini istismar ederek ayakta durmaya çalışıyor. Emekçi halkların ekonomik ve demokratik taleplerinin bu düzende çözülme şansı yoktur. Emperyalizmin ve işbirlikçi sermayenin sömürü çarkı içinde ne demokratikleşme ne de ekonomik sorunlara çare üretmek mümkün değildir. Kürt Halkının ulusal haklarına, Alevilerin eşit haklara ve inanç özgürlüğüne, kadınların cins ayrımcılığından kurtulup eşitliğe kavuşması, işçi ve emekçilerin örgütlenme haklarına kavuşmaları ancak ve ancak köklü bir demokratikleşmeyle olanaklıdır.
Demokrasi sorunu devrim sorunudur!
Türkiye’de işçilerin, emekçilerin, Kürtlerin, Alevilerin, kadınların, gençlerin kısaca tüm halkın özgürlüğü ve refahı devrimle mümkündür. Emperyalizmin kovulduğu, egemen sınıfların alaşağı edildiği, faşist kurumların parçalandığı bir Türkiye mümkündür. Bunun adımlarından biri de sandığa gitmemektir.
İşsizlik, yoksulluk ve baskılar, bu sistemin doğal bir sonucudur. Emperyalizme bağımlılığın bir sonucu olarak katmerli bir sömürü, anti-demokratik uygulamaların da temelini teşkil etmektedir. Bunu çok iyi bilen egemenler, halkın sisteme olan tepkilerini düzen sınırlarında tutmak için göstermelik seçimlere sık sık başvururlar. Bunu yaparken de halkın taleplerini istismar etmekten geri durmazlar. Aynı sisteme hizmet ettikleri halde, karşıt saflarda duruyormuş görüntüsüyle hareket ederler. Böylece kitlelerin potansiyel öfkesini sisteme yedeklemeye çalışırlar. Bu sahte ikilemlerin karşısında halkın kendi seçeneğini programlı bir mücadele ile iktidara taşımak, gerçek kurtuluş anlamına gelecektir.
İşçiler, emekçiler, gençler!
İrademizi sandıklara kilitlemeyelim, enerjimizi devrimci mücadeleye akıtalım. Sandığa gitmek yaşadığımız baskı ve yoksulluğa onay vermek anlamına gelecektir. Kolay olacağını iddia etmiyoruz. Ancak sistem içinde çözüm olmadığını da hepimiz çok iyi biliyoruz.
Demokratik Halk İktidarı geleceğimizin güvencesi olacaktır!
—Demokratik Halk İktidarı’nda, IMF, DB, NATO vb. emperyalist kuruluşlar ile ilişkiler feshedilerek tam bağımsızlık için ülkedeki yabancı üs ve tesisler kaldırılacaktır.
—Emperyalist devletlere ve kuruluşlara olan borçlar tek taraflı iptal edilerek ödeme yapılmayacaktır.
—Halkın iktidarında, Kürt halkı ulus olmaktan kaynaklı tüm haklarını sonuna kadar kullanacaktır.
—Demokratik Halk İktidarında, laik bir yaşam kurulacak ve zorunlu din dersleri kaldırılacak. Aleviler eşit haklara kavuşacak.
—Herkesin konut hakkı devlet güvencesinde olacak. Ailesinden ayrı yaşayan ve çalışan herkese konut tahsis edilecek.
—Eğitimini tamamlamış her yurttaşa iş olanağı sağlamak devletin görevleri arasında olacak.
—Halk sağlığı güvence altına alınacak ve herkes için nitelikli, çabuk ulaşılabilir parasız sağlık sistemi kurulacak.
—Kadınlara yönelik cins ayrımcılığına son verilecek ve kadın- erkek eşitliği anayasal güvenceye alınacak.
—Eğitim her düzeyde parasız, nitelikli, laik ve anadilde kamu hizmeti olarak verilecek. Eğitim elemeci sınavlardan arındırılacak ve yeteneklerin gelişimi esas alınacak.
—İşçi ve emekçilerin örgütlenme hakları anayasal güvenceye alınacak.
—Başta ırkçılık olmak üzere tüm ayrımcılıklar yasaklanacak.
—Toplu taşıma ve haberleşme halka ücretsiz sağlanacaktır.
—Demokratik Halk İktidarı’nda halk, söz, yetki ve karar sahibidir. Seçtiklerini geri çekme hakkını kullanabilir.
—Demokratik Halk İktidarı’nda halk, yönetilen değil; belirleyendir. Sürekli seçim, sürekli denetim hakkını kullanır.
—Demokratik Halk İktidarı’nda, doğaya ve çevreye düşman tüm uygulamalara son verilecek; üretime bakış açısında insanın, doğanın bir parçası olduğu gerçeğinden hareket edilecek.
Bugün için hayalmiş gibi gözüken tüm bu uygulamalar, emperyalist boyunduruktan ve işbirlikçilerin sömürüsünden kurtulduğumuzda mümkün olacaktır. Ülkenin yer altı ve yer üstü zenginlik kaynakları sömürücü azınlığın elinden alınıp halkın yararına kullanıldığında, yukarıda saydıklarımızın daha fazlasını hayata geçirmek elbette ki mümkündür. Gelecek kurgusunu tüm ayrıntılarıyla tarif etmek bugünden mümkün olmasa da temel sorunlarımızın çözümünün devrimle olacağına olan inancımızı daha yüksek sesle dile getirmeliyiz.
DEVRİMCİ HAREKET